Her insanın sosyal davranış kodları, kendisini tanımasıyla ve bu noktanın başlangıç olarak kabul etmesiyle birlikte dünyayı algılayış tarzına bağlı olarak gelişiyor. Kişi dünyayı algılamadaki dayanaklarını kavrayamadıkça, hareketleri ve davranışları diğer insanlara göre anlaşılamaz ve farklı görünebilir.

Kişinin dünyayı algılayışı; fizikî ve sosyal çevresi, fizyolojik yapısı, kültürel birikimi hedef ve gayretleri ve geçmişteki yaşadıklarının ürünüdür.

Kaygı, kişinin farkında olma seviyesinin belirtisidir. Yok oluş veya elindekini kaybetme tehdidiyle birlikte, aslında, koruma stratejisiyle yeniden var olma imkânıdır.

Kaygı, gelecekteki olası bir tehlike hakkında duyulan genel endişedir. Korkudan daha soyut ve farklıdır. Aslında var olanı veya sonradan edinilmiş bir şeyi kaybetme endişesiyle ortaya çıkan duyudur.

Psikiyatri bilimine göre de kaygının sebeplerinden birisi, dış dünyadaki tehlikeli bir durumun algılanmasından doğan duygudan kaynaklanıyor. Bu da ihtiyaç duyulan bir nesnenin çevrede bulunması ve ona sahip olamama endişesiyle birlikte, hayatın önemli bir değerini tehlikeye sokan bir nesnenin çevredeki varlığından kaynaklanır.

Doç. Dr. Sarıbay: ‘’Tehdit, direkt ve somut olarak algılandığında korkuya; soyut bir içeriğe sahip ise kaygıya yol açıyor. Korku ve kaygı iki farklı sistem. Korkuya verdiğimiz tepkiler; kaçmak, savaşmak ve tehdit karşısında bazen donmak şeklinde özetlenebilirken; kaygı halinde tepkilerimiz karşı karşıya gelinen riskin değerlendirilmesi, aktif hedeflerin durdurulması, tetikte olmak, etrafı taramak ve tedbir almak olabiliyor. Korku, somut olarak karşımızda olan bir olgu ve korkunun net bir bitiş noktası var. Ancak kaygıda potansiyel riskin bir bitiş noktası yok. O kaygıyı sonsuza dek yaşamanız mümkün. Bitmeyen, muğlak olan sembolik tehditler ile başa çıkmaya çalışırken kaygımızı çeşitli yollarla yatıştırmaya çalışıyoruz”

Kaygılanan insanın ne gibi ve nasıl tepki vereceği kişinin içinde bulunduğu kültürde geçerli olan bilgilere ve inançlara bağlıdır.

Kaygının tepkisel boyutu toplumların kültürel yapısına, inanç bütünlüğüne, demokratik, sosyal ve hukuk kurallarına gösterdiği saygıya bağlı olarak farklılık gösterir. Bizim gibi feodal kodlarından kopmamış toplumlarda, kaygının en belirleyici unsuru, bilgiye dayalı olmadan kişisel beklentilerin ki hiçbir kural ve kaide tanımaksızın kazanıma dönüşüp dönüşmeyeceğidir. İşte bu kaygı aynı zamanda koruma iç güdüsüyle kolay kazanımlardan dolayı yukarıdan aşağıya doğru bir saadet zinciri oluşturur.

Özellikle spor kulüpleri bu yapıya en iyi örnektir.

Tehdit algısı, kulüplerde kişi seviyesinde olduğu gibi kurumsal seviyede de olabiliyor. Kulüplerin politikalarını belirleyen, uygulamalara eşlik eden tepe yönetimlerini işgal edenler, kulüplerin fonksiyon alanlarına veya fonksiyon kurallarının gereklerinin gerçekleştirilemeyeceğinden ziyade, kendi ve kendisine bağlı olduğu saadet zincirinin de beklentilerinden dolayı kaygılanmaya başlaması, kulübün kurumsal seviyesinde tehdit algısının ortaya çıkmasına ve güçlenmesine sebep olacak yerde, aksine, onu zayıflatan ve zarara uğratan bir hal alıyor. Bu durum, karar veren yönetimlerin idrak dünyasının başkalaşıma uğramasına neden olurken, tarihsel kültürü ve derinliği yok ederek sözde yeniden yapılanma süreciyle, artık kulüp için bir tehdit algısının içeriğine göre hiç de iyi olmayan bir sonuç yaratacaktır.

Bu kurgu, yukarıdan aşağıya kadar saadet zinciri içerisindeki herkesin çarşıda, mahallede, kasabada, köydeki herkesin pastadan pay kapma veya kaptığını koruma ile kapmanın devamlılığı üzerinden, kaybetmemeye yönelik dış tehdit algısına sahip olmalarını sağladı. Haliyle, her türlü karşı nesneleri zararlı olarak ve çıkarlarına zarar verecek olarak görmelerine neden oluyor. Bu kişiler de koruma iç güdüsüyle özel yaşam dâhil her türlü belden alta vuracak argümanları tereddüt etmeden kullanırlar. Çünkü ortada bir pasta var ve o pasta oraya yılların birikimi ve hikâyeleri olan çok değerli insanlar sayesinde gelmiştir. Ama başındakilerin onu büyüteceği yerde, hak etmedikleri ve hakları olmadıkları halde, onu kendi malları olarak görüp heba edince pasta yok olmaya başladı. İşte kulüpler için ciddi tehdit olan anlayışın bu kişilere yansıması ise, kulüplerin içinde bulunduğu durumun yaratması gereken endişeyi bir kenara bırakıp, kendi çıkarları için herkesin ciddi tehdit olarak görmeleridir.