Batı her gün binlerce insanın Ukraynalı, Rus ya da başka uluslardan ağır silahların, savaş uçaklarının, tankların, topların ateşi altında ölmesine hiç aldırmadan hedeflerine doğru soğukkanlılıkla ilerliyor.

Kapitalizmin büyük savaş oyunu

Farklı şekillerde, biraz da gönüllerden geçene göre söylemek mümkün; neoliberalizm savaş kozunu oynuyor. Bu son atak epeyce kapsamlıdır ve ne kadar varsa demokrasilere, ülkelere göre değişen, değişebilecek modellerle son verme eğilimiyle kendini gösteriyor. Bunun için koşullar uygundur; bu amaçla kışkırtılmış savaş en zayıf halkadan Ukrayna’dan başladı.

Emperyalist niteliğini hiçbir zaman kaybetmemiş kapitalizmin üç büyük düşmanı vardı: Sisteme yeni eklenen, büyük bir coğrafyaya sahip, zenginlikleri nedeniyle göz kamaştıran Rusya, farklı bir sistemle büyümeyi sürdüren Çin ve yaptırımlara karşın nükleer güç olma kararından vazgeçmeyen İslamcı İran. İran ve Çin doğrudan bir kapışmanın göze alınabileceği ülkeler değil, Rusya ise eski Soğuk Savaş döneminden kalma refleksler, Avrupa ile iç içe konumuyla en uygun savaş partneri olabilecek devletti. Batı’da büyük korku yaratan Sovyet sisteminin yıkılmasından sonra Rusya devleti büyük bir sarsıntı geçirdi. Federatif yapı sarsıldı. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne üye devletlerden önemli bir kesimi Rusya’dan ayrıldı. Rusya geriye kalanları Birleşik Devletler Birliği ile yanında tutmayı başardıysa da bu yapının çok da sağlam olmadığı görülebiliyor. Ayrılan devletlerarasında en can yakanı, nüfus olarak büyüklüğü, Rus nüfusun varlığı, dilin Rusça ile yakınlığı ve belki de en önemlisi Rusya’ya Karadeniz’i kapatan coğrafyası ile Ukrayna idi. Batı daha önce ayrılan eski Sovyet Cumhuriyetlerini NATO bünyesine alarak doğuya Rusya’ya doğru genişlemeyi başardı. Ukrayna’yı da NATO üyeliğine kazanarak Karadeniz’in tamamını kapatma hedefine ulaşmış olacaktı. Köşeye sıkıştırılmış diktatör Putin Rusya’sının bu durumu kolayca kabul etmeyeceği Kırım’ın işgali ve ilhakı ile anlaşıldı. Batı bu durumu kabullendi, geçici olarak geri adım attı. Ama stratejisini değiştirmedi. Kırım’ın ilhakı nedeniyle Rusya’nın nerede duracağını, nerede durmayacağını anlayan NATO yani ABD, Ukrayna konusunda Rusya’nın geri adım atmayacağını da biliyordu.

Geriye ne kalıyor savaştan başka!

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ile başlayan savaş denk güçler arasında bir savaş değildir; sırtı sıvazlanarak cepheye sürülmüş Zelenskiy NATO’nun savaşa katılacağını umacak kadar politik akıldan yoksun görünüyor. Bu tür fiziki bir desteğin dünya savaşı anlamına geleceğini kavrayamadığı belli. NATO’ya, emperyalizme gerekli olan bir dünya savaş değil, tam tersine engelsiz uygulanan ekonomik politikalarda neoliberalizmi güçlendirecek, bunun için demokratikleşme çabalarını sona erdirecek ya da zayıflatacak, demokrat olmakla övünen ülkeler dahil Avrupa’da var olan demokratik yapıyı daraltacak, otoriter yönetimleri genişletecek, savaşların olmazsa olmaz verimini silah ticaretini hızlandıracak ve yaygınlaştıracak bir savaş onun istediği.

Ukrayna’nın tarafsızlığını garanti eden, Karadeniz’i paylaşan bir uzlaşma sağlandıktan sonra, Batı’ya da zarar veren yaptırımlar gevşeyecek, Rusya yeniden uluslararası sisteme entegre edilecektir. Ama bu arada Rusya sürekli başını ağrıtan insan hakları denetiminden çıkacak, neoliberalizmin tam desteğini alacaktır. Avrupa Konseyi üyeliğinden ayrılması, AİHM denetiminden kurtulması da bu rotayı gösteriyor.

Batı şimdi her gün binlerce insanın Ukraynalı, Rus ya da başka uluslardan ağır silahların, savaş uçaklarının, tankların, topların ateşi altında ölmesine hiç aldırmadan hedeflerine doğru soğukkanlılıkla ilerliyor. Rusya ise ağır bir bedel ödeyerek, daha doğrusu halkına ağır bir bedel ödeterek bir “Pirus zaferi” olsa bile savaşı kazanmayı umuyor. Ukrayna’nın ağır bir şekilde her açıdan tahrip olmasının ağır yükü yanında, öteki ülkeleri ve Türkiye’yi de ağır bir fatura bekliyor.

Fatura kime çıkacak?

