Ünlü isimler etrafında gelişen karapara, kayıt dışı para, tefecilik skandallarının ardı akası kesilmiyor. İşin magazinsel boyutunun ötesinde arka planında ne olduğu ise göz ardı edilenler arasında. Gazeteci Bahadır Özgür, “Türkiye’de yeni dönemin tanzimi illegal alanın düzenlenmesiyle başlıyor” dedi.

Mızrak çuvalı deldi
Fatih Terim Fonu vurgununun ortaya çıkması sonrası bazı futbolcuların Erdoğan’la görüştüğü iddia edildi. (Fotoğraf: AA)

Öncü DURMUŞ

Dilan-Engin Polat çifti, Candan kardeşler, ‘Fatih Terim fonu’…  Dolandırıcılık, yolsuzluk, kara ve kayıt dışı paraların ortaya saçıldığı son dönemlerde ardı ardına gün yüzüne çıkan olaylardan.

Yaşananların magazinsel boyutundan öte AKP iktidarı döneminde toplumun çok büyük bir kısmı yoksulluğun, işşizliğin, güvencesizliğin içerisinde çırpınıp dururken, sermaye sahipleri ve mafyalar arasında gelişen, iktidarın politikaları etrafında şekillenen olayların arka planını ve ne anlama geldiğini Gazeteci Bahadır Özgür ile konuştuk.

AŞİKÂR OLAN ŞEY SUÇUN NEREDEN KAYNAKLANDIĞI

İşin magazinselleştirilme çabalarını bir tarafa bırakacak olursak, tüm bu yaşananların perde arkasında ne var? Neler yaşanıyor, ne oluyor?

Elbette bu tür olaylara popüler isimlerin dâhil olması, sadece biz de değil bütün dünyada daha fazla ilgi çekiyor. Bizim tarihimize baktığımız zaman da mafya-çete dünyası ile spor, müzik vb. hep iç içe oldu. Suç demek para ve lüks demektir. Haliyle işin magazinelleştirilmesiyle, magazinin de işin bir parçası olduğunu birbirine karıştırmamak lazım.

Sorunuza gelirsek; uzun süredir Türkiye kara para, çete-siyaset-bürokrasi vb. olaylarla yüzyüze zaten. Çok eskilere gitmeyelim, sadece son 10 yıla baktığımızda dahi bugün olanlardan çok daha vahim vakalarla karşı karşıya kaldık. Zarrap meselesinden Sezgin Baran Korkmaz’a, İstanbul caddelerindeki Rusça konuşan mafya hesaplaşmalarından Paramount Otel skandalına… Esenyurt’ta koca siteye çöken eşkıyalar kaç yıldır gündemde mesela. Mersin Limanı’nın uyuşturucu trafiği, özel jetlerle kokain kaçırma faaliyetleri ve bütün bunların siyasetçilerle ilişkileri de öyle. Şu anda bile popüler olan Dilan-Engin Polat ve Terim Fonu vakalarının yanından oldukça karanlık, kanlı ve milyarlarca liralık suç pazarını ilgilendiren pek çok dava, olay, iddia akıp gidiyor. İşte İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya her gün Tweet atıp duyuruyor işte.

Demek ki sizin bahsettiğiniz popüler olayların da içinde olduğu bir habitata bakıyoruz aslında. Her türden suçu ve suçluyu besleyen bir habitat bu. Dolayısıyla perde arkasında gizemli bir şeyler aramaya lüzum yok.

Biraz daha lafı uzatmak ama bütün bu laf kalabalığını da toparlamak için, Marx ve Engels’in yazdıkları, olağanüstü bir ideoloji eleştirisi de olan Kutsal Aile kitabından bir alıntıya başvurayım. Kitapta, 1804-1853 arasında yaşamış Fransız yazar Eugene Sue’nun Paris’in Gizemi adlı romanı eleştirilir. Roman, arka sokaklardaki yoksulları, işçileri, toplumsal çürümeyi, suçları vs. anlatır. Marx ve Engels ise Sue’nun toplumun sorunlarını açığa çıkarmadığını, aksine daha da gizemli hale getirdiğini söyler. Aşikar olanı gizemli, gizemli olanı aşikar kılmaktadır. Sanırım bizim zihnimizin de olabildiğince berrak olmaya muhtaç olduğu şu günlerde dikkat kesilmemiz gereken bir cümle bu. Çete, kara para, mafya vb. vakalarında aşikar olan şey, hepsinin nereden kaynaklandığıdır. Gizemli olan ise daha kimlerin bu pisliğe bulaşmış olduğudur. Sebeple sonuç yer değiştirirse eğer, işte o zaman tuzağa düşeriz. Tıpkı 80’lerde, 90’larda olduğu gibi.

