“Sen kimsin?” diye sorduğunuz var ya...

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Eyy...”li diskurlarının mütemmim cüzü haline gelen bir ifade var... “Eyy” diye girizgah yapan Erdoğan, hedefinde kim varsa önce kimliğini tanımlıyor. Ama cümlenin sonunda “Sen kimsin?” diye meydan okumaktan geri durmuyor.
Gölge boksunu gayet iyi yapan Erdoğan’ın en son “Sen kimsin?” ayarı verdiği müessese, Avrupa oldu. Avrupa Parlamentosu’nun Türkiye ile müzakereler durdurulsun çağrısına çok öfkelenmişti malum. Bekleneni yapıp Avrupa’nın “kim”liğini sorguladı.
• • •
Brüksel-Strasbourg hattından kimse çıkıp yanıt verir mi bilinmez... Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin istatistik kurumu TÜİK, Avrupa’nın Türkiye için kim olduğunu gayet net ortaya koyuyor. TÜİK’in internet sitesine girip “Sen kimsin Avrupa, kiiiim?” diye sorduğunuzda rakamlar dökülüyor.
TÜİK’e göre memleketimize doğrudan yatırımların yüzde 65’nin kaynağı olan Avrupa, ihracatımızın yüzde 49’unu yaptığımız bir coğrafya. Çoğunluğunu üretimde kullanmak üzere yaptığımız ithalatın da yüzde 39’unun kaynağı “Eyyy Avrupa...” Yine TÜİK’in rakamlarına göre Çin malı AB, pardon Şanghay Beşlisi’nin bu tablodaki rakamları pek dramatik. Yaptığımız ihracatın sadece yüzde 3,72’si Şanghay’a. İthalatımızın ise yüzde 22’si.

sen-kimsin-diye-sordugunuz-var-ya-214148-1.
• • •
Yukarıdaki rakamlar, Avrupa’nın bizim açımızdan “kim” olduğumuzu ticari açıdan gösteriyor. Demokrasi standardı boyutunu hiç açmıyorum. Çünkü zaten biz ileri demokraside yaşıyoruz, onlardan alacağımız bir ders falan da yok, tamam mı!
Yalnız son bir not... Erdoğan malum, aynı konuşmasında “üzerinize salarım” tadında Suriyeli göçmenlerin Avrupa’yı gitmesi için batıdaki sınırlarımızı açmaktan söz etti ya... Savaştan kaçan 3 milyon insanı siyasi bir tehdit unsuru olarak kullanmak bir yana... Böyle bir söylemin, Avrupa’da yaşayan yaklaşık 6 milyon Türkiye kökenli için büyük bir risk taşıdığı hiç akıllara gelmez mi?
Sağa yatmaya başlayan Avrupa’da çoğunluğu Türkiyelilerden oluşan göçmenlere yönelik bir nefret dalgasını kabartmanın ne alemi var? Avrupalı faşistin biri kalkıp “Türkleri sınırdışı etmek”ten söz ederse nasıl karşı çıkacaksınız?

***

Esnaf odası başkanını akademisyenler mi seçecek?

OHAL KHK’si ile üniversitelerde rektör seçimleri tarihe karışmıştı. Artık kimin rektör olacağına tamamen Saray karar verecekti.
YÖK, şimdi süreç demokratik görünsün diye yeni bir karar almış. Rektör seçimlerinde, üniversitelerin bulunduğu şehrin ticaret odalarından, sanayicilerinden de görüş sorarak rektör adayını belirleyecek. Dostlar alışverişte görsün şiarıyla alınan karar hiçbir şeyi değiştirmiyor aslında. Yine son karar Saray’ın.
Yalnız bütün bu meselenin özünde çok daha tuhaf bir şey yok mu sizce de? Üniversiteyi yönetecek kişinin kim olacağına, yöneteceği insanlar neden karar veremiyor? Türkiye’yi kimin yöneteceğini Yunanistan’da kurulacak sandıkların belirlemesinden farkı nedir, biri anlatabilir mi lütfen?
Son bir soru, hayır esnaf ve sanayici rektör adayı konusunda söz hakkı sahibi olacaksa... Esnaf odası başkanını da üniversitedeki akademisyenler mi seçecek?

***

sen-kimsin-diye-sordugunuz-var-ya-214149-1.

