Bir açıklama hipotezinin (ilahi/uzaylılar/komplo vs.) kabul edilmesi için onun alternatifi olan fiziksel açıklamanın eksik olması yetmez; hipotezin doğrudan sınanması gerekir. Mesela, sesin kaynağı uzaylılar ise gemileri nerede?

Uğultu

14 Nisan 2020 gecesi Karadeniz’de, İstanbul açıklarında 4.1 büyüklükte bir deprem oldu. Bunda bir olağanüstülük yok elbet; küçük depremler her zaman oluyor. İlginç olan, ertesi sabah sosyal medyada “uğultu” etiketi ile dolaşan kayıtlar ve videolardı. Videolarda bazen bir vızıltı, bazen de bir boru sesini andıran yeknesak bir gürültü duyuluyordu. Bunların İstanbul’da çekildiği söyleniyordu, ama başka illerden de geldi. Bazıları da, daha eskiden dünyanın başka yerlerinde çekilmiş olan benzer ses kayıtlarını paylaştılar.

Neydi bu? Bazılarının şaka yollu ileri sürdüğü gibi melek İsrafil’in kıyamet borusu mu, yoksa uzaylı istilası mı?

Nedeni belirsiz ve olağandışı olaylarla karşılaştığımızda ilk tepkimiz aslında en ürkütücü ve en mistik, dolayısıyla da en olmayacak açıklamayı düşünmek olsa da, en azından bunun için doğaüstü sebepler aramaya gerek yok. Muhtemel bir açıklama olarak, sismoloji uzmanı Prof. Dr. Naci Görür bunların “deprem odağından çıkan sismik dalgaların (P, S, vb.) arzkabuğu içerisinden geçip atmosfere ulaşıncaya kadar geçtiği ortamlardaki etkileşimler nedeniyle çıkarttığı ses ve uğultular” olduğunu anlattı örneğin. Daha sade (bu yüzden daha inandırıcı bulduğum) başka bir açıklama, sesin İstanbul üzerinden normalden daha alçak uçarak geçen Antonov An-12 tipi bir kargo uçağından kaynaklandığı. Epey gürültülü olan bu uçağın sesi, karantina sebebiyle trafik gürültüsü azalan şehirde daha da dikkat çekmiş olabilir. Veya bir iş makinesi de olabilir bu sesi çıkaran.

GÜNEŞ PATLAMALARIYLA İLGİSİ YOK

Bazıları bu sesin Güneş patlamalarıyla ilgili olduğunu söylüyor. Bu açıklamaya göre patlamalarla fışkıran plazma Güneş rüzgârı olarak Dünya atmosferini titreştirerek bu sesi üretiyor. Bu pek muhtemel değil, çünkü Güneş rüzgârı atmosfere göre hem çok seyreltiktir, hem de atmosferin yakınına bile gelmeden Dünya’nın manyetik alanı tarafından durdurulur.

Bu sesin, her melanetin kaynağı olan (!) HAARP’ın yaydığı sinyallerle yaratıldığını söyleyen de var. Bu olasılığı hesaba katmamız gerekmediğini yüksek güvenle söyleyebilirim.

“Semavi boru sesleri” çok yeni bir şey değil; birkaç yıldır internette dolaşıyor. Brian Dunning, Skeptoid podcastinin 526. bölümünde bu sesleri konu etmiş. Ürkütücü gıcırtıların ve uğultuların bazılarının çelik patenleri bileyleyen işçilerden, bazılarının fren yapan bir trenden, bazılarının da uzak bir fırtınadan kaynaklandığı belirlenmiş. Bazıları da düpedüz uydurma; bilgisayardan çıkan ses efektleri sadece.

Bunların kültürel kökeninde gerçek doğa olayları yatıyor da olabilir. Dünyada pek çok yerde açıklanamayan gök gümbürdemeleri fenomenine rastlanıyor. Bu sesler uzaktan gelen gürlemeler veya top atışına benzeyen ani patlamalar olarak duyuluyorlar. Çeşitli ülkelerde farklı isimler alıyorlar: Fransa’da “deniz topları”, Japonya’da “deniz çığlıkları”, ABD’de ise adını New York eyaletindeki Seneca Gölü’nden alan “Seneca Topları”. Güvenilir biçimde kayıt altına alınmışlar ve gerçekliklerine dair bir kuşku yok, ama nedenleri kesin olarak bilinemiyor.

