İnsanlık tarihinin en trajikomik saptamalarından birisi Sovyetler Birliği’ne ‘milletler hapishanesi’ denilmesidir. Her biri milli azınlıklar barındıran 15 birlik cumhuriyeti, toplam 53 idari bölgeyi, 100’den fazla millet ve milliyeti sosyalizm ideali altında geniş kültürel ve idari özerklikle yaşatma projesinin 1989’daki çözülüşüyle tetiklenen felaketler, bu saptamadaki derin ironiye işaret eder. SSCB dış halkasındaki cumhuriyetlerin anayasadaki ayrılma hakkını kullanarak ideali çöpe atıp ‘firar etmelerinin’ bedeli, halklarının sonsuz bir şovenizm eşliğinde gırtlak gırtlağa gelmesi oldu. Kafkasya’nın milletler mozaiğinin ayrılan parçaları o gün bugündür ayar tutmaz. En bariz örnek Ermenistan ve Azerbaycan’dır.

Erivan’a ilk olarak 1994’te ateşkesin ardından gitmiştim. Sonra hem Erivan hem de Bakü’de defalarca bulundum. Bu deneyim ‘şovenizm’ kavramının ne menem bir şey olduğunu bellemiştir. Vaktiyle Erivan daha fazla ‘Azeri’, Bakü daha fazla ‘Ermenidir’. Savaşlar ve sürgünler dünyanın her yerinde olduğu gibi bu toprakların da tarihinin aşılması gereken parçasıdır. Ama birisi antik krallığa atıf yapar, öteki hanlığa. Etnisitenin altını kalın harflerle çizip oradan modernite ürünü ‘ulus devlete’ zıplayınca şovenizmsiz edemezsiniz.

Ermenistan ve Azerbaycan SSCB’den ayrılırken 1988’in milliyetçi rüzgarı Karabağ Ermenilerinin bağımsızlık ilanı ve savaşı tetiklemişti. 30 bin can alan bu savaş 1994 ateşkesiyle durduruldu. 1 milyon Azeri kaçkın ve BM’nin Ermeni tarafını işgalci gördüğü bir donmuş çatışma alanı baki kaldı.

En son 2016’da sınır çatışmalarına tanıklık etmiştik. Yine aynı. Bu kez Karabağ değil, Azeri-Ermeni sınırın Tovuz/Taviş bölgesinde topçu ateşli, İHA’lı kapışma var. İki taraf da ‘ilk onlar vurdu’ diyor. Ermenistan’ın Türkiye sınırındaki nükleer santralini vurmaktan söz eden Azeri yetkililer eşliğinde sosyal medyada dehşetli bir milliyetçi retorik hakim.

AZERİ TARAFI

Bakü’de 14-15 Temmuz’da Karabağ’ın savaşla alınması için protestolar yapıldı. 1 milyon kaçkına deva olamamış petrol zengini Azeri devletinin öfkeyi katlaması kolay, dizginlemesi daha zor. Aliyev yönetimi Azerbaycan Halk Cephesi Partisi’nin (AHCP) öne çıktığı iç muhalefete yarayabilecek bir mevzuyu bir noktadan sonra sakıncalı bulur. Nitekim AHCP lideri Ali Kerimli’nin “Devletimizin ve ordumuzun arkasındayız” sözü kafi gelmedi. AHCP’ye ‘beşinci kol’ yakıştırması yapıp “Bunlar Ermenilerden beter” diyebilen Aliyev, gösterilerin ‘popülizme’ yol açmasından şikayet etti. Askere alma hizmetlerinin başıyla konuşup topu topu 150 kişinin gönüllü olduğunu öğrenmiş. Gönüllüleri düzenli orduya çağırdı. İşe yaramış görünüyor, sayıları 20 bini aşmış. Elbette Azerbaycan ordusu el üstünlüğüne sahip. Ama Aliyev yönetimi ‘Rusya’ya rağmen’ savaş çıkarmaz.