Dürüst iktisatçı Prof. Sadi Uzunoğlu’nun dikkat çektiği bir iki noktayı aktaralım. Şöyle yazıyor Uzunoğlu: “Küresel denklem değişiyor. Küreselleşmeden mülkiyet haklarına, jeopolitikten küresel ekonomik düzene kadar hemen her şey temellerinden sarsılıyor. Rusya-Ukrayna ve NATO çerçevesinde devam eden sıcak savaş öncesi birincil endişe; enflasyon ve Fed’in enflasyonu düşürmeye yönelik atacağı sıkılaşma önlemleriydi. Ancak durum farklılaştı. Artık karşımızda bizi bekleyen daha ciddi krizler var” Öncelik elbette enerjide. “Rusya’ya yönelik yaptırımlar petrol ve doğalgaz fiyatları birçok ülkenin katlanamayacağı düzeylere geldi.” İkinci sırada Rusya ve Ukrayna kaynaklı diğer mallarla ilgili sıkıntılar var... “Rusya ve Ukrayna sadece enerji değil; neon gazı, nikel, paladyum, titanyum, gübre/hammaddeleri, tahıl ve yağlı tohumlar gibi birçok emtianın da üretici ve ihracatçısı.” Devam ediyoruz. “Dünya tahılının 102 milyon tonunu Ukrayna ve Rusya tedarik ediyor. Örneğin, Mısır buğday gereksiniminin yüzde 80’ini Ukrayna’dan sağlıyor. Sadece Mısır değil, Türkiye, Suriye, Cezayir, Tunus, Libya gibi ülkeler Rusya ve Ukrayna’da üretilen tahıl ve yağlı tohumlara ihtiyacı var.” Bu krizlere yaptırımların çift taraflı etkisi ekleniyor. Yaptırımlar “ülke/bireysel varlıkların dondurulmasını da içeriyor. Yaklaşık 400 milyar ABD Doları’na yakın rezerv dondurulurken, bazı kişilerin de varlıkları bu kapsama dahil edildi. SWIFT sisteminde işlem yapılamıyor. Bu, NATO dışında kalan birçok ülke açısından rahatsızlık verici. Çin, kendi parası ile ticaret yapmak istiyor. Çin’e Rusya, İran gibi ülkeler de eklenecek. Bu durum rezerv para olan ABD Doları’nın tahtını sarsıcı nitelikte.” Uzunoğlu gelişmelerden şöyle bir sonuç çıkartıyor: “Küreselleşmenin, ödeme sistemlerinin, NATO gibi kurumların yeniden sorgulanacağı bir döneme giriyoruz. (parakule.com/kuresel-acidan-ortaya-cikan-7-temel-risk)

Kapitalist sistemin bölünmüşlüğü sistem açısından yadırganacak bir durum değildir. Sürekli paylaşma zorunluluğunun icabıdır. NATO kendini yenileyecek, savunma değil açıkça bir saldırı örgütü olarak kapitalizmin neoliberal atılım döneminin jandarması olarak görevlendirilecektir. Sistemin savunulması için değil, böyle bir tehlike öngörülmüyor, yalnızca propaganda ediliyor, hizaya girmeyen ülkelerin, iktidarları tehdit eden isyancıların cezalandırılması için görevlendirilen bir silahlı güç olarak yeniden örgütlenecektir NATO.

Bu tablodaki iniş çıkışlar uzun erimli yeni bir düzen peşindeki neoliberal siyaseti pek fazla kaygılandırmayacaktır. Yeni bir düzen kurulacaksa bu düzenin temel mottosu otoriter yönetimlerin egemenliğidir. Bunun için denizlerin dalgalanması gerekiyorsa dalgalanabilir, gemiler su alacak, batacaksa batabilir. Çünkü kapitalizmi kurtarmanın, neoliberal politikalar ve doğal olarak savaştan başka bir yolu kalmamıştır. Savaş ancak otoriter yönetimlerle, barışı savunanlara hayat hakkı tanımayan farklı dozlarda ve renklerde faşizmlerle sürdürülebilir. Sonunda dalgalar durulacak. Sessiz bir dünyada isyansız, itirazsız, ebedi bir düzen kurulabilecektir.

***

Bu büyük planın ya da yıllardır sabırla işlenmiş stratejinin bir kusuru var. İnsanları, çalışanları, üretenleri dikkate almıyor. Devletle yurttaş arasındaki düzen açısından işlevsizleşmiş mesafeyi sıfırlamaya, yurttaşlara politik alanı tümüyle kapatmaya hevesleniyor. Baskı ve zorbalık kuşkusuz etkili bir yöntemdir ama uzun ömürlü değildir. Ülkelerin tarihi, insanlığın yüzyılların engizisyonuna karşı ayakta kalmayı başarması ve ilerlemesi bunun kanıtıdır. Sol yenilgilere karşın isyanlardan, yarım kalan devrimlerden, Sovyet deneyiminden kalan, gittikçe zenginleşen taşınması yoğun çaba isteyen ama onurlu birikimin mirasçısıdır.

Yeter ki yenilgileri karşı tarafın zafer hanesine yazma yanılgısına düşmeyelim.