Henüz Türkçeleştirilmeyen UNESCO Küresel Eğitim İzleme Raporu 2017, 21 ülke halkının öğretmene ve eğitim sistemine güven duygusunu yansıtan bir araştırmaya yer veriyor. Türkiye de öğretmene güven 10 üzerinden 6,5, eğitim sistemine güven 4,5! Türkiye halkı eğitim sistemine güvenmiyor, öğretmene ise kısman güven duyuyor.

Önce şunu not edelim: Raporda kullanılan veriler 2013 yılında yapılmış “halkın öğretmenlere ve eğitim sistemine olan güveni” araştırmasına dayanıyor. Aynı araştırma Türkiye’de bugün yapılsa, öğretmene duyulan güven oranı pek bir değişikliğe uğramaz. Buna karşın eğitim sistemine duyulan güvenin mevcut oranı koruması olanaksız. Çünkü geçen dört yılda iki kez sınav, üç kez öğretim programları değişti. Ayrıca 4+4+4’ün halkın canını sıkan sonuçları bu sürede ortaya çıktı; binlerce okul din eğitimi veren imam hatiplere dönüştürüldü. Bu sürede halkın sisteme güvenmesine vesile olacak hiçbir olumlu gelişme olmadı.

Daha yakın bir tarihte, 2015’te BAREM Araştırmanın Gallup için Türkiye’de yaptığı “Kime Güveniyoruz” araştırmasında öğretmenlere güven yüzde 86 çıkmıştı. O araştırmada halkımıza on meslek grubundan hangisine güvenip/güvenmediği sorulmuş; halkın yüzde 17’sinin güven duyduğu politikacıları meslek erbabı saymazsak, en az güven duyulan meslek mensubu yüzde 43’le din adamları (bankacılar yüzde 62 ile din adamlarının çok üstünde güvene sahip! (Performans sistemi din adamlarına uygulansa cami cemaati onlara not verse sonuç ne çıkar acaba?)

Öğretmenin din adamlarından daha güvenilir bulunması anlaşılır, normal bir durum. Aksi düşünülemezdi. Fakat öğretmenin, bir yandan parçası olduğu eğitim sisteminin sorgulanmasına öte yandan sistemin otoritesinin öğretmen olduğu algısına yol açan oranda güven unsuru olması normal değil!Eğitim sistemi dediğiniz şey, sonuçta ideolojisi olan bir irade; bu irade, kendine güven duymayanların güvenini kazanmak için ideolojisini değiştirmez. Aksine, otoritesini sarsan güven duyulan unsurları değersizleştirerek kendine itate dayanan güven(!) inşa eder.

Öğretmenin öğrenci, veli, zümre arkadaşı, okul ve il-ilçe eğitim yöneticisi tarafından değerlendirilmesini öngören Performans Yönetim Sisteminin uygulamaya sokulması, sisteme karşı direnç gösterme ihtimaline karşı öğretmenleri baskı altına alma çabasının sonucudur.

AKP’nin, neoliberalizmin meta üretiminde ücretlendirme ve emekçileri standartlaştırma amacıyla geliştirdiği performansa göre değerlendirmeyi eğitimde uygulamaya geçmesi, demonte müfredatına uymum sağlamayan öğretmeni cezalandırmayı amaçlamaktadır. Amaç öğretmeni, merkezden belirlenen standarta çekmek; bir milyon öğretmeni performans değerlendirme kriterlerine uymaya zorlamak!

Peki, öğretmen yeterliğini test edecek performans kriterlerini kim belirliyor? Tabii ki eğitim sistemi dediğimiz şeye etki eden bürokrat ve politikacılar; halkın yüzde 55’inin güvenilmez bulduğu çoğu din adamı olan sistemin üstüne çökmüş bir avuç düşünce yoksunu!

Öğretmenlere tavsiyem: Performans Değerlendirme Sistemi, elbette iş güvencenize yönelik ciddi bir saldırıyala karşı karşıya kalmanıza yol açacak. Fakat en az bunun kadar tehlikeli sonucu, mesleğinizin ve kişisel itibarınızın sarsılması; arkadaşlarınız, öğrencileriniz ve velilerle olan sosyal bağınızın kırılganlaşması olacak. Halk, sisteme rağmen size güveniyor; kendi özverinizle elde ettiğiniz saygınlığınıza yönelik bu uygulamaya katılmayın. Reddedin… Eğitim Bakanlığı, 2012’de pilot uygulamasını gerçekleştirdiği performans değerlendirme sistemini 2014’te objektif bulmadığı için kaldırdı. Hakkınızda işlem yapmaya kalkışırsa onlara bu gerekçeyi anımsatın.

NOT: PYS’yi anlamak için Eğitimde Standart ve Performans (Eğitim Sen Nisan 2012, Kemal İnal - Ünal Özmen) kitapçığı yararlı bir kaynak. http://egitimsen.org.tr/wp-content/uploads/2016/03/E%C4%9Fitimde-Standart-ve-Performans.pdf