Yıldırım’dan AP’ye: Biz ettik, siz etmeyin

Cumhurbaşkanımız Avrupa’ya ayar verir de atanmış Başbakanımız Binali Yıldırım boş durur mu. O da Saray’ın hedefindeki Avrupa Parlamentosu’nu (AP) hedefe koydu. İnanmazsınız, hem de basın özgürlüğü üzerinden dayak attı AP’ye... Strasbourg’un Rus medyaları Sputnik ve RT’ye karşı konulması için politika geliştirme kararına ateş püskürdü Yıldırım: “Rusya medyasını kapatmaya çalışan AB, demokrasi fakiri...”
140 civarındaki meslektaşımız cezaevinde olmasaydı, “Buraya kadar normal” der, Yıldırım’ı alkışlayarak devam ederdik. Neyse...
Deutsche Welle’den ya da Voice of America’dan pek de farkı olmayan Rus kanallarına yönelik kısıtlama hazırlığı, hakikaten basın özgürlüğü açısından oldukça sıkıntılı. Ama durun bir dakika... AP’nin henüz bir kısıtlama kararı almadığı, incelemeye başladığı Sputnik Türkiye’de çok mu özgür yayın yapıyor?
Daha bu yıl Nisan ve Ağustos aylarında Sputnik’in Türkiye’deki sitesi, iki kez TİB tarafından engellenmedi mi? Hani ilk kararda kabinede değildi... Ağustos ayında Sputnik’in karartılması kararı alınırken Binali Yıldırım, başbakanlık koltuğuna çoktan atanmamış mıydı?
Yıldırım “demokrasi fakiri” diye çıkıştığı AP’ye “Biz ettik, siz etmeyin” mi demek istiyor... Bir de, “Ele verir talkını, kendi yutar salkımı” atasözünün Rusçası neydi?

***

sen-kimsin-diye-sordugunuz-var-ya-214150-1.

Diyanet’in Mercedes’ine zam geldi!

Otomotiv sektörünün uzunca bir süredir tedirginlikle beklediği ÖTV artışı dün nihayet yapıldı. Türkiye’de araba alan herkes zaten bir tane de devlete alıyordu. Bu vergi yükü yetmemiş ki, devletimiz az biraz lüksüne binene bir yük daha ekledi.
Tabi bu haberi duyar duymaz Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez geldi aklıma. Son model zırhlı Mercedes S500’ü pek bir konuşulmuştu. Hürriyet muhabiri Nurettin Kurt’un özel haberini Diyanet külliyen yalanlama yoluna gitmişti. “İtibardan tasarruf olmaz” sözünün sahibi Erdoğan ise “Milyonluk değil 320 bin liralık” demişti.
Neyse ki tartışmaları bitiren bilgi, Hürriyet yazarı Mehmet Yılmaz’dan gelmişti. Yılmaz, Devlet Malzeme Ofisi’nin resmi belgesini yayınlayarak aracın 1.006.641 TL olduğunu ortaya koymuştu.
Dünkü lüks otoya ÖTV zammından sonra küçük bir araştırma yaptım. S500’ler yaklaşık 100 bin lira daha zamlanmış. Diyanet iyi ki erken davranmış. “İtibardan tasarruf olmaz” ama vergiden tasarruf etmişiz çok şükür. Allah razı olsun.

***

Darbeyi darbecilerden daha iyi kim bilir?

Meclis’teki darbe komisyonunun MASAK’tan gelen uzmanının FETÖ’cü çıkmasına neden şaşırıyoruz anlamıyorum. “Hocaefendi”sine düzdüğü övgüler arşivlerde duran AKP’li Reşat Petek’in başkanı olduğu komisyondan ne bekliyorsunuz ki?
Petek ve AKP’i üyelerin gerçekten darbeyi araştırma niyetleri olsa, darbecileri ve darbede ihmali olanları çağırıp birkaç soru yöneltmeleri gerekmez mi? Darbeyi saatler önce bilmesine rağmen Cumhurbaşkanı ve Başbakan’ı bilgilendirmeyen MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın çağrılmamasına ne diyeceksiniz? “Darbe olacak” diyenleri dava ettikten 4 ay sonra ordusuna hakim olamayıp kemerle rehin alınan Genelkurmay Başkanı ne olacak? Orgeneral Akar’ın söyleyecek birkaç kelamı olamaz mı?
Tamam, darbenin siyaseten en büyük hedefi olan ve kaldığı otel saldırıya uğrayan Erdoğan’ı çağıramıyorsunuz. Zaten kendisi de “Bildiklerimi söyleyemem, kitabını yazarım” dedi önceki gün...
Peki ya darbeciler... Komisyondaki CHP-MHP’li üyeler, ısrarla AKP’li Şaban Dişli’nin kardeşi Mehmet Dişli olmak üzere darbeye karışan yüksek rütbelilerin çağrılmasını istiyor... Darbeyi, darbecilerden daha iyi kim bilecek?
28 Şubat komisyonunu hatırlayın... “Postmodern darbe”nin mimarları dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’dan İkinci Başkan Çevik Bir’e, Süleyman Demirel’den Ertuğrul Özkök’e kadar herkesi dinlememişler miydi?
Darbe “postmodern” olunca yapanlar çağrılıyor da, tepemize bombaların yağdığı gerçeği başımıza gelince failler neden korunuyor? İçimde deli sorular...