Futbolun temelinde rekabet ve teknik kurallar silsilesi üzerinden bir kurgu vardır. Haliyle; oyunun devamlılığı için sürekli çalışarak olması gerekeni yakalamak ve bunu korumak ile ilgili bir öğrenme güdüsüne sahiptir. Yetenek ise, kurallara sadakat ve oyun disiplinin içinde anlam kazanıyor, yoksa sahada bir anlam ifade etmez.

Futboldaki azim hırs ve mücadelenin hem bireysel anlamda hem de mesleki anlamda bir ahlaki kurgusu vardır. Bu da herkesi bağlar.

Futbol belki bir savaşı andıracak mücadelesine benzer içeriklere sahip olabilir, ama asla bir savaş değildir. Kazanılması için her yolun mubah olacağı ve bunun kullanılmasında hiçbir sakıncanın olmayacağı bir arena hiç değildir. Savaşın bile kendi iç kuralları vardır.

Kazanan ve kaybedenden dolayı, onur ve utançtan dolayı benzer yönleri olmasına rağmen ahlaki ve etik değerler bakımından birbirinden ayrılır. İnsanlara rağmen!

Futboldaki maddi yapı onun bir pazar olduğunu gösterir. Bu pazarın doğru, ahlaki ve etik kurallar üzerinden işlemesi için kurumlar kurulmuş ve bu kurumlar sayesinde haksız rekabet ortamlarına izin vermeden eşit şartlarda mücadele edilebilen bir alan yaratılmaya çalışılmaktadır. Bu kurumlar içinde görev alan kişilerin profesyonel donanımları ki eğer varsa-yanında temel kaygıları ise, bu kuralların doğru işletilmesi ile hak ve adaleti sağlamak olmalıdır.

Çünkü bunlar futbolun ruh hastası olmasını önler. Futbolun ruhu kaybedilirse daha doğrusu satılırsa, işte o zaman futbol araç haline gelir. Bu araç halini kullanmak, haliyle kontrolün egemen yapıya geçmesine neden olur. Egemen yapı ise, onu istek ve arzularının veya sistematik bir toplumsal arzusunu gerçekleştirmek için, toplumu topraklama yapacak bir araç haline getirerek kullanacağı bir argüman haline getirirken, kim biat ederse ve kim boyun eğerse onun döneminin yaşayacağı (….) farklı bir kullanım alanı haline getirir.

Zincirlerinden boşalmış dünyamızda, zincirlerini boşaltmış insanlar üzerinden hangi alan olursa olsun bir yönetim anlayışı kurgulamak hem kendi kurumsal yapısına hem kendi toplumuna hem de dünya ile rekabet edebilecek olan büyük resme ihanet ederek büyük bir yıkım ortaya çıkartır. Ve kimse de bu yıkımdan kurtulamaz.

Türkiye her alanda olduğu gibi futbol alanında da zincirlerinden boşalmış ve zincirlerini boşaltmış insanlar yüzünden frensiz, bir duvara karşı son sürat gitmektedir. Popülist yönetici kisvesi, bu yok oluşu görmezden gelerek kendi popülasyonunu kurtarmak ya da pazarlama uğruna gerekeni değil, pazarlanıp satılması gerekeni ve bundan sosyal ve maddi rant sağlamayı hedef alarak o koltuklarda oturmaktadırlar.

Tüm iradelerini ipotek altına alınmış insanlar tarafından futbolu yönetmek, bitişi ertelemek için sadece ama sadece zaman kazanmaktan başka bir şey değildir.

Şampiyon olmayı ama ne olursa olsun şampiyon olmayı ve bu uğurda tüm değerleri ayaklar altına alarak kazanmayı-ki bu kaybetmek olur, bunu istemek kulüplerin tarihsel derinliklerini ve bu derinliğin kahramanlarını yok ederek farklılaşmayı göze alarak başarılı olmayı bir değer zannediyorlar.

Hep beraber kaybediyoruz.

Beşiktaş taraftarının ortaya koymuş olduğu iradeye burada saygı göstermek gerekir.

Şimdi değeri çok iyi anlaşılan şerefli ikinciliklere (!) sahip çıkmaları ve futbol adına her zaman olması gerekeni düşünmeleri onları ayrıcalıklı kılmaktadır.

Süleyman Seba’dan sonra gelen tüm başkanların ki bu yönetim dahil, kendi kültürel derinliğine ihanet ederek kulübü farklılaştırmasına rağmen, eleştirel yaklaşımı bırakmadan, kulübe Genel Kurula rağmen sahip çıkmaları bence büyük bir erdemdir, fazilettir…

Onlar çok iyi biliyorlar ki Beşiktaş Jimnastik Kulübü kimsenin oyuncağı veya aymazlıkla söylenen sponsoru (!) olmaz. Kendi kimliği üzerinden yönetici olsa bile buna yanaşana izin vermez.

İşte Limit soytarılığına verdiği tepkinin gerekçesi bu yüzden çok açıktır.

Demokratik tepkisini ortaya koyarken, haksız rekabet koşullarının yaratılmasına da ve bu yüzden futbolu araçsallaştırarak kullanılan bir alan getirilmesine karşı çıkarak, futbolun ahlaki kurgusunu korumaktadır.

Beşiktaş taraftarı, neyi ifade ettiği belli olmayan abuk-sabuk isimleri önüne-arkasına ekleyerek yönetim, teknik direktör, medya ve egemen yapıyla pazarlık yapmaz.

Atatürk’ü, Mustafa Kemal’i, Anıtkabir’i kullanmaz, Anıtkabir’i de pas geçerek tali yola çıkmaz (!).

Beşiktaş seyircisi çarşısıyla, meydanıyla, parkıyla, tarihiyle birlikte elindeki tüm değerlere sahip çıkarak tepkisini ortaya koyar.

Bu bir tarihsel duruştur.

*UEFA, Türkiye futbolunu denetlemeli