Kılıçdaroğlu’nun, Marx’a da referanslar veren “Alçak gönüllü bir uygarlığın inşasına çağrı” başlıklı güzel, önemli bir yazısı yayınlandı Cumhuriyet’te.

Salgınla birlikte yayılan “Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” saptamasından hareketle, “nasıl olacak”ın yanıtını arayan, Türkiye için de 16 maddelik yol haritası çizen uzun bir yazı.

Yol haritası; “Tüm toplumsal, siyasal ve kültürel kesimlerin katılımıyla yeni demokratik bir anayasa yapmalıyız”la başlıyor, “Sağlık hizmetlerine önkoşulsuz erişim bir haktır ve ücretsiz olmalıdır” diyerek sağlıkta “kamunun etkin olduğu bir yapı”nın gereğine işaret ediyor, “konut hakkı, refah devletinin mutlak güvencesi altına alınmalıdır” diyor, bir hak olarak “gıdaya sağlıklı koşullarda erişim” için yapısal düzenlemeler öneriyor ve “Eğitimin tüm aşamaları ücretsiz olmalıdır” diye de bitiyor.

Genel olarak, dünyanın salgın karşısındaki halinden neo-liberal politikaları sorumlu tutan, uluslararası dayanışma içinde inşa edilecek “alçak gönüllü” yeni uygarlığın “yeni bir sosyal devlet” olarak kurumlaşmasını öneren bir yazı.

Siyasi iktidarların da peşine takıldığı “minimum maliyet-maksimum kâr” politikalarının toplumsal yıkım getirdiğini ve dünyanın en zengin ülkelerinin sağlık sistemlerini bile virüs karşısında perişan ettiğini anlatılan yazının; bir genel başkan imzası taşıdığına göre, öncelikle partinin siyasi hattını tarif ettiği, “yeni uygarlık inşası” çağrısının da kendi ideolojik/pratik hatlarına dönük bir “çağrı” olduğu düşünülebilir.

Genel başkan imzalı “Çağrı” yalnızca CHP dışına dönük akademik bir egzersiz olamayacağına göre, parti içinde de bir tartışmaya ve CHP pratiğinin yazı doğrultusunda irdelenmesi taleplerine yol açacaktır.

İlk 100 yılının sonlarında kazanımları önemli ölçüde yağmalanıp yok edilen cumhuriyetin; ikinci 100 yılında “kimsesizlerin kimsesi”, “kamucu”, “demokratik” olması hedefleniyor ve bunun için Marx’tan ilhamla “dünyanın bütün demokratları birleşin” denilerek; “Yeryüzünün yeraltı ve yerüstü zenginliklerini ve tüm finansal hareketliliğini ‘kâr’ şartına bağlı olarak gören, bu doğrultuda biyolojik çeşitliliği dahi ortadan kaldırmaktan çekinmeyen, hava kirliliğini göz ardı eden, suya ulaşım hakkını, topraklarımızı ekip-biçme hakkını, nitelikli barınma hakkını, nitelikli eğitim hakkını, seyahat hakkını, adalete erişim hakkını, hesap sorma ve hesap verilmesini bekleme hakkını ve diğer temel haklarımızı yok sayan neo-liberal/popülist yönetim anlayışına karşı uluslararası dayanışma” çağrısı yapılıyorsa, sizden tam da buna uygun bir pratiğin beklenmesi kaçınılmazdır!

Covid-19 sonrası dünyayı “baskıcı ve otoriter iktidarlara, neo-liberal politikaların uygulayıcılarına” bırakmayacaksak, bunu kendi içimizde somutlayan pratikler geliştireceğiz.

Bir zincir, en zayıf halkası kadar güçlü”yse, “krizin sonuçları ağırlıklı olarak yoksulları ve göçmenleri vuruyor”sa, “virüs uluslararası hareketliliği yüksek olan orta-üst sınıflar tarafından (sorumsuzca) taşınıyor”sa ve “Sırf bu nedenle bile neo-liberal politikaların ve küreselleşmenin nimetlerinden yararlanan sınıflar, yaşamı tehdit eden bu krizde, insanlığın ortak geleceği için faturanın önemli bir kısmını üstlenmeli”yse, sınıf temelli bir programımız olacak demektir.

Kılıçdaroğlu’nun çağrısı” ciddi bir tartışmayı hak ediyor!

Ancak, ister Marx’a referansla “aslolan dünyayı değiştirmektir” deyin, ister Ziya Paşa gibi “Âyinesi iştir kişinin”, salgın sonrası nasıl bir dünya olacağını bizlerin siyasal pratiği belirleyecek ve tarih siyasi özneleri söyledikleriyle değil yaptıklarıyla yargılayacak!