Kim bilir ne zamandır her zorlu dönemeçte, her krizde, her seçim sonrası duymaya alıstıgımız bir cümle: Kutuplasma iktidarın isine geliyor. Tamamen yanlıs degilse de, bu cümlenin sartlara baglı olarak, sadece belli durumlar için dogru oldugunu ve bunu sürekli tekrarlamanın da bu sart ve durumları gözden kaçırmamıza sebep oldugunu düsünüyorum. Gözden kaçmaması gerekenlerin ikisi sunlar: Özgür olmayan bir medya ve seçim sistemi basta olmak üzere hiçbir yanı demokratik olmayan bir siyasal sistem.

Önce Türkiye’de medyanın özgür oldugunu iddia eden herkese net bir karsı-argüman sunalım: Bir ülkedeki ifade özgürlügünün ne durumda oldugunu günümüzde o ülkeyi yönetenler degil, daha çok o ülkelerin dısından gelen elestiri, ölçüm ve tespitler belirliyor. Kuzey Kore veya Belarus’un da yöneticileri arasında ülkelerindeki basının ne kadar özgür oldugunu iddia edenler çıkabilir; ancak bu, algıyı da hakikati de degistirmez. Freedom House’un açıkladıgı basın özgürlügü raporunda Türkiye’nin son 15 yıldır ilk kez özgür olmayan ülkeler kategorisinde yer alması da bir algıya oldugu kadar bir gerçege isaret ediyor.

Sadece seçim sistemine ve son yerel seçimde yasananlara bakılınca da durum hiç parlak degil. Bir an için demokrasinin sandıktan ibaret oldugunu kabul etsek dahi, buradaki uygulamanın evrensel adil seçim kriterlerini karsıladıgı bile tartısmalı. Itirazların ele alınısındaki sıkıntılardan bazı ciddi istatistik analizlere konu olan vahim iddialara kadar, darbe dönemleri dısındaki en tartısmalı seçimlerden birini geride bıraktıgımız açık.

Usulsüzlük iddiaları bir yana, bu seçim sistem(ler)i hiçbir sekilde “milli irade”yi dogru yansıtmıyor. Yerel seçimlerde iki turdan olusan, genel seçimlerde ise barajsız sistemler bize çok uzak ya da imkânsız görünse de, seçmenlerin ikinci, hatta üçüncü tercihlerinin sonuca yansıdıgı sistemler düsünmek bile mümkün aslında. Su an bize düsense, “dar bölge” sisteminin korkunç bir versiyonundan Anayasa Mahkemesi’nin kısmi iptal ihtimali üzerine geri dönülmesine, önümüzdeki genel seçime de %10 barajlı darbe ürünü seçim sistemiyle girilecek olmasına neredeyse sevinmek durumunda kalmak.

Yani, kendinden olmayanı milli ya da insandan saymayan bir iktidar, hem arkasına aldıgı medya gücünü hem seçim sistemindeki mevcut dengesizligi ve hem de devletin bütün kudretini kullanarak birinci olmadıgı anda yok olacagının bilinciyle, birincinin gücünü artırıp digerlerininkini azaltacak her türlü ince ayarın pesinde. Ve bir de toplumu “kutuplastırıyor”.

Genis toplum kesimlerinin birbirine düsmanlastırılmasından, nefret dilinden, özensiz genellemelerden kimseye hayır gelmeyecegi açık, ama her “kutup” bunu yapmıyor: Örnegin “Geziciler” kimsenin görmezden gelemeyecegi bir kutbu ifade ediyor, ama “öteki”ne davranısları genel olarak hiç de dıslayıcı degildi. Derdini anlatacak yollar aramakla mesguldü “çapulcu”, kendi gibi olmayanı asagılamakla filan degil: Kendisi çok net sınırlarla tanımlanabilecek bir sey degildi zaten. Buna ragmen bes benzemez bir arada bir gündelik yasam alternatifi önermeyi de basardı ki, o günlerden beri zalimlerin dilinden düsmedi bu “kutup”. Peki “Gezi” gibi bir kutup, iktidarın isine mi yarıyor?

Bence hayır. Ama bundan daha önemlisi su: Acaba yanlıs soruyu soruyor olabilir miyiz?

Yani bir tarafta gaz bombasından kaçarken yeni ektigi domateslere basmamaya çalısan, hedef gözetilerek gözünden vurulan, protesto hakkını kullandı diye isinden, saglıgından ya da hayatından olan, hayat standardı gerileyen, iftiralara maruz kalan ve buna ragmen terbiyesini ve metanetini neredeyse hiç bozmayan bir insan grubu, diger yanda bunlardan ölümüne nefret eden, sosyo-ekonomik durumunu liyakata ya da isini iyi yapmaya degil de bir dönemin sartlarına borçlu, her türlü evrensel degeri kendi çıkarı için arka plana atmaya hazır ve on milyonlarca kardesimizi kurdukları korku imparatorlugunda medya adı altında hizmet veren dev propaganda makineleriyle sürekli kandırmak dısında bir seçenegi olmayan gerçekten küçük bir azınlık varsa, burada kutuplasmamaya imkân var mı? Bu kadar aleni yanlısa, hakarete, suça tanık olup da “kutuplasmayalım” deyince, ne sonuç alınacagından geçtim, dogru seyi yapmıs mı oluyoruz?

Kutuplasma konusunun yanlıs anlasıldıgını ve istismar edildigini görmeliyiz: Çok büyük bir çogunlugun, çok küçük bir azınlıkla olan çıkar çatısmasını günlük hayata düzgün tercüme edebilen her türlü kutuplasma itiraz edenlerin lehinedir