Merak edenler iki düzeyde yanıt arıyorlar. 1-Siyasal olarak: kim bunlar, solcu mu, radikal mi, sağcı mı, yeni tür faşist ya da yabancı düşmanı mı? 2- toplumsal konumları açısından: İşçi sınıfının militan kesimleri mi, yoksa kimdir bilinmez “orta sınıf”tan “artık yeter” diyenler mi çıktı sokağa? Bu sorulara her iki düzeyde de yanıt vermeli? Ayrıca yanıt arayanların siyasal ve sosyal konumlarına bakmak gerekiyor herhalde.

Soruyu kim soruyor?

***

Kabaca iki kesimden söz edebiliriz: Birinci kesim küreselleşmenin iflasından sonraki kaos döneminde halk sınıflarının duruma el koymasını, Fransa’nın da bunu yaşadığını düşünenler, ikinci kesim ise sokaktan fena halde korkan, derinleşen ve uzayan durgunluk olarak tanımlanan yapısal bunalımdan baskı ve zorbalıkla çıkışı projelendirmek isteyenlerdir. Hem korkuyor hem de “acaba işe yarar mı” diye bakıyorlar.

***

Peki, “kim bu sokaktakiler” sorusuna net bir yanıtımız var mı? Sınıflar arasında keskin çizgiler arayan, geçişleri dikkate almayan yorumlar yanıltıcıdır, yine de bir ölçümüz, ölçeğimiz var. Sınıfları toplumsal üretimdeki yerlerine göre değerlendirmek gerektiğini biliyoruz. Ölçümüz, ölçeğimiz üretim araçlarına sahipliktir. İşçiler, yakasının rengi ne olursa olsun memurlar, tarlasına tapanını, bağını bahçesini yitirmiş yoksul köylüler tümü de işçi sınıfına dâhildirler.
Gerçeklerden uzaklaşmadan, karikatürize etmeme izin verin, sokaktaki isyancı Fransız’a soracağımız soru da budur. “Kardeş üretim araçları sahipliği ile aran nasıl, şudur budur var mı bir şeyler?”

***

“Ne diyorsun lan sen” diye kaba bir yanıt verir, küfrü basarsa, o işçi sınıfından bir isyancıdır; “kepengi kapattım, ‘eyleme gidiyorum’ diye not yazdım, koştum geldim” diyen, müşterisi ile zamlar arasında kalmış, borçtan bunalmış şarküteri sahibi ise ona “orta sınıf” değil, “eylemci küçük işletme sahibi” diyeceğiz. Ama o, bu eyleme katıldığı sürece üretim aracı sahibi kapitaliste, Café de Flore’de solcu bile olabilen burjuvaya değil siyasal düzlemde işçi sınıfına, yani isyancı Fransız’a dahildir.

***

Bir tür hükümet programına benzeyen talepler listesine de bakmalıyız. Listenin geniş bir ittifakı hedeflediği anlaşılıyor. Doğrudan siyasal talepleri de içeren, örneğin Cumhurbaşkanlığı ya da kamulaştırmalarla ilgili isteklerin de yer aldığı listede ağırlık, ücretlerin ve vergilerin yeniden düzenlenmesinde, işçilerin, emeklilerin, küçük esnafın durumunun iyileştirilmesindedir.

***

İsyanı anlamaya çalışıyor, komşu ülkelerde, AB’nin tümünde yayılma ihtimali var mı ona bakıyoruz. Böyle bir ihtimal ve belirtiler var. Hep birlikte göreceğiz. Şimdiden belli olan, faşist, ırkçı, yabancı düşmanı hareketlerin, karşılarında ciddi, radikal bir halk hareketi bulacaklarının, bu türden hareketlere sızma girişimlerinin ise sonuçsuz kalacağının anlaşılmış olmasıdır.

***

Bundan sonra ne olur? Daha önce küçük gösterilere OHAL’le yanıt veren Macron tüm Fransa’yı, komşuları saran isyan karşısında tedirgindir, uzlaşma kapılarını yokluyor. Geçtiğimiz pazartesi isyancılarla görüştü, bir takım vaatlerde bulundu. Görüşür, vaatlerde bulunur, ama bu boyun eğeceği anlamına gelmez. Süreç içinde isyanın yorulması, Macron’un fırsatları değerlendirmesi, sisli, “brume” bir havada “küçük Louis Napolyon”a özenmesi, hiç değilse yetkilerinin artırılmasını istemesi mümkündür.

Sokaktakiler açısından beklenen ve umulan ise Macron’un 68 isyanından sonra iktidarı terk etmek zorunda kalan Charles de Gaulle’e benzemesi olacaktır.