Seçimler yaklaştıkça sandık kelimesini daha sık duyuyoruz. Sandık, siyasetçilerin haklı olarak çok sevdikleri bir kavram. Çünkü güçlerini, meşruiyetlerini oradan alıyorlar. Bazı kriz anlarında “her şey sandıktan ibaret değil” diyecek oluyor biri, ona hemen cevap veriyor diğeri “her şey sandıktan ibarettir” diye. Oysa bilmiyorlar ki hiçbir şey sandıkları gibi değil.

Değil, çünkü “her şey sandıktan ibaret” demenin, “vatan söz konusu ise gerisi teferruattır” demekten farkı yok. Yine de, demokrasi, milli irade gibi kavramlar üzerinden sandığı yücelten anlayışın, en azından seçim sürecini kimsenin en ufak şüphe duymayacağı kadar şeffaf yürütmesi, bağımsız denetime özen göstermesi, kedilere, trafolara ve seçim kurulunun basan içişleri bakanlarına meydan vermemesi gerekir diye düşünüyorum. Ama düşünüp düşünüp işin içinden çıkamıyorum. Ben de biraz kafa dağıtmak için içinde sandık geçen atasözü ve deyimlere bir göz atmak istedim.

Türk Dil Kurumu’na göre içinde sandık kelimesi geçen birkaç atasözü ve deyim var. Bunların pek çoğu, kelimenin ilk anlamı olmayan seçim sandığı ile ilgili. İki tanesi ise biraz farklı.

“Sandıktaki sırtında, ambardaki karnında”, “nesi varsa giyer, nesi varsa yer” anlamında kullanılan bir sözmüş.
Bir de “sandık düzmek” var. Çeyiz hazırlamak demek. Cümle içinde kullanımına örnek, Reşat Nuri Güntekin’den: “ileride yine ona gönderilmek üzere bir de sandık düzmesine ne mani vardı?”

Hakikaten ilk bakışta hiçbir mani yoktu. Fakat o da ne, Türk Dil Kurumu acaba yeterince güvenilir bir kaynak mıydı? Çünkü sonsuz Haziran korkusu gerekçesiyle milli iradenin tanımı daha yeni “ulusça kullanılan ve hiçbir gücün etkileyemeyeceği kuvvet” olarak değiştirilmemiş miydi?

Bu mantıkla Haziran’daki seçimlerden önce, TDK, “sandık düzmek” kelimesinin karşılığını da, hayır tabii ki düşündüğünüz gibi değil ama, “seçim sonuçlarını milli iradenin çıkarına uygun gelecek şekilde düzenlemek” diye değiştirir miydi acaba?

İyice saçmaladığımı fark ettim. Böyle spekülasyonlarla uğraşmak yerine size Boğaziçi Üniversitesi’nden Cem Say’ın bir yazısından söz etmek istiyorum. 7 Nisan 2014’te Cumhuriyet’te yayınlanan bu yazı, son yerel seçimlere dair bazı istatistiksel veriler ışığında bir takım sonuçlara varıyor. Oy kullanma oranının 0’ün üzerinde gerçekleştiği sandıklara dair makul bir açıklama var burada. Ama esas önemlisi, hem Erik Meyersson’un hem de Murat Eren’in bağımsız olarak yaptığı analizler, son yerel seçimde, bir yerde ne kadar geçersiz oy çıktıysa, AKP’nin rakiplerine o kadar büyük fark attığını gösteriyor. Yalnız bunun da makul sebepleri var. Sonrası ise, o kadar da makul değil, ve şu linkteki yazıya 5 dakikanızı ayırmaya değer:

Benim anladığım; her şey sandıktan ibaret diyenler de her şeyin sandıktan ibaret olmadığının farkında ve bu yüzden sandığa o kadar da güvenmiyorlar. Muhalefet partileri eğer önümüzdeki seçim akşamı en azından aldıkları gerçek desteği görmek istiyorlarsa, eşantiyon imalatını, birbirleriyle uğraşmayı, şikâyet etmeyi, klasik hatalarını tekrarlamayı bir süre için unutup sandık güvenliği meselesine eğilmek zorundalar.

Başka bir deyişle, eğer 7 Haziran akşamı Twitter’da size sandık tutanağı soran bir partiye denk gelirseniz, bilin ki sonraki yıllarda yaşayacağımız her şeyde onun da payı vardır.