Bahadır Özgür

Dilan-Engin Polat kendilerinin açgözlülüğü bir yana, tipik bir kara para aklama davası. Ama iktidar paranın rengi olmaz, ne olursa olsun gelsin diye olağanüstü çabalamadı mı? Vergi barışı diye kapıyı pencereyi açtı, vatandaşlık sattı, yolsuzluğa, kamu kaynaklarının yağmalanmasına, belediye bütçelerinin talanına yol verdi. Bile isteye para kaynaklarının arasındaki sınırları belirsizleştirdi. Hatta para getireni korudu kolladı, sorgulamadı. O zaman da kara para diye bir mefhum ortadan kalkıyor. Dilan Polat hızla zenginleşip videolar çekti de AKP’lilerin çocukları yapmadı mı? Kaç yıldır görmüyor muyuz, düne kadar çok da bir şeyi olmayan dinci bir zümrenin şatafatını. Dilan Polat kara para getirdi, öbürü de devleti, halkı soydu. Şimdi iktidar ekonomik kriz, yoksullaşma, kaynakların azalması, dünya konjonktürünün değişmesi ve kendi içinden ve çevresinden de gelen rahatsızlıkların büyümesi üzerine, selektif bir temizliğe girişti. AKP’liler ayıklanıp, kalanın kellesi alınıyor.

Yani Zehra Taşkesenlioğlu’na dokunulmuyor, Dilan Polat içeri atılıyor. Üstelik bunu da bazen sosyal medyanın trend topic listesine bakarak gerçekleştiriyor. Muhteşem bir propaganda da sağlıyor kendisine böylece. Yoksulluktan canı burnunda gezen kalabalıklara, “işte bu kara paracılar yüzünden yoksulsunuz” diye bir resim sunuluyor. Dubai’den vs. gelen kokain, kumar parası mı yoksullaştırdı insanları. Yoksa çalınan 128 milyar dolar, Kur Korumalı Mevduat gibi rantiyeye akıtılan kaynaklar mı? Bu ülkede bir gecede, 20 Aralık 2021’de, doları olanların nasıl zengin edildiğini gördük. Faiz indirerek servet sahiplerine, şirketlere sağlanan muazzam kredileri, karı yaşadık. Para sahiplerine sunulan bu cennetin şirket karlarının Cumhuriyet tarihinin rekoruyla noktalandığını biliyoruz. Borsada halka arzlarla yapılan soygunu, okuma yazma bilen herkes rahatça anlayabilir.

Fatih Terim Fonu da işte böyle bir ‘paradan para kazanma’ döneminin ürünü. Aynı bankanın, aynı dönemde yüzde 2500’ün üzerinde getiri sağlayan şahsa özel fonu var. Ocak 2023’ten sonraki altı ayda en fazla kazandıran finansal araçların zirvesinde bu tür fonlar bulunuyor. Kimsenin denetlemediği bu fonların Terim Fonu’ndan fakı banka sistemi içinde olması.

Diğerini Seçil Erzan kendi başına çevirmeye kalktı, beceremedi, tefecilerin ve açgözlülerin eline düştü.

Yani suç vakalarının duvara çarpıp önümüze düşmesiyle, iktidarın uzun süredir uyguladığı ekonomi politikalarının nihayete ermesi arasında güçlü bir ilişki var. O politikaların yarattığı illegal ekonomi de tıpkı legal ekonomi gibi regülasyona tabi tutuluyor şimdi. Burada yegane kıstas, AKP’lilere dokunulmayacak olması, o kadar.

Yaşananlar büyük fotoğrafın neresine oturuyor?

