ABD'deki Joe Biden yönetimi henüz iki ayını yeni doldurdu. Pandemi ve ekonomik kriz koşullarında daha da derinleşen küresel hegemonyadaki düşüş karşısında ilk refleksler, 'stratejik akıl' düzeylerinde bir hayli 'tehlikeli' bir gerilemeye işaret etmekte.

Washington'ın 1970'lerden beri Rusya ve Çin'e karşı tutturduğu 'böl-yönet' stratejisinden temel sapmaya dair en belirgin görüntü geçen hafta ortaya serildi. Amerikan elitleri gerek Avrupa gerekse Asya-Pasifik'te arkalarını tam olarak sağlama alamamışlarken, iki cephede birden kapışmaya tutuştular.

Doğrusu Biden işe dezavantajlı başladı. Yeni yönetim Trump yıllarının ardından küresel siyasette 'demokrasi' ve 'insan hakları' başlıklarını yeniden açtı fakat bu son derece 'mayınlı' bir alanı teşkil ediyor. Biden bizzat çıkıp, Suudi kraliyetinin yazmanlığını yaparken, İhvancı muhalefet safına geçmesinin bedelini ölümle ödemiş Cemal Kaşıkçı vakasında, mutlak monarşiden hesap sormayacağını teslim etti. Bu vaka, ABD çıkarları ve ittifakları söz konusu olduğunda 'demokrasi' yahut 'insan haklarının' önemsizliği ile samimiyetsizliğinin yanında araçsallaştırılmasını göze soktu. Bu durumda kendi istihbaratının 'katil' dediğine 'katil' diyemeyen Biden, el mahkum başka 'katiller' arayışına soyundu.

DNI RAPORU VE AMERİKAN HALKINA APTAL MUAMELESİ

Biden ABC televizyonundan George Stephanopoulos ile söyleşisinde krizi kendi ağzıyla 'çıkarttı'. İk vaka, ABD Ulusal İstihbarat Direktörlüğü'nın (DNI) bir hayli tartışmalı 15 sayfalık raporu üzerinden kurgulandı.

İçine 'yargılar, bir şeyin gerçek olduğunu gösteren kanıtımız olduğu anlamına gelmez' uyarısı da düşülmüş raporda, sadece Rusya değil, İran, Çin, Lübnan Hizbullah'ı, Küba ve Venezuela'nın ABD'de 2020 seçimlerini etkilemeye çalıştıkları iddia ediliyor.

Raporun özeti bu ülkelerin 'kendi çıkarlarına uyacak Amerikan başkanı arzu etmeleri ve algı oluşturmaya soyunmaları'. ABD'de geçen hazirandaki isyan hali ortadayken, televizyonlarında kutuplaşma tartışılırken, seçim sisteminde reformlar konuşulmaktayken, bu ülkeler raporda 'ABD halkını bölmeye çalışmak ve seçim sürecine güveni sarsmakla' suçlanmaktalar. Trump'ın canından bezdirdiği, suikastlar ve darbelere kalkıştığı İran ve Venezuela'da örneğin Hamaney ve Maduro 'Biden'ın kazanmasını istemişler. Trump'ın 'detente' arzuladığı Rusya ise 'Biden'ın altını oymaya çalışmış. Çinliler de Trump'ın ticaret savaşı ve pandemi koşullarındaki hücumları nedeniyle dezenformasyonu ihmal etmemişler. Kübalılar Demokratları sevmedikleri için onlar da 'çalışmışlar'. İnsanın 'vay be' diyesi geliyor!

Doğrusu ABD yönetimlerinin dünya çapında seçilere müdahalenin 'kitabını yazdıkları' ve anlatıyı (narrative) belirledikleri düşünüldüğünde hem trajikomik hem de Amerikan halkını 'aşağılayıcı' nitelikte.

'KATİL' ARAYIŞI VE 'YUKARIDAKİNİN SOPASI'

Fakat Biden bu malzemenin üzerinde 'gururla' tepinmeye kalkıştı. ABC sunucusu Stephanopoulos rapordaki Rusya müdahalesi iddialarını sorunca, 'Putin'e bedel ödeteceğini' söyledi. Rusya Federasyonu lideriyle geçen ay yaptığı telefon konuşmasında nasıl da 'sert' tutum aldığını aktardı. Stephanopoulos'un 'Siz Putin'i biliyorsunuz. Onun katil olduğunu düşünüyor musunuz' sorusu üzerine mırıldanarak 'hmmm öyle düşünüyorum' deyiverdi.

Diplomatik teamüllere uygunluğu bir yana, 'katilliğin' neden Muhammed bin Salman'a bahşedilemediği sorusuna Beyaz Saray sözcüsü Jen Psaki, 'daha fazla katil ismi eklemeye gerek olmadığı' yanıtını vermek durumunda kaldı. Tabii Biden'ın Putin'e 'katil' demekten 'pişman olmadığını' vurguladı.

