Bizde siyasi gelişmeleri yorumlamak için 'nesnel', 'bilimsel' analizlere artık ihtiyaç kalmadı. Bu alanda ilgi zaten hep azdı; şimdi ise hiç kalmadı.

Bana kalırsa günümüzde masallar ve Nasreddin Hoca fıkraları gidişatı çok daha iyi açıklıyor. Örneğin çocuklara anlatılan Kurt ve Kuzu masalı... Hani aç bir kurt, derede su içen kuzuya yaklaşıp, 'Bak Kuzucuk' demiş, "Sen benim suyumu kirletiyorsun; ben de seni yiyeceğim!”. Kuzunun “Aman Kurt Hazretleri, bu nasıl olur; dere senin tarafından bana doğru akıyor!” demesi de kurdu büsbütün öfkelendirmiş ve şöyle ulumasına yol açmış: “Onu bunu bilmem; ben kararımı verdim! Seni yiyeceğim!”.

İşte son yıllarda hak ve hukuk alanındaki kazanımların birer birer 'yenmesi' de buna benziyor. Galiba artık sık sık duyduğumuz 'yedirmeyiz!' lafı da siyaset diline böyle girdi.

Oysa garip şekilde bu söz de daha çok Reis’in yetkilerini koruma ve artırma amacıyla kullanılıyor! Ve bu koşullarda da yiyen yiyor; rejim de 'Ulu Hakan'ın istibdadına doğru yol alıyor. Üstelik muhalefet cephesi de oklarının önemli bir kısmını kendi içindeki hasımlarına çevirmiş, bu gidişata yardımcı oluyor!

O halde ne yapmalı?

Artık 'düşünce özgürlüğü', 'demokrasi cephesi' gibi büyük (!) lafların zamanı geçti. Sadece 'sağduyu' sahibi olmak, bazı durumlarda seçim yapmayı kolaylaştırıyor. Tıpkı bir Nasreddin Hoca fıkrasında olduğu gibi...

Hani Hoca’nın önüne iki şarap fıçısı koymuşlar ve “Hoca, biz seçemiyoruz; ne olursun bize yardımcı ol, hangisi daha lezzetli?” diye sormuşlar. O da birinden bir yudum almış ve hemen öbür fıçıyı göstererek "Budur!” demiş. Kendisine "Nasıl olur Hoca? Öbürünü tatmadın bile!” diyenlere de “Bundan kötüsü olmaz!” yanıtını vermiş...

Korkarım biz de siyasette hızla böyle bir seçime doğru yaklaşıyoruz.