Mesut Özil’in Fenerbahçe’ye transferini futbol adına değerlendirdiğimiz zaman, olaya hem Özil açısından hem de Fenerbahçe açısından bakmak lazım çünkü ikisi de apayrı içeriklere sahip.

Fenerbahçe’nin tarihsel kurumsal oyun karakterinde çok iyi bir on numara ile onun önünde oynayan iyi bir dokuz numara üzerine kurgulanmış bir içeriği vardır. Çok fazla geriye gitmeden Oğuz-Aykut ve Alex-David ikililerin son dönemlerin en iyi Fenerbahçe’sini yaratan ve başarı grafiğini yükselten olmaları açısından önemli örneklerdir.

Fenerbahçe için, kendi kurumsal simetrik oyununu oynamak açısından Mesut, Alex’ten sonra bulunmaz bir nimettir.

Ama Mesut için aynı ölçüde bir eksiğin tamamlanması adına aynı şeyi söylemek mümkün değil.

Mesut’un kariyerine bakıldığı zaman, Alman milli takımı ile oynadığı kulüp takımlarının tamamı beş merkez ligi oluşturan takımlardır. Ve bu merkez liglerinde en iyi takımlarında oynadı. Kariyerini tartışmak mümkün değil.

Yaşının henüz 32 olmasına rağmen, Avrupa merkez liglerdeki kulüplere neden transfer olamadı da, çevre liglerin en dışındaki Türkiye’de Fenerbahçe’ye transfer oldu? Bu soru bence çok önemli, çünkü bu yaşta böyle bir kariyerin böyle sonlanması pek mantıklı gözükmüyor.

Eğer Mesut Özil için transfer olmak bakımından önünde sadece Avrupa dışı opsiyonları kalmışsa (!) futbolun dışında başka gerekçeler aramak çok mantıklı görünmekte.

Mesut Türk kökenli Alman vatandaşıdır. Ana dili Almancadır ve Alman milli takımında oynayıp büyük başarılara imza atmıştır. Tercihlerinden dolayı Mesut’a saygı göstermek gerekir ki yaşayıp büyüdüğü ortamın kültür kodları Alman kültürü içeriğine sahip olduğu için, tercihlerindeki yönelmeler haliyle yaşamındaki kesitlerin ona yüklemiş olduğu değerlerin karşılığı bu olması gerek ki; bu gayet normaldir.

O zaman ortaya çıkan gerçek ise; Mesut Özil’in alması gereken sorumlulukların tamamı Alman toplumunu bağlama önceliğine sahiptir. Çünkü, Almanya Mesut Özil’e bir değer vermiştir, emek vermiştir ve ona karşı kendini sorumlu hissederek tavır almıştır. Ve aynı şeyin karşılığını da Mesut Özil’den bekler. Ama müdahil olması beklenemez, çünkü Mesut Özil bir insan ve tavırları kendi özgür iradesiyle öncelikle kendini bağlar ve bunun sorumluluğunu da alır. Ama nereye kadar?

Dünyadaki üst düzey sporcuların tamamının sosyal ve toplumsa bir misyonu vardır. Sadece yaşadıkları toplumu bağlamayan bu misyonları, birer sosyal sorumluluk içeriğine sahiptir. Örnek teşkil eden ve herkesin hayran olduğu bu sporcuların tavırlarındaki sorumlulukları sadece kendini bağlamadığı gibi, örnek teşkil etmesi bakımından birer mesaj içeriğine de sahiptir. Verdikleri mesaj ile bir değer ortaya koyarlar. Eğer bu mesaj sadece bir kitleyi ilgilendirip, bir gruba hitap edip diğerlerini dışlayıcı içeriğe sahipse, o zaman toplumlar tarafından duyulan hayranlık bir kenara bırakılıp bir tercih meselesi haline gelirler. İşte bu noktada, maalesef tercihleri yüzünden dışlanmaları söz konusu olur. Ve bu dışlanma kimine doğru kimine göre yanlış olarak değerlendirileceği gibi, sporcu kimliğindeki o bütünleştirici üst değer de kaybolur.

Bir futbol takımında antrenör dahil tüm takımın inançları, dünya görüşleri, dilleri farklılık içerir. Ama tüm bunları ortadan kaldırıp bütünleştirici kimliğe büründüren o sporun üst kimlik değerdir. Spor siyaset üstü bir kurguya sahiptir. İçindeki etik ve ahlaki kriterlerin tamamı bu değeri korumak üzerine belirlenmiştir. Bu kaybedilirse sporun tüm kimliği kaybedilmiş olur.

Bu yüzden, söyleyecekleri bir sözün veya çektirdikleri bir resmin kimlere nasıl hitap ettiği konusunda mutlaka düşünüp ona göre tavır almaları gerekir.

Rıdvan Dilmen’in söylediği gibi, Özil için sadece Filistinliler ve Uygur Türkleri konusunda hassasmış gibi bir algı yaratmak Mesut’a yapılacak en büyük kötülüktür. Ve Mesut’un sadece bu yönünü göstermek sanki siyasi bir tercihmiş gibi algılanıyor.

Türkiye’de futbol politik bir oyun olduğu için Rıdvan şimdiden bunun alt yapısını hazırlıyor sanırım.

Almanların Mesut için yaptıkları ayrımcılığa tavır alırken, bunu politik bir zemine sokup süreci böyle yönlendirmek, Almaların yaptığı gibi bir ayrımcılığa çanak tutmak olur.

Fenerbahçe’yi ve Mesut Özil’i bekleyen en büyük tehlike: bu politik kurgunun transferi dahil (!) sürece müdahil olmasıdır. Bu politik kurgu yüzünden oyun ve başarı ikinci planda kalırsa, her bakımdan kayıp çok büyük olur.

Arsenal’den haftalık 350 bin Pound (3 milyon 558 bin TL) alan Mesut Özil, Fenerbahçe’den kaç para alacak ve bu parayı Fenerbahçe nasıl ödeyecek? Hangi sponsorlar veya kimler devrede?

Zamanın gerçekleri ortaya çıkarma gibi bir huyu vardır.