Rusya bu hakaret karşısında Washington'daki elçisini danışmalar için geri çağırdı. Putin ise yanıtsız bırakmadı. 78 yaşındaki ABD liderinin 'katil' ifadesi sorulunca şöyle dedi: “Gerçekten onun da dediği gibi şahsen tanışıyoruz. Ona ne cevap verirdim? Ona derdim ki: ‘Sağlıkla kalın!’ Ona sağlık dilerdim."

Putin, sözlerinde “istihza, şaka olmadığını” vurguladı. Ve ekledi: "Hatırlıyorum, çocukluğumda dışarıda birbirimizle kavga ettiğimizde, 'Kim başkasına ne isim koyuyorsa adı odur,' derdik. Bu tesadüf değil, sadece çocukların şakalaşması değil. Bundaki anlam çok derin, psikolojik. Bir başkasında her zaman kendi niteliklerimizi görürüz ve onun tıpkı bizim gibi olduğunu düşünürüz. Ve bundan yola çıkarak onun eylemlerini değerlendiririz ve notumuzu veririz. Eğer bu konu hakkında daha geniş konuşacaksak şunu da söylemek isterim. Her halkın, her devletin tarihinde pek çok ağır, dramatik ve kanlı hadise vardır. Ama başka insanları hatta başka devletleri değerlendirirken daima aynaya bakar gibi oluruz. Kendimizi daima böyle görürüz."

Putin, ardından ABD rejimi içinde şerefli ve düzgün insanlar bulunduğunu ve Rusya'nın çıkarlarını koruyarak onlarla çalışmaya devam edeceklerini belirtti.

Rusya liderinin muhatabına 'sağlık' dileyen sözlerinin yankısı dinmemişken 'yukarıdakinin sopası yok' deyimini andıran bir durum oluştu. 78 yaşındaki Biden, uçağının merdivenlerinde üç kez üst üste kapaklandı.

Bu kapışmayı Biden yönetiminin Avrupa'yı ve NATO'yu kullanarak Rusya'ya karşı Ukrayna'da, Karadeniz'de ve Ortadoğu'da yeni cepheler açmakta olduğu bir ortamda geçiştirmemekte fayda var. Yeni Soğuk Savaş'ın derin manalar içeren ilk görünümlerinden birisi olarak tarihe şimdiden mal oldu.

VE ALASKA ANKRAJ'DAKİ 2+2 DÜELLOSU

İkinci talihsiz olay heyecanla beklenen ABD-Çin 'zirvesinde' yaşandı. Washington'ın Alaska'nın Ankraj kentinde olması için ısrar ettiği 2+2 formatındaki 'zirveye' ABD tarafından Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan; Çin tarafında ise Dışişleri Bakanı Wang Yi ile Merkez Komitesi Dış İlişkiler Direktörü Yang Jieçi yer aldı.

Basının görüntü aldığı açılışta, Blinken'ın sözleri taş gibi ağırdı. ABD'li bakan, Çin'in Biden yönetiminin niyet ve yaklaşımlarını anlayabilmesi için Pekin'in eylemlerine dair kaygılarını tartışacağını belirterek, "Sincan, Hong Kong, Tayvan, ABD'ye siber saldırılar, müttefiklerimize karşı ekonomik baskılar" diye sıraladı. "Bütün bu eylemler küresel istikrar için gereken 'norm temelli' düzeni tehdit ediyor. Bu yüzden iç meseleler değildir ve bu konuları gündeme taşıma sorumluluğu hissediyoruz" dedi. ABD'nin Çin ile ilişkilerinin gerektiği yerde rekabetçi ve hasımlık taşıyacağını, olabildiği yerlerde de işbirliğine dayanacağını söyledi.

'Kurallara dayalı' tanımından Pekin, 'BM merkezli Vestfalyan sistemi' anlamaktayken, Çin heyeti hiç de alttan almadı. Çinli diplomatlar sazı ellerine aldılar.

Yang zehir zemberek konuştu. 'ABD'nin üslubundan ötürü bu konuşmayı yapmak zorunda hissettiğini' belirtti. Çin'e karşı küçümseyici tutumu eleştirdi ve Alaska'da kendilerine 'tuzak' kurulduğunu ima etti. Şöyle dedi: "Öyleyse burada şunu söyleyeyim, ABD, Çin ile güçlü bir konumdan konuşmak istediğini söyleme yeterliliğine sahip değil. ABD, 20-30 yıl önce bile böyle şeyler söylemeye yetkili değildi, çünkü Çin halkıyla başa çıkmanın yolu bu değil. ABD Çin ile düzgün biçimde ilgilenmek istiyorsa, protokolleri izleyip işleri doğru yapalım. Tarih, Çin'i bastırmak için kıyasıya bir rekabet kullanırsanız, sonunda acı çekenin siz olacağını kanıtlayacaktır."

Özetle 'Çin'e had bildirebilecek durumda değilsiniz' deyip bitirdiğinde 15 dakikayı aşmıştı. Yüzünde gülümseme ile İngilizce "Bu çevirmen için bir sınav" esprisini yaptı. Wang ise ABD'nin temelsiz suçlamalarına atıfla "Bu misafirleri karşılama şekli olmamalı" diye vurguladı.

