Türkiye, Türkiye'de el koyduğu Cemaat okullarının diğer ülkelerdeki uzantılarını Marif Vakfıyla devralmaya çalışıyor. Marif Vakfı, cumhurbaşkanının “Onlar (Cemaat) 173 ülkede okul açmışlar, sizler 193 ülkede açmalısınız” diyerek vakfın mütevelli heyetine verdiği emri, nüfusunun yüzde 85’i Sünni Müslüman olan Gine’de icra etti. Geride kaldı 192 ülke.

193 ülke dünya demek; BM Genel Kurulunun tanıdığı ülkelerin sayısı bu. Dünyanın tüm ülkelerine yayılmayı amaçlayan başka küresel bir proje yok herhalde. Türkiye bayağı iddialı, Coca-Cola’nın bile giremediği Küba ve Kuzey Kore'ye bile akıl ihraç edeceksiniz!

Sayıyı makul seviyeye çekmezseniz PİSA sınavlarında gerisinde kaldığınız OECD ülkelerine girmeyi deneyeceksiniz. 193 ülkeden biri Finlandiya, diğeri Rusya, Almanya, Yunanistan olmalı.

Cemaatin bu ülkelerde okulu var, bizim neden olmasın diyeceksiniz. Cemaat, gittiği ülke siyasetçilerinin politik yönelimleriyle uyumlu liberal eğitimi pazarlayan bir eğitim yatırımcısıydı. İdeolojik amaçları da olsa bunu bir paket içinde sunuyordu.
Arkasında kendini oraya gönderenin, gittiği ülkenin mali ve siyasi desteği vardı. Sen ise bir devletsin ve elinde geleceği yüz yıl geride arayan arkaik bir ideoloji ile Arap Alfabesinden (Suudi) başka doküman yok.

“Gidilecek her ülkede o ülkenin çocuklarına ‘Türkiye neden burada?’ sorusunun cevabı olacak bir mesaj taşınacak. …Türkiye dostu kaliteli bir eğitim...” Ahmet Taşgetiren, Maarif Vakfının eğitim formatını böyle çiziyor. Eğitim, AKP iktidarının en başarısız olduğu alan diyen Taşgetiren kaliteden ne anlıyor izah etmeli. Türkiye başkalarının da ihtiyaç duyabileceği, bu bilgiden yararlanmanız gerek diyebileceği hangi bilgiyi üretti de bizim haberimiz olmadı.

Okul binası yapmaya gitseniz tuhaf kaçmaz; iş makinanızı götürür, kumu çakılı oralardan temin eder inşaata başlarsınız. Fakat söz konusu olan eğitim, yani okulun içini doldurmak. Bu noktada bir dakika düşünmeniz gerek; Eğitimin temel hammaddesi bilgiye sahip misiniz; değilseniz nereden temin edeceksiniz. Okul denen yerde yapılan eğitimde kullanılan bilginin tek kaynağı var, bilim. Bu sende yok. İkincisi bilgiyi öğrenene transfer ederken hangi yöntemleri kullanacaksın; ezberleme dışında öğrenme/öğretme yöntemi bilmiyorsun.

Gerçi hakkını teslim edelim, bizimkiler soran sorgulayan nesiller yetiştireceğiz demiyor, irfan götüreceğiz diyorlar. Gine’deki okulları teslim almaya giden vakıf başkan yardımcısı da akıl edip Ginelilere “Önümüzdeki yıllarda irfan medeniyetimizin ümit ışıkları olacak irfan nesli yetiştireceğiz.” demiş. Biliyorsunuz İslamcılar irfan sözcüğünü Batı değerlerini ifade eden kültür kavramına karşılık olarak kullanıyorlar. Böylece hem Batı karşıtlığını dile getirmiş hem politikasını İslami değerlere dayandırmış oluyorlar. Peki, Gine gibi başkanı darbe korkusuyla geceyi uykusuz geçiren birkaç Müslüman Afrika ülkesi dışında senin irfanına ihtiyacı olan başka ülke var mı? Mesela İspanya’ya ne götüreceksin; dünyanın, eğitim sistemi çökmüş bir Türkiye'nin öncülük edeceği eğitime ihtiyacı var mı?

Günümüzde eğitim, ticareti yapılan ve her yaşta alıcısı olan bir meta; bu mal, alıcısına getiri vadettiği nispette piyasada itibar görüyor. Eğitim yoluyla edinilen bilgi evrensel ölçekte kabul görmek durumunda. Devlet piyasacı eğitime hizmet sunar, kaynak aktarır, ortam hazırlar fakat kendisi eğitim piyasasının aktörlerinden biri olamaz. Devlet için eğitim “ideolojik aygıttır”; eğitileni bir ideolojiye kanalize etmeye kalkışır, buna da kendinden başkası itibar etmez. Kaldı ki devletler diğer devletlerin ideolojisine set oluşturmak için eğitimi kullanır ve dışarıdan gelecek ideolojiye ihtiyaç duymazlar.
Velhasıl, Türkiye cemaatten daha tehlikeli bir işe karışmış durumdadır.