“Barış eğitimi”, pedagojinin kavramlarından biridir. “Savaş eğitimi”ni ise askeri bir kavram olarak bilir, okulun barış, kışlanın savaş eğitiminin verildiği yerler olarak düşünürüz. Barışı pratikte görmeyiz fakat teorik dayanağı güçlüdür; ne yazık ki fikri dayanaktan yoksun sandığımız savaş, hayatımızın her noktasını kontrol eder! Sizce barış ve savaş ideolojisinin metaforu olarak kullandığımız bu iki eğitim kurumundan hangisi daha başarılı; okul mu, kışla mı?

Okulda verilen barışa dair teorik bilgilerin yetişkin yaşamında birey tarafından kullanılmadığı, buna karşın savaş eğitiminin okul dahil her yerde eyleme dönüşebildiği açıkça görülmektedir. O halde kışlanın hakkını teslim etmemiz gerekir. Peki, bu olguyu tersine döndürmek, daha doğrusu okulun kışlayı dönüştürmesi mümkün mü?

Okul, müfredata gizlenmiş şiddeti özendiren unsurlarla baş edemiyor; öğrencide var olan ahlak, hak, hukuk, adalet, eşitlik, kardeşlik duygularını kurala dönüştüremiyor. Hiyerarşik ve rekabetçi yapısını ve ayrıca askeri yöntemleri öğretme yöntemi olarak kullanmasını da okulun barış kültürünün gelişimine hizmet etmesi önündeki engellerden sayabiliriz. Okulun bu haliyle şiddet kültürünü beslediği görmezden gelinemez. Barış havzası olabilmesi için okulun militarizmin gizli müfredatından (Adını “Savaş kahramanı” veya “Şehit”lerden alan okulda barış barınamaz) kurtulması ve demokratik bir işleyişe kavuşması gerekiyor. Konu barış eğitimi olunca haliyle demokratikleşmeye otoritenin temsilcisi eğitim bakanlıklarını da dahil ediyoruz.

Okulu barış çizgisine çekmeye çalışan, amacı eğitimi ve eğitim kurumlarını barışın, barış kültürünün inşa edildiği yerlere dönüştürmek olan onlarca uluslararası kuruluş, çocukları ve gençleri eğitim yoluyla şiddetten korumayı hüküm altına almış bir o kadar uluslararası sözleşme var (İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi, Avrupa Sosyal Şartı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi…) Ne yazık ki gelinen nokta ortada, Batı da dahil her yer ve herkes şiddet sarmalının içinde; insanlar enerjisini birbirini yok etmeye harcıyor.

Bunca hukuki düzenleme, şiddet karşıtı örgütlenme olmasa ne olurdu diye soruyor insan bazen. Bir yerlerde yanlış yapılıyor ama nerde? Galiba şiddetin, şiddetin en vahşi aşaması olan savaşın önlenmesi konusunu tek çözüm yolu olarak eğitimi görüyor, diğer seçenekleri göz ardı ediyoruz. Evinde, okulunda, iş yerinde, köyünde/kentinde, partisinde, cemaatinde/cemiyetinde barış içinde yaşayamayan insanların ülkesinde barışın sadece eğitim yoluyla tesis edilmesi mümkün mü? Eğitim tabi ki çok önemli, fakat bunca stresi kaldırması olanaksız.

Eğitim yazan biri olarak yine de eğitim ne yapabilir sorusuna yanıt arıyorum. Birlikte yaşamanın tercihten ziyade zorunluluk olduğu şu günlerde, toplumdaki kırılganlığı tamir edecek en etkili yollardan biri, birbirimizle diyalog kurmamızı sağlayan eğitim ve eğitim kurumlarıdır. Hele bir de elde, eğitim düzeyi düştükçe şiddet içeren çatışmaların katlanarak arttığı gibi veriler varken eğitimi ihmal edemeyiz.

Çatışmaları önlemek ve toplumsal barışı tesis etmek üzere kurulmuş çok sayıda ulusal ve uluslararası kuruluş var. Eğitim, çoğu Uluslararası Savaş Karşıtları (WRI) çatısı altında toplanmış olan bu örgütlerin yoğunlaştığı alanların başında geliyor. Bunlardan biri de örnek alabileceğimiz görüş ve deneyimleri olan Silahlı Çatışmanın Önlenmesi için Küresel Ortaklık (GPPAC) adında bir vakıf. Vakıf, bölgesel savaşların sürdüğü ve aynı zamanda cinayet, cinsiyet, ırk ve inançlara yönelik şiddetin yaygın olarak görüldüğü dünyanın dünyanın 15 noktasında ( Doğu ve Orta Afrika, Güney Afrika, Batı Afrika, Latin Amerika ve Karayipler, Kuzey Amerika, Güney Asya, Pasifik, Güneydoğu Asya, Kuzeydoğu Asya, Orta Asya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika, Doğu Avrupa, Kafkaslar, Batı Balkanlar, Kuzey ve Batı Avrupa) barış kültürünü geliştirme faaliyetlerinde bulunuyor.

Vakıf, sorunları şiddet kullanmadan çözme (Barış) kültürünü geliştirmek üzere bir de Barış Eğitimi Çalışma Grubu oluşturmuş. Gruplar, savaş mağduru çocukların rehabilitesinden ziyade barış kültürünün yerleşmesine odaklanıyor. Barış kültürünü edinebileceği mekanların başında hiç kuşkusuz okullar gelir. GPPAC da bunu fark etmiş ki "Barış Eğitimi" projesi kapsamında barış eğitiminin ulusal müfredatta dahil edilmesi için hükümetler düzeyinde girişimlerde bulunuyor, öğretmenlere eğitim veriyor. Barış Eğitimi Çalışma Grubu, Sudan, Sırbistan, Karadağ, Avustralya, Kırgızistan, Afganistan, Filipinler, Ukrayna, Moldova, Gana, Suriye, Lübnan, Srilanka ve Sırbistan’la müfredat geliştirme ve öğretmen eğitimi konularında ortak çalışma yürütmüş. Dersini verecek kadar barış kültürüne sahip olduğu için Türkiye faaliyet alanında değil!

Gördüğünüz gibi barış, devletlerin, devletlerin kurguladığı eğitimin sorunu değil. Barışı savunan, barış için birşeyler yapma çabasında hep siviller olurken şiddeti özendiren devletler oluyor. Galiba eğitimle birlikte devletin yapısını da değiştirip dönüştürmek gerekiyor.