Majesteleri o akşam çok kederliydi. Yeşil toplu trollerinin sahadan atılması canını sıkıyordu. Dahiliye Nazırının tehditleri de işe yaramıyordu. Damadın huzura gelmesini buyurdu. Ne yapsak ne etsek de bu halkı sakinleştirsek diye sordu. Vergileri biraz daha artırsak, nasıl olur? İşe yaramaz dedi damat. Timur’un zamanında işe yarıyormuş, ama artık kanmıyorlar… Uzun bir sessizlikten sonra, peki konserler nasıl gidiyor diye sordu. Bizim çocuklar halkı memnun ediyor mu? Damat, maalesef haşmetli efendim dedi; halk seyretmiyor bizimkileri… Yaa, demek öyle diye iç çektikten sonra, kenarda bekleyen muhafıza tez Dahiliye Nazırını çağırın diye buyurdu. Nazır huzura gelince, bak dedi, vakit geçirmeden bir ferman çıkart, konserler hakkında ileri geri konuşmanın yasaklandığını duyur. Emredersiniz efendim dedi Dahiliye Nazırı… Ha, bir de sinemayı deneyelim; sen bir film festivali başlat. Benim bu işe karışmam doğru olmaz dedi Dahiliye Nazırı, Eğlence ve Seyahat Nazırı dururken. Sen boş ver onu, o kervansaraylara arsa tahsisiyle meşgul olsun. Neden yapamayacakmışsın; sen göçmen işlerinden sorumlu değil misin, Göç Filmleri Festivali de yaparsın… Hem cümle aleme caka satarız; nasıl sanatsever olduğumuzu görsünler… Nazır, düşündü, aklına geleni söylese mi, söylemese mi? Filipin diktatörü Marcos, bir de İran Şahı film festivalleri düzenlemişti. Sonları malum… Söylemekten caydı. Majestelerini kızdırmaya gelmezdi. Ne yapacağı belli olmazdı…

Majesteleri, ertesi sabah uyandığında huzursuzluğu artmıştı. Tez müneccimbaşıyı çağırın diye gürledi. Müneccimbaşı gelip el etek öptükten sonra, gördüğü kabusu anlatmaya başladı: Rüyamda, epeydir uzak kaldığım Sarayıma geliyorum. Bir de ne göreyim, kapıya iki tabela konmuş, birinde “Özerk Sanat Kurumu”, diğerinde “Başkent Sanat Üniversitesi” yazıyor. İçeri giriyorum. Kimse tanımıyor beni. Şaşkın şaşkın dolaştığımı gören bir genç ne aradığımı soruyor. Kimliğimi açıklayacak değilim ya, lafı değiştirip üniversitede hangi bölümlerin olduğunu soruyorum. Üniversitenin, Sahne Sanatları, Müzik, Görsel-İşitsel Sanatlar (Sinema), Edebiyat, Görsel Sanatlar Fakülteleri ile Sanat Tarihi ve Felsefesi, Sanat Sosyolojisi ve İletişim, Sanat Ekonomisi bölümlerinden oluşan Sanat Kuramı Fakültesi varmış.

Yan binada da, ilk ve orta öğretimi içeren ‘Ulusal Konservatuvar’... Kur’an kursu yok mu diye soracak oluyorum ama vazgeçiyorum, sen ne okuyorsun diye soruyorum. Sanat Yönetimi alanında master yapıyormuş. Anlamadığımı fark edip açıklıyor. Öğrenciler, fakültelerin herhangi birinden mezun olduktan sonra, sanat sosyolojisi ve iletişim, sanat ekonomisi, sanat tarihi ve felsefesi fakültelerinden dersler alarak Sanat Yönetimi master’ı alabiliyormuş. Sanat Yönetimi’nden mezun olanlar kamu ve özel sektör sanat kurumlarında yönetici olarak çalışıyormuş. Ayrıca, ilk okuldan başlayıp, lise sona kadar öğretimin tüm kademelerinde verilen Sanat Kültürü derslerinde öğretmenlik yapabildiklerinden iş bulma diye bir sıkıntıları yokmuş… Okula ne ödediğini soruyorum. Öğrencilerinin tümü bursluymuş, Özerk Sanat Kurumu burslarının yanı sıra, özel vakıfların ve sanat kurumlarının bursları varmış… Peki, Sanat Kurumu ne yapar diye soruyorum. Avrupa ülkelerinde ‘Arts Council’ olarak adlandırılan bir kurummuş. Kültür Bakanlığı’na bağlı imiş, ama yalnızca bütçe açısından. Sanat örgütleri temsilcilerinden oluşan bir Genel Kurulu, bir de Yönetim Kurulu varmış. Tüm kararlar bu kurullarca alınırmış. Peki, Başkan’ın yetkileri diye soracağım. Kelimeler boğazımda düğümleniyor… Doğru, opera salonuna gidiyorum. Kapıda, “Leyla Gencer Operası” yazan bir tabela. Küçük salonlardan birinin kapısında “Duygu Aykal Çağdaş Dans Merkezi” yazıyor. Hani bizim davetlerde kullandığımız iki büyük salon var ya, onlar da “Muhsin Ertuğrul Sahnesi”, “Müzik Araştırmaları Merkezi Ruhi Su Konser Salonu” olmuş. Az ötede, “Metin And Tiyatro Araştırmaları Merkezi”, “Ulusal Sinema Merkezi ve Sinematek”, “Çağdaş Sanat Müzesi”, “Pertev Naili Boratav Halk Kültürü Araştırmaları Merkezi”… Sarayın sol cenahı da sanat alanındaki STK’lara ve sanat atölyelerine ayrılmış. Sarayın kütüphanesin kapısında ne yazıyor dersin, ”Nazım Hikmet Ulusal Belgelik ve Kitaplığı”! Hemen yanında, Dil Kurumu ve Tarih Kurumu yönetim odaları… Ter içinde uyandım, hala ellerim titriyor… Nasıl tefsir edersin bu rüyayı?

Müneccimbaşı, bir süre düşündükten sonra, 21 Haziran yaz dönümü gecesi olur böyle şeyler; üstelik siz son zamanlarda sanatla fazla ilgilenmeye başladınız, demez mi?