Tartışma hem eskidir hem de eskimiştir. Cumhuriyet’ten, Silivri’den arkadaşım Kadri Gürsel yeniden gündeme getirdi. Ben de böylece konu ile ilgili düşündüklerimi bir kez daha gözden geçirme fırsatı buldum.

Tartışma iki tez üzerinde düğümleniyor. Birincisi, “hak gazeteciliği” kavramlaştırmasıdır. Burada işe yarar bir vurgudan söz edilebilir, böyle bir sınıflandırma belki gereklidir ama “hak gazeteciliği” tanımının, gazetecilik zaten halkın gerçekleri öğrenme hakkı temelinde yapılabilen bir meslek olduğu için vazgeçilmez bir katkı olduğu kanısında değilim.

•••

Kadri, Diken’de Tunca Öğreten’in sorularına verdiği yanıtlarda “hak gazeteciliği”ne itirazını, “gazeteci barış için, hak mücadelesi için gazetecilik yapmaz” iddiası ile ilişkilendirerek genişletiyor. “Ana akım medya” sınıflandırmasını ise “idealize ederek” tanımlıyor. Uzatmadan, o mecrada çalışan çok sayıda gerçek gazeteciyi ayırarak anlatayım, “ana akım medya” yaygınlaşmış ama uydurma bir sınıflandırmadır.

Özetin özetini söyleyelim: “Ana akım medya” sisteme itirazı olmayan medyadır. Devletle ilişkisi ilkeseldir. Orada haber, seçimi, yazımı düzenin çıkarlarını öne alan, köklü bir refleksin süzgecinden geçmeden sayfaya giremez.

•••

Günümüzün öne çıkan gerçeği, “ana akım medya” denilen kesimde yer alan yayınların kimliklerini hızla yitirmeleridir. Bu değişimde ilk sırada iktidarın devlet üzerindeki egemenliğinin giderek sorgulanamaz hale gelmesi etkindir. Sonuç, ağırbaşlı sistem medyası ile iktidara bağlı yandaş medya arasındaki makasın kapanması, gittikçe otoriterleşen siyasetin etkisinin daha açık net bir şekilde görülmesidir.

•••

Kadri’nin kimi sözlerine en azından benim gazetecilik anlayışıma uymadığı için itiraz etmem gerekiyor. Kadri gazetecilik anlayışını şu sözlerle netleştiriyor: “Profesyonel insan, meslek insanıdır, gazetecilik için gazetecilik yapandır. Profesyonel gazeteci barış için, hak mücadelesi için gazetecilik yapmaz. Bir dava insanı değildir. Gazeteciliği bir şeyin aracı haline getirmek, gazeteciliğe yapılan kötülüktür. Gazeteciliği suiistimal etmektir.”

•••

Hiç kuşkusuz bu sözlere öyle böyle değil, şiddetle karşı çıkmam gerekiyor. Profesyonel insan işini iyi yapandır, gazetecilik için gazetecilik yapılmaz, halka haber ulaştırmak için yapılır. Gazeteci barış için, halkın hakları için çabalayan kişidir, herhangi bir partinin militanı olmaz ama bir davası vardır. Barıştan yana olmayan bir gazeteci tasavvur edilemez, Gazeteciler savaş bölgelerinde ateş altında çalışırlar ama savaşçı ya da “embedded” olmazlar. Kadri’nin “gazeteci dava insanı değildir, barış için hak mücadelesi için gazetecilik yapmaz” yargısı ne ilkelere ne de gazeteciliğin tarihine
uygundur.

•••

Kadri’nin “ideal gazeteci” tanımı da doğrusu şaka gibidir: “Normal bir ülkede ustaların olduğu yer ana akımdır. Bu insanlar genellikle orta yaşlı veya yaşı daha ilerlemiş insanlardır. Aile kurmuşlardır, orta sınıf standartlarında bir yaşam talep ederler. Kaliteli gazetecilik yapılabilmesi için rekabetçi bir düzen olmalı. Rekabetçi düzende de ödül vardır.

Ödüllendirilmek için de pozisyon ve para gerekli. Bu da ancak ana akımda olan bir şeydir. Meramım bu aslında.”

Ne diyeyim?

Türkiye kapitalist (rekabetçi) ama zengin, “normal” bir ülke değil, ana akım falan yok; gazetelerin yüzde 99,9’u yandaş, yetişmiş, orta yaşlı falan demiyor gazeteciyi işten atıyor, tutukluyorlar.

Kadri’nin bir tartışmayı başlatabilmek için kışkırtma yöntemini kullandığına inanmak istiyorum.