Kebap Ortadogu mutfagının vazgeçilmezlerindendir. Artık sadece Türkiye’nin ya da Ortadogu’nun köy ve sehirlerinde degil, batı metropollerinde de tüketilen kebap, sadece bu ülkenin kültürüne ait bir yemek degildir. Kökeni Arapça olsa da, bazı kaynaklarda kebaptan bahseden ilk metnin Türkçe, kebap benzeri bir yemekten bahsedilen ilk metnin de Antik Yunanca oldugu söylenir. Eger vejetaryen ya da vegan degilseniz, ki son derece saygıdeger ve ayrıca uzun uzun konusulmayı hak eden tutumlardır, iyi bir kebabın ne kadar güzel oldugunu bilirsiniz.

Bir vejetaryen gıda sektörüne girerse ondan dogal olarak kebapçı açması beklenmez. Hele bir süre için organik ürünler satan bir dükkân isletip isler istedigi kadar iyi gitmeyince dükkânı ocakbasına dönüstürürse, bu durumun bir miktar saskınlık yaratması dogaldır. Ama bunu tercih ederse, isteyen garipsesin, buna saygı duyulur: özgürlüktür, en dogal hakkıdır. Bir vejetaryenin et yemeye karar vermesi de, kebapçı dükkânı açması da
baslı basına bir elestiri konusu degildir. Muhtemelen buna benzer bir seyi ilk yapan degildir, son yapan da olmayacaktır.

Ancak eger bu vejetaryen kebapçı vasat ya da kötü kebaplar yapıp satarsa, birileri bunu fark eder; gurmeler, kebap severler ve gıda sektöründeki diger aktörler. Ayrıca onun gerçek dostları. “Neden kebapçı açtın?” meraka dair bir sorudur. “Neden yapabilecegin halde daha iyi kebap yapmıyorsun?” sorusu daha kapsamlıdır.

Türkiye’de (ve galiba Ortadogu’da) kimse kolay kolay meslektasını elestirmediginden, kebapçı vejetaryen olsun ya da olmasın buralarda vasat kebap genelde elestirilmez. Önünde suç islenen adamın “aman sahit yazmasınlar” diye ifade vermekten kaçması gibi biraz. “Bana ne” der geçer insanlar. Dahası, bu islerin çok da konusulmaması gerektigi yönünde, “isteyen istedigi kebabı yer” biçiminde düsünceler de sıkça duyulur. Bu yüzden bir kebapçı kebaplarına, daha iyi kebap yapmayı bildigi halde sundugu vasat kebaplara müsterinin de ilgi gösterdigini görürse, hatta kendisinin yemeyecegi bir yemegi müsterilerine sundugunu bilse bile, hiç istifini bozmaz. Çünkü bilir ki, diger lokantacılar ve diger kebapçılar, özellikle de yemekten anlayan ve onun da çok daha iyisini yapabilecegini bilen diger meslek erbabı büyük ihtimalle susacaktır. Bu susma halinin meslege hizmet edip etmedigi ise tartısılır.
Elinden gelen yemegin en iyisini yapanlar, brokoli çorbası da yapsa döner de yapsa saygıyı hak eder. Kendi yemeyecegi yemegi asla servis etmeyenler, herkesin begenmesini degil, önce kendisinin begenmesini hedef alanlar da. Sadece kendi begendigi yemegi baskasına sunanlar sanslı bir azınlık degil, inatçı ve tutkulu bir azınlıktır.
Yapabileceginin en iyisini yapmaya çalısmak sonuçtan bagımsız olarak saygıdeger bir çabadır.