Şehirler basta olmak üzere tüm yerleşmelerde mezarların/mezarlıkların yerel kültür ve kimlikle doğrudan ilişkisi vardır. Bu ilişki üzerinden hemen tüm toplumların ve kültürlerin öykülerini okumak mümkün. Ne var ki çoğumuz için mezarlar, sadece ölüm/defin hallerinde dikkatimizi çekmiştir. Dolayısıyla ömürlerin sınırı ve yaşamın geçiciliğini anlatmış; orada tanık olduğumuz tüm ritüel ve söylemler de bu düşünceyi pekiştirtirmiştir. Oysa mezarların ve mezarlıkların asıl sosyolojik önemleri ya da işlevleri bunun dışındaki alanda toplanmıştır. Bu anlamda mezarlar çok önemli birer sosyolojik araştırma nesnesidirler.

Bu yönüyle bakıldığında mezarlıklarda sosyal, kültürel, kimliksel eşitsizliklerin izlerini görmek mümkündür. Bu eşitsizliklerin ilgi çekici örneklerinden birisi de kimsesizliğin mezarlaşması ya da kimsesizliğin mezarlık mekanlarında görünür hale getirilmesidir.

Kimsesizlik, bir sosyal kategoridir. Yalnızlığı ve toplumun en küçük birimi olarak tarif edilen aile bilgisinden mahrumiyeti anlatır. Kapitalist sistemde tümüyle mülkiyete konu olarak kurulan mezarların, mülkiyet bedeli ‘kimse’lerden yani aileden tahsil edilmiştir. Kimsesizler kategorisi ise bu ilişkinin dışındadır, hiyerarside kendisine yer bulamamıştır ya da en alttadır. İlgili literatürde bu örnekler kimsesizler mezarlığı olarak nitelenmiştir. Başka bir ifadeyle mezar var ancak mukimin/ailenin bilgisi olmadığı için ‘kimsesizdir’.

Türkiye’nin mezarlıklarında son yıllarda kimsesizler mezarlığı adıyla bölümlerin inşa edildiği fazla bilinmeyen ama yaygınlaşan bir olgudur. Aslında hemen her zaman kimsesiz diye toprağa verilenler olmuştur ama mezarlıklar içinde bu isimle bölümlerin inşa edilmesi görece yeni bir durumdur. Bu yeni mezarlık bölgelerinde yatanlara baktığımızda iki sosyolojik grup karşımıza çıkar. Sığınmacılar ve politik şiddetin kurbanları. Sığınmacıların adeta memleketi sardığı bir zamanda hayatlarını yitirenlerin hızlıca kimsesizler kategorisine atılması üzerine Berfin Atlı’nın İstanbul Kilyos kimsesizler mezarlığı konulu yazısı oldukça çarpıcı bilgiler içerir.

Kimsesiz mezarlardaki mukimlerin diğer bir grubu ise politik şiddetin kurbanlarıdır. Türkiye bu alanda da ne yazık ki olumsuz yaygın bir deneyime sahiptir. O kadar ki bir mezarı olmamış onbinlerce kurbandan sözetmek abartı değildir. Bu özgün durumu ‘Kimli Kimsesizler’ olarak tanımlamak da mümkün. Özellikle Kürt coğrafyasındaki şehir mezarlıklarında 1980-1990’lı yıllarda öldürülmüş çok sayıda politik kurbanın mezarları bu grup içinde yer alıyor.

Her iki örnekte de bu grubun mezar taşlarında kim olduklarına dair bazı sayılar vardır. Her biri sadece bir sayı olarak ilgi görmüştür. Bu mezarlıklar, mezarlık hiyerarşisi içinde özel bir yer oluştururlar. En az ihtimam gösterilen ama sanırım en fazla ilgi çeken alanlar olarak.

Mezar taşları üzerindeki yazılar yönünden bambaşka özgün örnekler de var. Taşlarında hiçbir yazının olmadığı mezarlar mesela. Bu mezarlarda yatan kişiler gerçekte ‘kimsesiz’ değildirler. Fakat mezar taşlarında herhangi bir yazı yoktur. Bunlara dilsiz mezarlar demek uygun olabilir. Kurmanci-Kırmancki konuşulan coğrafyada eski mezarların önemli bir bölümü, bu şekilde iki başına konulan yazısız taşlardan ibarettir. Bu yazısızlık hali bir tercihten değil, yazı dilinin gelişmemiş olmasındandır. Aileler o mezarda yatan kişinin bilgisine sahiptir ama taşlara isim yazabilmek için dillerinin yazısı gelişmemiş; üretimi-kullanımı kısıtlanmıştır. Anadilde eğitim üzerine çok tartışılır ya, sadece buradan bakıldığında bile ne kadar önemli ve insani bir ihtiyaç olduğu görülebilir.

Bugün ülkenin tüm mezarlıklarında taşlara yansıyan dil ise herhalde kültürel yoksullaşmanın veya kültürel tasfiyenin bir fotoğrafı gibidir. Zira sayılara değil, yazıya konu olabilmiş hemen tüm mezar taşları artık ayni dil, sözcük ve sembollerle doldurulmuştur. Hiç birinin diğerinden farkı yoktur. Oysa geleneğinde çok farklı kimlik ve kültürlerin bulunduğu bu coğrafyanın mezar taşlarında bugün artık hemen hemen aynı motif ve ifadelerin yer alıyor olması, aslında farklı dillerin ve kültürlerin nasıl eri(til)diğine işaret etmektedir.