ERMENİSTAN TARAFI

Ermenistan, ABD için diasporanın katkılarıyla Kafkasya’da Gürcistan’dan bile fazla nüfuz edilmiş ülkedir. Parlamenter sisteme geçen Erivan’da renkli devrimin ürünü Nikol Paşinyan Rusya karşıtı söylem ve liberal reform vaadiyle Mayıs 2018’de başa geldi. Pandemiyi idare etmekten bile aciz kaldı. Ekonomik açıdan Rusya’ya bağımlılığı kıramaz, Rus barış güçlerini söküp atması imkansız. Paşinyan’ın selefi Serj Sarkisyan’ın dengeci mirasını benimsemediği ve Moskova’yı zorlamaya çalıştığı ortada. Son çatışmaların Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün Ermenistan’ı korumadığını ispatlamak için çıkarılmış olma olasılığı yüksek. Bana nafile geliyor.

Erivan’ın 20 binden fazla Suriye Ermenisini cihatçı terörden kurtarıp Dağlık Karabağ’a yerleştirmesi ve Paşinyan’ın mayıs sonunda Karabağ’daki başkanlık seçimini kazanan Ara Harutyunyan’ın Şuşa/Şuşi’deki yemin törenine gitmesi ise işin tuzu biberi.

ULUSLARARASI MEKANİZMALAR VE RETORİK

Karabağ meselesinde tek mekanizma Rusya, ABD ve Fransa’nın yer aldığı AGİT Minsk Grubu. Kilit elbette Moskova’dır. Fakat bu Azeri ve Ermenilerin NATO’nun ortaklık programı ve AB’nin Doğu Ortaklığı’nın hevesli katılımcıları olmasını engellemez.

Aliyev ile Paşinyan son bir yılda uluslararası sahnelerde yan yana geldi. 15 Şubat’taki Münih Konferansındaki tartışmaları ibretliktir. Paşinyan’ın SSCB dönemine atıfla “Kafkasya Bürosu Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan’ın parçası olması kararı aldı. Pardon Ermenistan’ın...” sözleri Azerileri sevince boğmuştu. Aliyev’in yetiştirdiği yanıt 2017’de ‘Artsakh Cumhuriyeti’ adını almış Dağlık Karabağ’ın başkenti Stepanakert’e atıfla “’Kert’ Ermenice kent demek ama Stepan Bolşevik lider Şaumyan’ın adı. Dağlık Karabağ’da tarihsel Ermeni mirası olmadığının kanıtı” olmuştu. Böylesine trajiktir.

NAZİ İŞBİRLİKÇİLİĞİ

İki tarafın tek ‘birleştiricisi’ Moskova’dır. Nazilere karşı zaferin 75’inci yıldönümünde iki ülke orduları Kızıl Meydan’da yürümüştür. Bu birbirlerinin Paşinyan’ın Kızılordu’da görev yapmış büyükbabası ile Garigin Nejdeh ve Muhammed Emin Resulzade gibi ulusal kahramanları üzerinden Nazi işbirlikçiliği kavgasına tutulmalarına engel değildir.

AİHM’nin 2004’te Budapeşte’de bir Ermeni subayı baltayla öldürmüş Ramil Safarov adlı Azeri askerin iade edilir edilmez affına karşı açılmış davada Bakü’yü sorumlu bulması ise ‘terörizm’ atışmasını beslemiştir. Paşinyan AB liderlerinin önünde ‘Karabağ Ermenilerinin baltayla ölüm tehlikesi olduğunu’ söyleyince Aliyev’in yanıtı 1983 Orly katliamının faili Karapetyan’ın Erivan’daki affı ve terfisine olmuştur. Düzey budur.

TÜRKİYE’NİN DURUMU

Bu krizden ne bir sonuç ne de üçüncü taraflara koz çıkar. Suriye ve Libya için Moskova’dan taviz beklentisiyle ‘üçüncü cephe’ düşünülüyorsa ancak aczın ispatı olur. Azeri-Ermeni husumeti Ankara için salt Rusya değil ABD’ye takılacağı, iki güç arasında sıkışacağı bir başka başlıktan ibaret kalır. Elbette Suriye’den Libya’ya yangına körükle koşmaya hevesli ‘imparatorluk özlemcileri’ için iyi iç tüketim malzemesi. Benim bildiğim İslamcı kadroların Azerilerden de ‘laik’ Şiiliklerinden de hazzetmediği. Hisleri karşılıklıdır. Balık hafızaların 2009 Bakü’deki Türk Şehitliği ve bayrak krizini anımsamaları kafidir.