Şenol Güneş’in Beşiktaş’ta son senesiydi…

Sezonun ortasında, takım şampiyonluğa oynarken, daha önce Beşiktaş kulübü başkanlığı yapan Yıldırım Demirören ‘Zatıalileriniz izin verirse bir dönem daha federasyon başkanlığı yapmak istiyorum’ diyerek, aldığı izinle ikinci dönem TFF başkanlığı yaptığı zaman zarfı içinde, şubat ayında-burası önemli çünkü sezonun ikinci yarısı oynanıyordu-Şenol Güneş ile Milli takım teknik direktörlüğü sözleşmesi imzalayarak kasaya kilitledi. Çünkü, mayıs ayının sonunda sezonun ve Şenol Güneş’in Beşiktaş ile olan sözleşmesinin bitmesini beklemek zorundaydı.

ETİK NEDİR?

Etik: Doğru davranışlarda bulunmak, doğru bir insan olmak ve değerler hakkında düşünme pratiğidir.

Hem federasyon başkanının davranışını hem de Şenol Güneş’in davranışını etik olarak nereye koyabiliriz ki…?

Bir düşünelim; TFF Başkanı sezon devam ederken bir takımın teknik direktörüne bir teklifte bulunuyor ve hiç kimsenin ki en önemlisi başkanlığı yaptığı kulübün başkanı ve yönetiminin haberi olmadan, daha doğrusu, onlara bilgi vermeden ve uzlaşmadan takımın teknik direktörü ile anlaşma yapıyor. Bu esnada da takım şampiyonluğa oynuyor. Ha, o dönem başkanı Fikret Orman’ın bu durumun hiç umurunda olmadığını da biliyorum. Bu ayrı konu…

Bir takıma bu kadar büyük zarar verici bir tutum olabilir mi?

Üstelik, federasyon kendi finansmanı lig takımlarının kazandığı gelirlerin bir kısmını alarak bütçesini yaparken, yani, o takımlara bağlıyken o takımlardan birinin teknik direktörü ile anlaşma yapmak inanılır gibi değil…

Yani, Beşiktaş sayesinde kazandığı para ile Beşiktaş’ın teknik direktörü ile sözleşme imzalıyor.

Federasyon şampiyonluğa oynasa anlarım!

Ya Şenol Güneş…

Çalıştırdığı takım şampiyonluğa oynarken, nasıl olurda Milli takım için gizliden federasyon başkanı ile görüşme yapıp sözleşme imzalar ve motivasyonunu bu taraf yönlendirerek takımın şampiyonluk mücadelesini ikinci plana iter?

Her şey aleni olarak ortada ve kamuoyunun gözü önünde olsaydı sorun olmazdı. Ama, o gizli ve sinsi beklentinin hiçbir açıklaması olamaz.

Spinoza’nın Etika’sın da “İyi-kötü düşüncesi, insanın yapıp ettiklerini belirlediği oranda, insanın kendisini ve kendi eliyle kurmuş olduğu dünyayı da belirler” der.

O zaman diliminden bugünkü zamana geldiğimiz de ortaya çıkan sonucun yanıltıcı olması mümkün değildir.

Siyasetin belirleyici olduğu koşullarda bilginin, liyakatin ve etik değerlerin karar mekanizması içindeki öncü koşulları ortadan kalkar. Belirlenen ortak kurgu ise pastadan kimin payına ne düştüğüdür. Pazarlıklar ve ilişkiler bunun üzerinden sonuç yaratır.

Futbolun kendi belirleyici alanı içerisinde yarattığı yenilikler ve bilgiyi kullanma becerisi, artık yeni formatta teknik direktör ve futbolcu yapısı ortaya çıkartarak, koşulların her zaman değişkenlik içereceğini ortaya koymaktadır.

Avrupa Şampiyonası’nda çok belirginleşen, her takımın kendi oyun kurgusu üzerinden taktiksel geçiş oyunları ve buna uygun futbolcu tiplemeleri, tesadüflere veya kadere yer bırakmayacak kadar futbolu rasyonel bir oyun haline getirmiştir.

6-1’lik Hollanda mağlubiyetinin Avrupa Şampiyonası’nda değil de şimdi olması tamamen zamanın tasarrufudur.

3,2 milyon avronun bilgi karşısındaki çaresizliği, bugünkü Türkiye için yapılacak tasvire en iyi ve en acı örnektir. Eğitimci olan Şenol Güneş’in, bugünkü koşullara uygun olan tercihleri onun adına çok üzücü ve düşündürücüdür.

Acı olan; pırıl-pırıl ve Avrupa’da üst liglerde oynayan gençlerden oluşan ve şu ana kadar kurulmuş en iyi Milli takımın çok önemli maçları olmasına rağmen öz güvenlerini tamamen kaybetmiş olmasıdır.

Şenol Güneş’in kalmaya devam ediyor olması çok açık ortadayken, bu takıma daha ne kadar zarar verecek ve bunun karşılığında alacağı ücret bunu ne kadar telafi edecek? Sanırım bunun karşılaştırmasını Şenol Güneş kendi içinde yapacaktır veya yapmalıdır diye düşünüyorum. Belki de iyi niyettir benimkisi…

Kara tahta önünde bilgiyi örgütleyen eğitici formatının saygınlığının ne avro ne de dolar cinsinden karşılığı yoktur. Kaybedildiği zamanda geri alınması bir o kadar zordur.