Bu arada da basın dışarı çıkarıldı. Amerikalılar sonradan Çinlileri 'teatral davranmakla' itham ettiler.

ASYA-PASİFİK ÇEVRELEME, QUAD VE SİNCAN

Biden yönetimi Blinken'ın ifadesiyle Çin'i '21'inci yüzyılın en büyük meydan okuması' olarak netleştirmiş durumda. Alaska buluşması öncesinde Blinken, Pentagon şefi Lloyd Austin ile birlikte Asya-Pasifik turuna boş yere çıkmadı. ABD ile birlikte Japonya, Avustralya, Hindistan'dan oluşan 'Quad' (dörtlü) grubu 'serbest ve açık Hint-Pasifik' şiarıyla mobilize edilmeye çalışılıyor.

Pekin, Quad'da 'Asya NATO'su görüyor.

Quad üzerinden de Güney ve Doğu Çin denizlerinde çevreleme, Deng Çin'inden kalma 'Tek Çin' politikası uzlaşmasının çöpe atılarak Tayvan'ın 'kaynatılması' şimdiden yolda. Çin'in pandemideki aşı diplomasisini kırmak için ABD'nin finanse edeceği Hindistan'ın üreteceği 1 milyar doz aşı vaadleri sunuldu.

Bir asıl sömürge kalmış Hong Kong'da 'Anglo-Amerikan' olmaya özenmişler üzerinden 'demokrasi', Sincan'da etno-milliyetçiliği ve dini temel alan 'insan hakları' da devrede. ABD'nin Suriye, Irak dosyalarında cihatçıları desteklemiş düşünce kuruluşlarının elemanları ve kötü şöhretli sağcı evanjelik Adrian Zenz gibi isimler üzerinden 'soykırım' başlıkları açıldı bile. Biraz deşince Çin açısından Sincan'ın dünya piyasalarında yerini hissettirecek şekilde pamuk ve tekstil cenneti kılınması, tarımda işgücünün seferber edilmesiyle yoksulluktan kurtulan kitleler ve komünist üretim örgütlenmesi beliriyor. ABD ve Batı buralarda insanların İslami ideolojiden vazgeçirilerek yeniden eğitildiği 'kampları' görüyor, bunun 'İslami kültüre karşı savaş açılması' anlamına geldiğini söylüyor.

AVRUPA'DAN ASYA PASİFİĞE UZANAN GÜÇLÜKLER

20'inci yüzyılı 'şer ekseni' ve 'küresel terörle savaş' stratejsiiyle açan ABD yönetimi her yerde hakimiyeti hedefledi. Pek başarılı olduğu söylenemez. Şimdi de 'NATO 2030' stratejisiyle 'Çin ve Rusya ile büyük güç rekabetine' odaklanıyor. Seçilen 'demokrasi' ve 'insan hakları' araçsallaştırması, ABD'nin pahalı askeri müdahaleler ve renkli devrim senaryolarının sonucu ne denli yıprandığı düşünülürse, çok akıllıca görünmüyor. Yapılan her hamle 'daha az demokrasi' ve 'daha az insan hakları' olarak geri döndü, insani felaketlerle sonuçlandı. Geldiği noktada rejim değişikliğine katkı yaptıkları Türkiye gibi orta ölçekli ülkelerde dahi zorlanmaktalar.

Avrupa ayağında Kuzey Akım-2 gibi dosyalar üzerinden 2'inci Dünya Savaşı'ndan bu yana itaatkar müttefikleri Almanya'nın direnişiyle karşı karşıyalar. Daha geçen hafta Fransız ordusunun üst düzey subaylarının yer aldığı 'Cercle de Réflexion Interarmées', NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg'e 'NATO 2030' planlarını protesto eden 'Bu çılgın treni çok geç olmadan durdurmalıyız!' vurgulu açık mektup yayınladı. Mektupta ABD'nin kurgusal bir Rusya ve Çin tehdidi için Avrupa'yı kullanmasına itiraz bayrağı açılıyor. Aynı şekilde Quad'daki üye Hindistan'ın her zaman iyi ilişkileri bulunan Rusya'dan savunma sistemleri alımına engel olmaya çabalıyorlar. Arkaları çok sağlam değilken, şimdiden iki cephe birden açıyorlar.

Trump, 'küreselleşme mağduru' ABD'yi yeniden 'üretici güç' teşkil eden ülke yapmayı hedefleyerek Kissenger'ın tavsiyesine uyup Çin'e karşı Rusya ile 'detente'ye gitmeye çabaladı, ABD müesses nizamı izin vermedi. Şimdi 'Rusya mı Çin' mi diye papatya falı açtırmaya bile tenezzül etmiyorlar.

Bu koşullarda Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi'nin daha Alaska'dayken Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'u bu hafta Pekin'e davetini not etmeli. ABD'nin karşısında 1960'lardaki Sino-Sovyet yarılmasını tekrarlama olasılıkları zor olan iki güç var. Tüm dünyaya kolay gelsin.