Türkiye’de seçimlerin güvenliği öğretmenlere teslim desek yeridir. Her seçimde sandık, sandık kurulu üyesi, daha çok da sandık başkanı olarak öğretmenlere teslim edilir. Bu, esas olarak mesleğin coğrafyanın her yerinde hazır bulunması, seçimlerin, öğretmenin görev yeri okullarda yapılıyor olmasıyla ilgili. Öğretmen, sonucu aleyhine olacağını bildiği seçimlerde bile oy torbasıyla baş başa kaldığında bu zorunlu görevde güvenilirliğini sarsacak tutum içinde bulunmadı; diğer meslek gruplarından daha politik olmasına, hatta siyasi tercihi uğruna mücadele etmeyi mesleğinin misyonu saymasına rağmen kendisine verilen görevi tarafsız bir şekilde yaptı. Sandık başına gelen seçmeni etkileyecek, onu yönlendirip tercihini değiştirmeye zorlayacak bir tavır takınmadı. Hatta görevli olduğu sandık başına geldiğinde, propaganda sürecinde oy istediği parti ve parti müşahitleri ile arasını mesafe koymayı bildi.

7 Haziran seçiminde de ağırlıklı olarak öğretmenler sandık görevlisi olacak. Fakat bu seçim, aynı zamanda öğretmenlere güvenin sarsılmasının başlangıcı da olacak. Çünkü iktidar partisi, parti faaliyetlerinin bir ayağı olarak öğretmenler arasında gerçekleştirdiği örgütlenmeyi seçimde kullanmaya karar verdi. Bunu, Yüksek Seçim Kurulu’nun, sandık görevlisi olarak belirlediği öğretmenler arasında yaptığı önseçimden anlıyoruz.

Bir süre önce, Milli Eğitim Bakanlığı birimlerinden Hayat Boyu Öğrenme Genel Müdürlüğü ile Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı “Sandık Kurulu Görevlilerinin Eğitimi” adı altında ortak bir sertifika programı düzenledi. Bunca seçimi ilçe sandık kurulu başkanının kısa açıklamalarıyla ya da YSK’nin iki satırlık kitapçığını okuyarak sorunsuz bir şekilde yürütenleri kurstan geçirmek nereden hasıl oldu merak merak ettik doğrusu.

YSK MEB ortak kursuna, duyup ilgilendiği oranda AKP’li olmayan sendika üyeleri de katıldı. Ancak görev belgeleri dağıtıldığında görüldü ki AKP’nin geçinemediği sendikalara üye öğretmenler dışarıda tutulmuş. YSK, CHP’nin başvurusu üzerine görev dağılımında sertifika şartı aranmayacağını beyan etse de bu taraflı tercih telafi edilmedi. Tabii YSK’ye sormak lazım, sandık görevi için sertifika gerekmiyorsa neden sertifika kursu açarsın. Aynı soruyu ‘sana ne’ diye Eğitim Bakanlığına da yöneltmek gerek. YSK’nin yanıtlaması gereken bir soru da sandık kurulu görev belgelerinin ilçe seçim kurulları dururken niçin o “sendika” tarafından dağıtıldığı...

Öğretmenlerin güvenilirliğine ilişkin yakın tarihte yapılmış bir araştırma yok. Yargı, asker, medya ve Türkiye’de meslek sayılan politika ve mensuplarının güvenilirlik yüzdesi hakkında az çok bilgimiz var da halkımızın öğretmeninin son durumu hakkındaki fikrini bilmiyoruz.

Öğretmen güvenirliği ile ilgili bulduğum iki araştırmadan biri 2005, diğeri 2010 yıllarına ait. Almanya merkezli araştırma kuruluşu GFK’nin halkın mesleklere güven endeksine göre Türkiye halkının öğretmenlere duyduğu güven ortalaması 2005’te yüzde 93. 2010’da yüzde 4’lük düşüşle bu oran yüzde 89’a geriliyor. Az değil, yüzde 84 olan dünya ortalamasının çok üzerinde. Bana kalırsa bu oran, öğretmenin “halkın entelektüeli” olduğu dönemden kalma; son beş yılı kapsamayan ve henüz gözden geçirilmemiş eski saygının ifadesi.

Amacım öğretmenlerin güvenirliğini tartışmak değil, hak edilmiş oran ne denli yüksek olursa bundan bir öğretmen olarak mutluluk duyarım. Fakat her mesleğin güvenirlik sorunu yaşadığı, saygınlığının tepe taklak olduğu bir ülkede meslek onurunu yüksek oranda korumak kolay değil. Hele hele 350 bin öğretmenin, seçmeninin bile pek arlı bulmadığı AKP’nin öğretmen koluna üye olup karma eğitimi tartışma konusu yaptığı bir ülkede öğretmene olan güvenin sarsılmamış olmasını da başka bir sorun olarak görürüm.