Spor tüm kimliklerin eşit koşullarda temsil edileceği bir alansa ve rekabet koşullarının herkese eşit mesafede olacağı temel ilkeyse, hiçbir federasyon seçimi maalesef bu değerler içerisinde yapılamadı.

Siyaset oyunları

‘Ahlâk’, yaşanılan toplum içinde toplumsal bilinç, davranış ve ideolojik ilişki biçimi; bir toplumsal oluşuma, sınıfa ve gruba özgü, tarihsel ve somut olarak belirlenmiş, tümüyle topluma olan tutumuna kural koyan ve bunu kurumsallaştıran törel görüşler, değerler, ilkeler, normatif davranış biçimlerinin bütünüdür.
‘Etik’ direkt olarak temel insan ilişkileri ile ilgilenir. ‘Etik’ kurallar ahlâki davranışlar için rehberdir.


‘Etik’, toplumlarda ‘iyi’ kavramının ne olduğuna dair birtakım değerlerin ortaya çıkmasını sağlayan, doğru ile yanlış davranışları tanımlayan evrensel kurallar bütünüdür. Sporda bu kavramın temel amacı, kişilere spor alanında kabul görmüş evrensel ‘etik’ ilkeleri benimseterek, bu ilkelerin sportif ortamlarda davranış boyutunda sergilenmesini sağlamaktır. Meslek etiği; insanla ilgili mesleklerde, meslek üyelerinin, mesleğin gerekliliklerini yerine getirirken kişisel eğilimlerini sınırlayarak meslek içi rekabeti düzenleyen ve hizmet ideallerini korumayı amaçlayan mesleki etik ilkeler bütünü olarak tanımlanabilir. Sporda istikrara ve sürdürülebilir başarının temel dayanağı, ‘etik’ değerlerin var olan süreç içerisinde belirleyici unsur olmasıdır. Çünkü spor evrensel değerler silsilesine sahiptir.

‘Ahlâk’ ve ‘etik’ kavramlarını yazmamdaki sebep, daha doğrusu duyduğum rahatsızlık; maalesef federasyon seçimlerinde işleyen süreçlerin olumsuzluğundan ve hem yöresel normatif ilişkiler yumağının hem de evrensel spor değerlerinin hiçe sayılarak, siyasi kodların ve siyasi ilişkilerin sürece müdahale etmesi ve belirleyici olmasıdır.

Buradaki sorun, kuvvetli olduğu sanılan fakat yıpranmış ve tamamen siyasi bir kimlik kazanmasına rağmen tüm federasyon seçimlerine müdahil olan, Spor Bakanlığına bağlı müdürlüklerin tutum ve davranışlarındaki olumsuz kurgularıdır.

Federasyonlar özerk bir kurguya ve içeriğe sahipse, kendi seçimlerini kendi delegasyon sistemi içerisinde delegelerin hür iradesiyle yapılacak seçim sonuçlarına saygı gösterilmesiyle anlam kazanır. Ama müdürlüklerin elinin altında alan bütçe onayının, adeta bir silaha dönüşerek yaptırım aracı haline gelmesi tüm o özerk kurguyu dağıtmaya yetiyor. Bu yüzden federasyonların kendi bütçelerini yapıp Maliye Bakanlığına sunmaları sanırım buradaki en kestirme yol olacaktır. Federasyonlar kamu statüsüne tabi olduklarından dolayı Sayıştay tarafından da denetlenerek, bütçe kontrolü de bu mekanizma içine alınabilir.

Federasyonların tam özerk olması için, Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğü yerine sadece federasyon başkanlarından oluşan ‘Spor Üst Kurulu’ adı altında bir kurul oluşturarak, tavsiye kararları alacak bir yapıya büründürülmeli. Spor Hizmetleri Genel Müdürlüğüne bağlı tüm işletmeler ve tesisler ilgili federasyonlara devredilerek kendi inisiyatiflerine bırakılmalıdır. Her federasyon müdürlüğe bağlı birimleri kendi kurarak irade bağımsızlığını kazanmalıdır.

İnsanları inancı, düşüncesi, etnik kimliği ile ayrıştırarak bizden-onlardan ayrımı neticesinde toplumu kutuplaştırma unsurlarının seçimlere yansıması, büyük bir talihsizliktir.

‘Şunları listene alma’, ‘şunları listenden çıkar’ talebinin karşılığı hangi ‘ahlâki’ ve ‘etik’ değerler içerisinde değerlendirilebilir? Hele hele müdürlüklere bağlı personelin federasyon seçimlerinde oy kullanması, hatta başkanlık onay belgesi vermesi kabul edilecek şeyler değildir.

Spor siyaset üstü bir içeriğe sahipse, tüm kimliklerin eşit koşullarda temsil edileceği bir alansa ve rekabet koşullarının herkese eşit mesafede olacağı temel ilkeyse, hiçbir federasyon seçimi maalesef bu değerler içerisinde yapılamadı. Seçimlere milletvekillerinin, siyasi kimlik kazanmış vakıf ve derneklerin, siyasi partinin il-ilçe başkanlarının katılmalarının karşılığı sadece seçimi kazanmak üzerine bir güvence olur. Aksi bir tutum, yani sporun değerlerini koruma üzerine bir değeri olmadığı gibi, aksine onu rencide edici bir tavrı oluşturur. Tüm bunlar oluşurken, CHP’nin de sürecin dışında kalarak, oldukça fazla olan eksikliklerin gözlemlemesi yerine, var olan sistematik kurgu içinde sürece müdahil olmaya çalışması, sporun ‘etik’ ve ‘ahlâki’ değerleri üzerinden bir değişime yönelik kamuoyu oluşturamaması açısından ciddi bir eksikliktir.

Var olan sistemin tüm zararları ortadayken, bunu değiştirmek ve tüm federasyonlara tam özerklik kazandırmak yerine, aday manipülasyonu yapmanın siyasi karşılığı ne olabilir? Daha önemlisi; siyasi kurgu içinde bir karşılığı olmadığı gibi, spor kamuoyunun muhalefetten beklentisi açısından aksine zararı vardır. Bu zararı kurumsallaştırmanın da anlamı yok. Çünkü üç sene çok kısa bir zaman. Bu zaman zarfında, yapısal sorunları ele alarak doğrunun gerekliliği üzerinden yeni politikalar oluşturmak muhalif bir partiden ciddi beklenti olarak görünüyor.