Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Gazetecilik, dışarıdan bakıldığında “havalı” bir meslektir. Gerçekte ise dünyanın en riskli uğraşlarından biridir. Hele de Türkiye gibi “düşünce ve basın özgürlüğü” konusunda sicili bozuk ülkelerde “ateşten gömlek”tir!
Bu işi bir de adam gibi yapmaya kalkarsanız, işte o zaman başınıza gelmedik bela kalmaz!
Sövülür, dövülür, hatta öldürülürsünüz!
Basın tarihimiz “gazeteci cinayetleri”yle doludur.
Hasan Fehmi’den Nuh Köklü’ye uzanan yüzyıllık süreçte, kaç meslektaşımız hain pusularda can vermedi ki?
Ali İhsan Özgür, Abdi İpekçi, Çetin Emeç, Turan Dursun, Musa Anter, Uğur Mumcu, Metin Göktepe, Ahmet Taner Kışlalı, Hrant Dink…
Liste çok uzun. Hepsini bu köşeye sığdıramam.
Tarih boyunca devletin gazabına uğramıştır boyun eğmeyen kalem emekçileri…

• • •

Evet, gazeteciler için hiçbir zaman güvenli bir ülke olmadı Türkiye.
Ama son on yılda yaşadıklarımızı daha önce hiç görmedik…
AKP iktidarında medyanın büyük bölümü, türlü yöntemlerle yandaşlara peşkeş çekildi.
Hükümete bağlı “havuz medyası” oluşturuldu; piyasaya “gazeteci” kılıklı tetikçiler sürüldü…
Bu da yetmedi, “sosyal medya” denen kötücül ortama, altı bin kişilik “Ak Trol Ordusu” yerleştirildi.
Linç edilmesi istenen gazetecileri, şimdi tek merkezden ve de eşzamanlı olarak hedef gösteriyorlar.
Uzun Adam” sevdalısı yargı mensuplarına alışmıştık. Son zamanlarda gazetecilere ulan’lı, itoğluit’li, s.ktir git’li tivit yazan yargıçlarla da tanıştık!
Boynu kalın” bir AKP milletvekilinin öncülüğünde Hürriyet gazetesi basılıp cam çerçeve indirildiğinde, canlı yayında, “Canlar gidiyor, onlar cam derdinde!” diyerek saldırıyı önemsizleştirmeye çalışan ekran zübükleri gördük!
Hürriyet gazetesi yazarı ve CNN Türk Televizyonu programcısı Ahmet Hakan Coşkun, evinin önünde AKP’li zorbaların saldırısına uğradığında da, tırışkadan “analist”lerin, iktidara yaranmak için, “Büyütmeyin canım, fazla hırpalamamışlar, burnu da kırılmamış zaten!” diye yorum yaptıklarına tanık olduk!
Ülkede öyle acayip şeyler oluyor ki şaşırmamak elde değil!
Şanlıurfa Valisi, “Burada IŞİD militanı var mı?” diye soran gazetecileri, anında gözaltına aldırmıştı. Sonra ne oldu? Suruç’ta patlatılan IŞİD bombasıyla, otuz üç gencimizin bedenleri havaya uçuruldu…
Valisi böyle davranan bir ülkenin kaymakamından ne beklenir!
O da çıkar, Uludere’de yakınlarını yitirmiş bir milletvekiline, “vekil bozuntusu!” diye hakaret eder!
Peki, televizyon ekranlarından, “Senin dişlerini, tırnaklarını sökeriz!” diye çemkiren faşist bozuntusuna ne demeli?
Bugün dişlerini sökmek istediği medya patronunun televizyonlarında bir zamanlar çok sık boy gösterdiğini, gazetelerinde kalem oynattığını, hatta aynı kurumun yayınevinden kitap çıkardığını ne çabuk unutmuş!
Gazeteci kılıklı bir başka tetikçi de, “cadı avı” sürdürdüğü köşesinden, “Seni sinek gibi ezeriz!” diye tehdit ediyor Ahmet Hakan’ı.
Her gün yinelenen bu tehditlere karşı yapılan suç duyuruları ise yanıtsız kalıyor…
Bu ülkede Tayyip Erdoğan’a laf söyleyen herkes “Cumhurbaşkanı’na hakaret” suçlamasıyla içeri tıkılırken; “ezmek”ten, “tırnak sökmek”ten söz edenlere kimse dokunmuyor…

• • •

Ahmet Hakan Coşkun’a geçmiş olsun diyoruz.
Biz bu saldırıların yabancısı değiliz.
Adnan Menderes döneminde Sadun Tanju’ya, 1966 yılında İlhami Soysal’a yapılan benzer saldırılar, belleğimizdeki tazeliğini koruyor. Hepsi de kiralık adamlar eliyle tezgâhlanmıştı ve tarihe birer kara leke olarak geçtiler.
Ahmet Hakan’a yapılan saldırı da böyledir. Ama saldırana değil, saldırtana bakmak gerekir…

• • •

Davalarla, soruşturmalarla, tutuklamalarla sindiremediler özgür basını.
Baskıyla, gözdağıyla, saldırıyla yıldırmaya çalışıyorlar şimdi.
Yılmayacağız!
Ak gömlekli” çetelerinizden de, kefen giymiş zombilerinizden de, kadrolu tetikçilerinizden de korkmuyoruz!
Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” gazeteciler olarak, son nefesimize değin onurla sürdüreceğiz görevimizi.
Bu böyle biline…