Bir hafta kadar önce Etyen Mahçupyan’ın, başlığında Murat Belge adını kullandığı yazısı dikkatimi çekti. Kapasitelerini bilginin amaçları doğrultusunda kullanmıyor olsalar da bu ikiliden felsefi kavramların kullanıldığı bir polemik yazısı çıkar düşüncesiyle okumaya başladım. Fakat yazının ikinci paragrafında “Eğer İslamcıdan demokrat çıkmıyorsa, sosyalistten niye çıksın diye sorulabilir. Hatta eğer böyle bir genelleme doğru ise liberalden nasıl olup da demokrat çıkabildiği düşünülebiliyor diye de sorulabilir” gibi akıldışı bir cümleye rastlayınca, zaten kıt olan zamanımı daha verimli bir şekilde değerlendireyim diyerek başka bir yazıya geçtim. Sonra düşündüm ki böyle düşünen; yani İslamcılıkla demokrasiyi hala uzlaştırmaya çalışan epey bir insan var ve bu insanlar, bu yazarlara başvurdukları için öyle düşünüyorlar. Bu nedenle bilahare Murat Belge’yi okuduktan sonra Mahçupyan’ın yazısına geri döndüm.
Murat Belge, “Mahçupyan’ın Determinizmi” başlıklı yazısında (Birikim, 5 Ekim) Mahçupyan’ın, eleştirmesine rağmen Türkiye’nin demokratikleşmesi misyonunun birtakım tarihi koşullarla Erdoğan’a verildiği tezinin kaderci veya dederminist bir yaklaşım olduğunu söylüyor. Ayrıca Belge, “AKP tabanında yolsuzluk yapıldığına inanan çok kişi var” açıklamalarına rağmen, kendisinin “yolsuzluk yapılmış” dememesini Mahçupyan’ın yolsuzlukları örtbas etme çabası olduğunu belirtiyor.

Mahçupyan ise “Belge’nin kaderi” başlıklı sözünü ettiğim yazısında “Belge, bu ‘determinizmin’ açıkça yanlış olduğunu düşünüyor, çünkü ona göre ‘ben İslamcıyım’ diyen birinin demokrat olması da son derece zor” diyerek Belge’nin kendisi hakkındaki kaderci determinist değerlendirmesine itiraz etmiyor. İtirazı, kaderin (o “tarihsel koşulların” diyor) önümüze koyduğu AKP’nin seçeneksizliğini Belge’nin kabullenmekten vazgeçmiş olmasına... Mahçupyan, hakkındaki yazının “yolsuzlukları kaba bir biçimde saklayıp örtbas etme çabası”na ilişkin bölümüne doğal olarak girmiyor.
Demokrasi kavramından anlamamız gereken, en basitinden bireyin seçme hakkının bulunmasıdır. Din ise (ki bu Müslümanlıkta daha baskındır) insanın böyle bir hakkı olmadığını söyler; gücünü koruduğu ya da devlet mekanizmasını yeniden ele geçirdiği her fırsatta insandan yana değil, tanrılardan yana tavır alır. Topluma İslam dinine uygun yaşam tarzını dayatan kişiye İslamcı dendiğine göre, bu kişi veya bu kişilerin yönettiği hareket bireyin kendi tercihine göre yaşamasına izin vermez. Kaldı ki demokrasi, dinsel olanın yerine, dine dayalı ilişkileri tasfiye etmek üzere ikame edilmiş bir yönetim biçimidir. Bu bakımdan, dini toplum düzenine geri dönme mücadelesi veren anlamındaki İslamcılığı demokrasiyle, hele hele demokrasinin idealize edilmiş biçimi olan sosyalizimle, hatta demokrasiyi burjuva ayrıcalığı olarak gören liberalizmle ilişkilendirmek saçmalıktır.

İslamcıdan elbette demokrat çıkar, ancak ne yazık ki o zaman İslamcı İslamcı olmaktan çıkar. İslamcı dediğiniz, inanan fakat kendisiyle, ailesiyle, toplumla ve dünya ile ilişkisini beşeri hukuka dayandıran kişi değil, basbayağı bu ilişkileri İslam inancına ters düşmeyecek şekilde tanzim etmeyi siyasi amacı yapan ve o doğrultuda mücadele eden kişidir. Amacına erişmek için demokrasinin sunduğu olanaklardan yararlanması İslamcıyı demokrasi yanlısı yapmaz. Hele hele demokrasiyi yolcu treni olarak gören Tayyip Erdoğan’dan demokrat çıkarmak sudan yağ çıkartmak gibi bir şeydir. Peki, bu gerçeği Mahçupyan bilmez mi, bilmese bile Türkiye pratiğinden, Arap Baharı deneyiminden bir sonuç çıkartamaz mı? Hiç değilse Ankara katliamına verdiği tepkilere bakarak İslamcıların demokrasiyle ilişkisini göremez mi? Bence Erdoğan ve temsil ettiği zihniyetten demokrasi çıkmayacağını Mahçupyan da biliyor. Hem de bizden daha iyi bilir. Sanırım o mahallede çerçilik yaptığı için görmezden geliyor. İslamcılığı sosyalizm, liberalizm gibi ideolojiler kategorisinde ele alması da bunun kılıfı oluyor. Aksi halde Müslüman olmadan İslamcı olmasına kimi, nasıl ikna edebilir ki?

Belge, “Ada’ya gitmek istiyorsan Ada vapuruna bineceksin, Bakırköy vapuruna değil.”diyerek Mahçupyan’a yanlış gemide olduğu uyarısı da yapıyor. Bu uyarı, bindiği geminin farklı bir rotada olduğunu epey bir yol aldıktan sonar farkedip denize atlayan Belge’den de gelse Mahçupyan ikna olmaz. Çünkü Mahçupyan o gemiye yolcu bileti kullanan çerçi olarak bindi. Belge gibi bagajsız yolcu değil. Mahçupyan, tezgahındaki son dikiş iğnesini satana kadar bindiği gemiden inmez, inemez.