ABD’de 3 Kasım 2020 başkanlık seçimi hem Amerika’ya hem de dünyaya adeta ‘Dante’nin Cehennemi’nin en dipteki iki halkasını sunmakta. Koronavirüsün eklendiği ‘yeni dünya distopyasında’ ötesine yer yok. Hani ‘Trump gidecek işler rayına oturur’ diye umuyorsanız, uyaralım. Amerika’nın gidişatı hem Amerikan halkı hem de ‘dünya barışı’ için daha beter tehdit haline gelmekte.

ABD, PANDEMİ, SEÇİM

Covid-19 pandemisi nedeniyle ABD’deki can kaybı 154 bini aştı, vaka sayısı 5 milyona dayandı. Trump’ın payı büyük ama mesele salt ‘önlem alınmakta gecikilmesinden’ değil. ABD’de ‘parası olmayan ölsün’ diye özetlenebilecek sağlık sistemi o önlemleri almamak üzerine kurulu olduğu için. Trump’tan yakınan Demokratların büyük ilaç/sigorta endüstrisiyle derin ilişkileri bunu sorgulatmaya yetmez. Bu zihniyette pandemiyi ‘Canım basit bir grip, yazın geçer’ diye karşılamaktan, ‘sosyal mesafe komünazizmdir, maskeler tehlikelidir’ söylemine varılması şaşırtıcı değil.

Yine bekleneceği üzere, Amerika için ekonomiyi tümden kapatmamak da kafi gelmedi. Trump kapatmadı da başkası kapatacak mıydı? Zannetmem. Neticede en son ABD Ticaret Bakanlığı’nın 2020’nin ikinci çeyreğinde yüzde 32,9’luk rekor daralma açıklaması, manzaranın ne denli karanlık olduğunu gösteriyor. Ve Kongre uzlaşamadığı için artık 30 milyon işsiz 600 dolarlık haftalık işsizlik ödeneğini de alamayacak gibi görünüyor.

SEÇİMİ ERTELETMEK, SARAY’DAN ASKER EŞLİĞİNDE ATILMAK?

Bu koşullarda anketlerde 9 puan gerideki Trump’ın 3 Kasım’da sandıktan ikinci kez çıkması hakikaten zor. Bu yüzden ağza alınmayacak şeyleri zikrediyor. En son 3 Kasım seçiminin ‘güvenli ve hileye yer bırakmayacak ortam sağlanıncaya kadar’ ertelenmesi fikrini öne sürdü. ABD’de normalde seçmen nüfusun beşte biri posta ile oy kullanıyorken, Covid-19 ortamında bu sayı el mahkum katlanacak. İşin ironisi Trump ailesi de ‘posta oyu atmakta’. Ve elbette Trump’ın seçimi erteleme yetkisi yok. O Kongre’nin işi. Amerikan anayasası icabı seçim yapılamasa bile Trump 20 Ocak 2021’de ofisi terk etmek durumunda. Peki olur mu? İşler, Demokratların salt başkanlık değil, ‘gafçı retorikte’ de Trump ile yarışan adayı Joe Biden’ın birkaç ay önce ‘Trump’ın apoletliler eşliğinde Beyaz Saray’dan atılacağı’ söyleminin hayata geçmesine varır mı?

Her koşulda ABD’de işler cidden karışık. Demokratların çektiği çizgiler içerisinde sisteme değil ‘Trump’a karşı isyan başlatan’ BLM (Siyahların Hayatı Değerlidir) hareketi beklendiği gibi büyük ölçüde sönümlendi. Artık dert 3 Kasım’da Trump’tan kurtulmak. Bunun için her yol mübah.

AMERİKA’NIN ‘İÇİ-DIŞI’

Trump 2016’da ABD’ye artık hayır getirmeyecek şekilde tersine işleyen neoliberalizme bayrak açıp muhafazakâr orta sınıfa dayanarak seçilmişti. Sebep değil sonuçtu. ‘Önce Amerika’ dedi, ABD’li liberallerin kendilerini üstün sayıp dünyaya yaymayı pek sevdikleri ‘demokratik değerleri’ çiğneye çiğneye, ana akım medyayla ‘vuruşa vuruşa’ bugünlere geldi. Covid-19 olmasa ekonomik göstergeler fena değildi. Trump’ın temsil ettiği radikal sağa yönelik kaygılar ana akımda sistemik sorgulamaya varmıyordu. Misal, Trump, ABD medyasının gözünde Suriye’yi kimyasal silah yalanıyla vurunca yahut İran’ı tehdit edince ‘öz hakiki başkan’ oluyordu. Gözlerine batan ‘şovmenliğiydi’.

Trump’ın ‘dış müdahale karşıtı’ 2016 kampanya vaadleri de ‘sahteydi’. Nitekim ABD ordusunu hiçbir yerden çekmedi, küreselcilerin arzularının öyle ya da böyle icracısı oldu. Rusya ve Çin’e yeni yaptırımlar, Suriye’ye askeri saldırı ve ekonomik terör, İran’a tehditler, Venezuela’ya darbe teşebbüsü, Küba ile normalleşmenin çöpe atılması Trump döneminin dış politika özeti. Trump buna rakip Çin’e gümrük duvarlarını yükseltip, Avrupa ile papaz olmayı ekledi sadece. Uluslararası silahsızlanma anlaşmalarından biraz ayarsız çekildi ama, bu da ABD stratejik hesaplarının tamamlayıcısı sayılmalı.

BU SEFER GÜNDEM RUSYA’DAN ÇOK ÇİN

Dış politika gündemi aşağı yukarı aynı yani. Şimdi Rusyagate fos çıktığından beri Rusya ilk gündem değil, gözde başlık pandemi ile yurttaşlarının yaşam hakkını savunmuş Çin. Trump’ın Çin politikası en başta selefinin devamı. Amerikan emperyalizmi Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya insani felaketler yarata yarata koşarken Obama’nın ‘pivot Asya’ diyerek başlattığını Trump sadece genişletti. Şimdi bu krizde ‘Çin virüsü’ söylemi eşliğinde kurumsal yapının arzularını icra ediyor. Hong Kong ve Sincan özerk bölgesi yüzünden Çin’e yaptırımlar ile Güney Çin Denizi’ne askeri yığınaktan şikâyet edeni işittiniz mi? Hal böyleyken Biden Trump’ı ‘Çin aşığı’ olmakla suçluyor. Trump da Biden’i ‘Çin aşığı’ olmakla suçlamakla kalmayıp başkan yardımcısı aday adayları üzerinden ‘komünist’ olmakla itham etmekte.

Trump’ın tutumuyla onu eleştiren ABD ana akım medyasınınki özünde farklı mı? Değil. Ana akımın ana teması ‘şeytani ve otoriter güçler’ Çin ile Rusya’nın naif Amerikan halkını kandırıp demokrasisini çalmaya çalışan ‘dış güçler’ oldukları.

ABD küresel hegemonyasının düşüşü sürdükçe iç ve dış politikası tam bir kakafoniye dönüşmekte. Amerikan yönetici sınıfı kendi evlerini sallayan bu krizde Trump’tan kurtulsa bile değişen bir şey olmayacak. ‘Eski güzel’ realizme ve liberal demokrasiye tatlı dönüş beklemeyin yani. Dünyanın karşısında Trumplı yahut Bidenlı bir küresel bela yükselmekte.