Klişe ve biraz da dalga geçmek için sık kullanılan büyük fotoğraf dediğimiz şey, memleketin ahvalü şeraitidir. Önceki soruya yanıtımda da söylemeye çalıştığım gibi, ekonominin bir regülasyona ihtiyacı var artık. Mehmet Şimşek liderliğinde yürütülen ekonomi politikası talebin kısılması, enflasyonun ücretli emekçilerin üzerine yıkılması eksenine oturan bir program. Bu programın yakıtı da dışarıdan gelecek yabancı kaynak. Yabancı kaynak ister sıcak para olsun ister yatırım, kendine kar sağlayacak koşullar arar. En kaba haliyle özetlersek, sizin rezerv biriktirmeniz ve faizi cazip hale getirmeniz gerekir ki, gelirken de giderken de kazanabilsin. Bunun topluma yüklü bir faturası oluyor. Bu faturayı siyaseten yönetebilmeniz gerekir. Hele kritik seçimler varken. Erdoğan gayet iyi görüyor durumu. Önceki dönemin başat ekonomi politikaları nihayete erdi. Yeni dönemi, yeni bir biçim altında sürdürmek mecburiyetinde. İşte o biçimin bir ayağı yüzde 50+1’den de kurtulmayı, yeni ittifaklar aramayı gerektiriyor. Diğer yandan rejiminin fiili durumuna uyumlu bir hukuki rejimi de kurumsallaştırmak istiyor. AYM kararına karşı Yargıtay’ın başkaldırışını bir fırsat görüyor. İstanbul’a tekrar kavuşmak için tutuşurken, diğer yandan bütçeyi doğrultmak için zamlara, vergilere yükleniyor. Yani Erdoğan’ın da pek çok çelişkiyi, zorluğu yönetmesi lazım. Bu güncel duruma bir de tarihsel tekerrürü ekleyelim: Türkiye’de ekonomik krizlerin baş gösterdiği ve rejime yeni bir biçim vermenin gerektirdiği anlarla mafya, çete vakalarının ortaya döküldüğü anlar büyük oranda çakışır. Bunu gündem değiştiriyorlar maksadıyla söylemiyorum. Yeniden tanzim Türkiye’de, illegal alanın düzenlenmesiyle başlıyor hep. Çünkü her zaman iç içe ilerliyor legal ve illegal alanlar. Bir yanıyla bu simbiyotik ilişkide illegale yönelik baskı ve tanzim, legal alandaki ilişkileri vs. de dizayn etmeye yarıyor. Devlet içinde kurduğunuz ve onun etrafına ördüğünüz, açıktan cephe alamadığınız politik-iktisadi partnerlere bir ayar vermiş, sınır çekmiş oluyorsunuz. Üstelik politik maliyeti de az. Ancak topluma mesajı çok. Yoksulluğun, geçim derdinin dayanılmaz hale geldiği anlarda illegal işler, açıklanamayan servetler toplumun gözüne daha fazla batıyor.

Yaşanalar iktidarın/devletin karanlık dehlizlerinde neye tekabül ediyor? Bir iktidar çatışmasının dışa vurumu mu? 

Özellikle organize suçun, ‘organize’ kısmı basbayağı gözümüzün önündeki devletle, siyasetle, bürokrasiyle ilgilidir. Türkiye pratiği belki de dünyada bunun en güzel örneği. Latin Amerika’da, büyük oranda da ABD’nin kontra faaliyetleri sayesinde, uyuşturucu kartellerinin etkisine girmiş devlet yapısından farklı bir durum bizimkisi. Bizde devlet aygıtının bir uzvu gibi gelişti mafya. Çoğu zaman ‘devlet büyükleri’ ile mafya, çete yöneticilerini ayırmak bile zor. Toplumda da saygı görüyorlar. Polis, yargı gayet hürmet ediyor. Ama şunu vurgulamazsak da büyük eksiklik olur. Bugün daha ileri bir aşamadayız. Bürokrasinin, siyasetin mensupları mafya yönetiyor. Bunun sebebi de aşikar: Anayasa’nın dahi askıya alınabildiği bir ülkede suçun sınırlarının nerede bittiği belirsizleşir. Mesela; Limak’ın ormanı yok etmesi için pek çok yasayı çiğnemesi gerekiyordu. Bırakın yasayı çiğnemeyi, devlet jandarmayı bu suçu işlesin diye özel güvenlik gibi yanına verdi. AKP’li zümrenin hani neredeyse bütünü yasalardan muaf zaten. Trafikte bile öncelikliler ve kurallara uymak mecburiyetinde değiller. Çocuk ezip ceza almıyorlar. Tecavüzcüler, tweet atan kadar bile yatmıyor içerde.

