Hatırat okumanın kendine özgü bir duygu yarattığı muhakkak fakat hatıratların, bunun ötesinde anlam ve işlevleri vardır. Özellikle tarihi yeniden okuma ve yazmada hatıratlar, hafızanın en ilgi çekici araçlarıdır. Bu yüzden Sosyoloji ve Tarih’ten başlayarak sosyal bilimlerden fen bilimlerine kadar her disiplinin doğrudan-dolaylı konusu olmuşlardır. Ayrıca bunun bir neticesi olarak bugün dünyanın her yerinde hatırat yazmak yaygın bir eğilime dönüşmüştür.

Kuşkusuz kamu görevlilerinin hatıratları, diğerlerine göre daha yoğun ilgiye konu olmuştur. Zira devleti/sistemi tarif etmek anlamında ‘kamu’, sanıldığının aksine, genellikle kapalı ve bu nedenle fazla bilinmeyen ve merak edilen bir alandır. Bunun da etkisiyle yönetici düzeyde kamu görevlilerinin hatıratları bazen büyük gizlerin toplandığı bir tür depo işlevi görmüştür.

∗∗∗

Şu sıralar yeniden okuduğum bir kamu görevlisinin hatıratı, Türkiye’nin yakın siyasi tarihiyle ilgili olanlar için çarpıcı bazı detaylar içeriyor. Hatıratın yazarı Nevzat Bölügiray, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üst kademelerinde görev yapmış bir generaldi. 1980 askeri darbesini izleyen günlerde kulakları radyolarda olanların aşina oldukları bir isimdi. Zira o yıllarda TV ve radyo haberlerinde sıkıyönetim komutanlarının isimleri sıklıkla duyulurdu ve Bölügiray da 6. Kolordu; Adana Kahramanmaraş, Adıyaman ve Gaziantep illeri sıkıyönetim komutanıydı.

Bölügiray’ın Geçmişten Geleceğe (Tekin Yayınevi, 2009) başlıklı hatıratı daha ilk öyküsünde, kendisinin henüz göreve başladığı zamanların bir siyasi cinayetini konu ediniyor. Bu öykünün başlığı da içeriği gibi çarpıcı: “Bir Komünistin Öldürülüşü”! İlginç bir şekilde Bölügiray’ın silahlı kuvvetlerdeki görevi de, tıpkı hatıratı gibi bu olayla başlıyor. Olayın geçtiği şehir Kırklareli, yılı 1948’dir. Rejim tarafından ‘sakıncalı’ görülen kişilerin, dönemin güvenlik siyaseti ve organizasyonu içinde nasıl ‘halledildiklerini’, kendisinin de doğrudan tanıklığı ile gayet detaylı biçimde anlatıyor. Bu anlatıda ‘öldürülen komünist’in ismini vermiyor fakat Türkiye’nin yakın siyasal tarihiyle ilgili olanların hızlıca çözebilecekleri bir bulmaca gibi sunuyor. Çünkü 1948 yılında Kırklareli’de ve Bulgaristan sınırında öldürülmüş ‘siyasal sakıncalı’ kişileri bulmak için internet ortamında kısa bir gezinti bile yeterlidir.

Bölügiray’ın anlatıları sözü edilen siyasal cinayet üzerine o dönemlerde ve sonradan üretilmiş bütün açıklamaları, yorumları ve akademik/politik olarak sözü edilen dönemi yeniden okumak için de bir önemli imkân sunuyor. Konuya dair nasıl inşa edildikleri bile tam olarak bilinmeyen ortak kabullerin öyküsünü sorgulamak için de aynı şekilde vesile oluyor. Hatta sonraki yıllar için de benzer siyasal cinayetlerin bağlamını anlamak için çok önemli bir işlev görüyor.

∗∗∗

Nevzat Bölügiray bugün yaşamıyor. Yaşasaydı ve hatıratını da bugün yazmaya karar verseydi bu ‘halledilme’ öyküsünü yazar mıydı, bilmiyorum. Çünkü bugün daha farklı bir politik iklimde yaşıyoruz. Ama kitabın yayınlandığı 2009 yılı, dolayısıyla öncesi ile sonrasında bu ülkenin politik iklimi bir ölçüde buna benzer öyküleri yazmak için uygundu ve o iklimin Bölügiray’ı da etkilemiş olması muhtemeldir. Nitekim kitabın ‘Ön Söz’ünde yazdığına göre kendisi bu ülkenin kendi ‘tarihinden ders alması’nı, bu tür olayların tekrar etmesine yol açan ‘kısır döngünün kırılması’nı arzu ediyordu ve bu olayı yazmasının bu sürece katkısı olabileceğini düşünmüştü.

Nevzat Bölügiray’ın hatıratı, tam da öldürülmesinin yıldönümüne denk gelen şu günlerde, çok çeşitli, kıymetli etkinliklerle anılan Sabahattin Ali’nin ve bu vesileyle benzer şekilde hayatına kıyılmış diğer muhaliflerin öykülerini yeniden düşünmenin önemine ve gereğine işaret ediyor. Konuya dair resmi belgelerde belki de hiçbir zaman göremeyeceğimiz gerilimlerin iki yüzünü ve bir şekilde görünmez kılınmış bütün sahici detayları bu hatıratta görebiliyoruz. Dolayısıyla Bölügiray’ın hatıratının en başında yer alan “Bir Komünistin Öldürülüşü” başlıklı sahici vak’a, en sondan başlayarak diğer ‘faili meçhullerin’ öyküsünü anlamak için bir ilk olabilir.