Geçen hafta Sabancı Üniversitesi bünyesindeki İstanbul Politikalar Merkezi’nin (IPM) düzenlediği Suriye konulu toplantıya katıldım. Profesör Fuat Keyman’ın moderatörlüğünü yaptığı toplantının konuğu, adını Ortadoğu’yla ilgilenen herkesin bildiğini tahmin ettiğim Filistin asıllı akademisyen Yezid Sayigh’di.

Carnegie Orta Doğu Merkezi Kıdemli Araştırmacısı olan Sayigh, sadece akademisyen değil, uluslararası görüşmelerde Filistin heyetlerinde görev alan bir danışman aynı zamanda,1999’dan beri. FKÖ’nün İsrail ile Gazze ve Eriha’da yaptıkları müzakerelerde Filistin heyetinde yer almıştı. Hamas’ın Gazze politikasını anlattığı bir kitabını okumuştum, uzun zaman geçti üzerinden.

Dinlemeyi gerçekten çok istediğim biriydi. Suriye konusunda, son gelişmeleri nasıl değerlendirdiğini merak ediyordum. Dinledim. Pek bir karamsar. Suriye’de resmi bir çözümün olmayacağını düşünüyor örneğin. Kendi adıma “resmi çözüm” dediği durumun ne olduğunu bilmiyorum, kaldı ki o kadar çok “resmi çözüm” var ki, biri Suriye’nin üçe bölünmesini, diğeri biri Kürt biri Sünni devletçiklerin kurulup, bunlardan ayrılmış Lazkiye merkezli daha küçük bir Suriye’nin oluşturulmasını içeriyor. Sayigh’in “gerçekleşmesinden” ümidini kestiği “resmi çözüm” hangisidir anlayabildiğimi söyleyemem.

Ama “resmi çözüm”den, Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunmasını içeren bir çözümü anladığını sanmam. Konuşmasında, akıcı İngilizcesini dinlerken atlamadıysam eğer, bir kez olsun Suriye’de farklı ülkelerden 60 bine yakın cihatçının bulunduğundan söz etmeyen Sayigh Suriye’ye dayatılan emperyal destekli “çözüm”ün gerçekleşmeyeceğine inanıyor belli ki. Kişisel olarak ben bundan Suriye Direnişi adına sevinç duyarım ancak. Emperyal bir çullanmayla karşı karşıya kalan egemen bir ülkeye “çözüm” dayatan sorun yaratıcıların bunda başarılı olamayacaklarını Sayigh gibi batılı düşünce kuruluşlarının sözcüsü durumundaki birinden duymak bir hayli iyi geldi bana. Ama elbette ben de Suriye’nin en azından Kürt gücünün bulunduğu bölgeleri tamamen onlara bırakmaya zorlanacağını sanıyorum.

Sayigh’e göre asıl sorun IŞİD sonrası yönetimin nasıl şekil alacağı. “IŞİD sonrası”ndan kasıt herhalde bölgenin Kürt gücüne bırakılmasından sonraki evre. Haksız sayılmaz, Suriye’nin, Rusya’nın, İran’ın, Türkiye’nin buna nasıl yaklaşacakları da tahmin edilirse, “IŞİD sonrası” bir hayli karışık görünüyor.

Resmi Çözüm’ün olamayacak oluşunu iki nedene dayandırıyor Sayigh. Biri, Suriye yönetiminin muhaliflere resmi görüşmelerle meşruiyet kazandırmak istememesi. Oysa Suriye yönetimi, ülkeye dışarıdan gelen değil, “Suriye’li olan” muhaliflerle her türlü görüşmeye açık olduğunu belirtmiş, Cenevre ve Astana görüşmelerine bu şartla katılabileceğini duyurmuştu. Yani gerçek muhalefetin meşruiyet kazanmasından çekinmek gibi bir tutumu yok Suriye’nin. Ancak “vekalet savaşı”nın unsurları olagelmiş cihatçı “muhalifler”e elbette meşruiyet kazandırmasını kimse beklememeli Suriye’den.

Sayigh’in ikinci gerekçesi “Suriye’nin dış güçlerin çözüme dahil olması durumunda kendi varlığının sorgulanır hale getireceğini düşünmesi.” Bu nedenle dış müdahale ile gerçekleşecek bir “resmi çözümü” istemiyor. Herhalde yaptığına yanlış diyecek yoktur Suriye’nin.

En net olarak katıldığım sözleri ise “büyük devletlerin Suriye’de sürekli pazarlık halinde olduğunu ve hiçbirinin krizi çözmek için gerekli hamlede bulunmadığını” ifade eden sözleri oldu. Suriye’deki “dinamik durumu ifade etmek için” kullandığı “karşılıklı hamleler dengesi” (confrontational equilibrium) ifadesi vekalet savaşı kavramını yumuşatan bir ifade.

Yezid Sayigh’in “muhalefet güçlerinin Deyrizor’u IŞİD’den almak için yeterli lojistik güce ve askeri kapasiteye sahip olmadığını” belirtmesi bir hayli dikkatimi çekti. Muhalefeti bilmem ama Suriye Ordusu’nun, sadece Deyrizor’u değil Rakka’yı da alacak güce sahip olduğu görülüyor. Suriye Ordusu’nun Rakka’ya yönelik her operasyonun ABD tarafından sürekli durdurulduğu da sır değil. Sayigh bundan da söz etseydi keşke.

Sayigh’in Suriye’de bir başarı olacaksa bunun ABD güçlerinin sahada muhalefeti doğrudan desteklemesiyle mümkün olacağını söylemesi, “resmi çözüm”ün adresi olarak nereyi gösterdiğini belli etmesi açısından da çok ilginçti tabii.

İPM’nin toplantısı yararlı oldu benim açımdan. Davet sahiplerine buradan da teşekkür ediyorum. İPM tüm dünyanın “Islamic State of Iraq and the Levant” – (ISIL- Irak - Levant İslam Devleti) ya da Islamic State – (IS -İslam Devleti) ya da Iraq and Syria Islamic State (ISIS - Irak-Şam İslam Devleti) diye söz ettiği örgütten, (Sayigh de konuşmasında ISIS dedi sürekli) Recep Tayyip Erdoğan ağzıyla DEAŞ (Devlet’ül Irak ve’ş Şam) demekten vazgeçmeli. Yakışmıyor zira.