Yani suç çok arttı, mızrak çuvala sığmadı, iktidar da müdahale etti demek, fazla iyimser bir yorum. Son derece kontrollü bir temizlik yapılıyor. Önemsiz, değersiz olanlar ezilip, bir kenara atılıyor. Siyasetle, bürokrasiyle iç içe olanlarda ise bir seçicilik dikkati çekiyor. Zaten sık tekrarladığım gibi bir tür regülasyon bu. Böyle olunca, kaçınılmaz biçimde devlet/siyaset içindeki güç dengelerini de kapsıyorsunuz. MHPin çevresini hedef alan bir çember daraltma olduğu muhakkak. Durup dururken yüzde 50+1’i gündeme getirmek CHP’ye, Sol Parti’ye, TİP’e filan mesaj değildir herhalde. Direkt iktidarı oluşturan güçlerle ilgili. AKP bunlarla açıktan, cepheden hesaplaşıp yoluna devam edecek güçten yoksun artık. Bunun yerine devlet gücünü en kolay ve herkesçe hukuken meşru sayılan bir alanda sergileyerek, siyasete yeni bir nizam vermeye çalışıyor. Şunu ısrarla tekrarlayalım: Şu ana kadar AKP’li elitlere, hatta partinin çeperine bile zarar verecek bir operasyon olmadı. Bugün yaşanan hesaplaşmayı geçmişteki benzerlerinden farklı kılan bir noktaya daha dikkat çekelim. Geçmişte mafyada da bir tür iktidar-muhalefet ayrımı olurdu. Şimdi hepsi iktidar. Bir derebeylik rejimi gibi iktidar içinde özerk güç alanlarında hâkimiyet kurmuşlar. Çatışma bu güç alanlarının kimin lehine genişleyecek, kimin aleyhine daralacak düzeyinde ilerliyor şimdilik ve bunun şiddetini de direkt siyasi koalisyondaki gerilimler belirliyor.

Ekonomik sıkışmışlık sürerken bu tarz büyük maddi vakaların ortasında iktidar ve sermaye gruplarının payı nedir?

Büyük sermaye grupları iktisadi kaynakların kendisi dışında bir yere akmasını istemez. Bunun yanında devletin de böyle güçlerin hâkimiyetinde olmasından pek hoşlanmaz. Bunun tek istisnası, en korktukları şeyin, emekçilerin örgütlenmesinin dağıtılması için ihtiyaç halinde topluma korku salacak birer aparat olarak kullanılmasıdır. O zaman mafyaya, çetelere ihtiyaç duyulur.

Diğer yandan suç örgütleri Türkiye’de kamu kaynakları üzerinde, özellikle kolay birikim sağlanan inşaat, turizm vb. gibi alanlarda etkili. Rantın yüksek olduğu her yerde çeteleşme de vardır. Dolayısıyla sermaye grupları ile mafya, çete organizasyonları aynı alanda yer alır, rekabet eder çoğu zaman iç içedir. Zaten Türkiye’nin tarihine bakıldığında suçtan para biriktirenlerin bunu gayrimenkul, turizm, tekstil, gıda vb. alanlara yatırdığını ve bir kısmının da büyük sermaye grubuna dönüştüğünü görürüz. Özal’ın bizzat 80 öncesinin meşhur silah, uyuşturucu, altın, döviz kaçakçılarını sicil temizleyerek turizmci, ihracatçı yaptığını hatırlıyoruz.

Yani sermayenin belli kesimleri ile mafya iç içedir her zaman. Dolayısıyla bu tür operasyonlar hem sermaye gruplarının da kendi arasındaki bir hesaplaşmanın, hem de büyük sermayenin belli dönemlerde bu tür bir temizlik istemesinin sonucudur da.

Fakat nihayetinde Berthold Breht’in bir mafyanın yükselişini anlattığı ve bir Hitler alegorisi olan Arturo Ui’nin Yükselişi tiyatro oyununda gösterdiği gibi, mafya serbest piyasanın işleyişini hızlandırır ama asla patronlar kulübünden güçlü olamaz.

Güncel operasyonlardan örnek verirsek eğer; Dilan-Engin Polat ve benzeri güzellik merkezi sahiplerinin ortadan temizlenmesi piyasayı da regüle eder, pazarda siyasi bağlantısı daha güçlü olanın önünü açar. Bunu mesela Demir Yumruk diye anılan demir-çelik operasyonunda açık şekilde görmüştük. Çelik kapasitesinin neredeyse yüzde 10’u mafyanın elinde. Ancak Tosyalı gibi iktidarla iç içe de bir grup var. Elbette pazarda böyle bir duruma tahammül edemez.