Bazı açıklamalar ileri sürüldü elbet. Gerçek topların veya süpersonik uçakların patlamaları olduğu söylendi. Eski dönemlerde Amerikan yerlilerinin de aynı sesleri duymuş olduğu, bu yüzden seslerin doğal bir kaynağı olması gerektiği söylense de, yerlilerin yazılı kayıtları olmadığı için bundan emin olamıyoruz. Depremlerin yarattığı ses dalgaları olabileceği söylendi, ama deprem olmayan zamanlarda da aynı patlamalar mevcut. Başka bir hipoteze göre, gölde çürüyen organik maddelerden çıkıp biriken gazlar anlık olarak yüzeye çıkıyor ve patlıyorlar. Atmosferde çok özel şartlar altında oluşan ses iletim kanallarının çok uzaklardan gelen sesleri aktarıyor olması da bir ihtimal.


SESLER FARKLI KAYNAKLARDAN ÇIKMIŞ OLABİLİR

Gerek deniz topları, gerek gök uğultusu üzerinde düşünürken, farklı yerlerde duyulan farklı seslerin tek bir sebepten kaynaklandığını düşünmek zorunda değiliz tabii. Bir yerde uçak geçmişken, başka bir yerde iş makinesi çalışıyor olabilir. İnsanlar birbirlerinden duyduklarında bu sesleri birbirine benzetmiş olabilirler. Veya hiç aklımıza gelmeyen başka açıklamalar olabilir.

Ama bir garipliğe açıklama ararken çok önemli bir adımı atlamamalıyız: Açıklamaya çalıştığımız şeyin gerçekten varolduğundan emin olmak. Bunun ne kadar sık unutulduğu şaşırtıcıdır. Gökyüzünden bir ses geldiği iddiasına açıklama üretmeden, böyle bir ses gelmiş mi gelmemiş diye sormak gerek. Sosyal medya dışında daha ciddi ve resmi bir kaynakta teyidi yok ve belirli bölgelerde çok az kişinin bildirdiği bir durum olduğuna göre, trollük amacıyla üretilmiş bir sahte kayıt olması ihtimalini de göz önünde tutmak lazım mutlaka. Nitekim dünyadan örnek olarak aktarılan seslerin bir kısmının sahte olduğu biliniyor.

Kayıtlar sahteyse bile, bunları yayan herkes sahtekârdır demek istemiyorum. Pek çok insan normalde alelade bulduğu için dikkatini çekmeyen sesleri, bu şekilde bir kalıpla sunulduğunda olağanüstü imiş gibi yorumlayabilir. Kendi mahallesindeki bir inşaatın veya kamyonun gürültüsünü, videoda izlediği sese benzetip aynı olguyu gözlediğini düşünebilir.

Dünya çok büyük bir yer ve bildiğimiz fiziksel süreçler bazı gözden uzak köşelerde gerçekleşen özel şartlarda ilginç sonuçlar doğurabiliyor. Yakın zamana kadar “gizemli” kabul edilen başka bir olay, Kaliforniya’nın Ölüm Vadisi’ndeki Racetrack Playa isimli bölgede görülen “yürüyen kayalar”dır. Her yerden uzak, kuş uçmaz kervan geçmez bu kuru göl yatağındaki irili ufaklı kayaların arkalarında derin izler bıraktıkları görülüyordu, ama hareket ettiklerini gören yoktu. Bazılarının izleri keskin bir açı yaparak yön değiştiriyor, hatta gerisingeri dönüyor. Geçmişte bu olguyu “paranormal dünya gizemi” olarak anlatanlar oluyordu; bugün bile rastlanıyor.

Racetrack Playa’yı inceleyen R.D. Norris ve arkadaşları 2014’de PLoS One’da yayınlanan araştırmalarında yürüyen kayalara bir açıklama getirdiler: Geceleyin donup toprağı kaplayan buz tabakası gündüz vakti alttan erimeye başlıyor. Suyun üstünde kalan buz parçaları, rüzgârın itmesiyle taşın üstüne yığılıyorlar ve onu yavaş yavaş yürütüyorlar. Herhangi bir “paranormal”lik yok, gayet normal ve dünyevi, üstelik bence çok da büyüleyici bir mekanizma.
Ama gözlediğimiz her şeyin bir açıklaması bulunamayabiliyor. Sözgelişi, tarihi kayıtlarda pek çok farklı yer ve zamanda “top yıldırım”lardan bahsedilir. Görgü tanıklarının tariflerine göre, bunlar küre biçimli atmosfer elektriği olaylarıdır. Fırtınalarla ilişkili olarak ortaya çıkarlar. Açık veya kapalı mekânlarda oluşabilirler; havada asılı kalabilirler veya rastgele hareket edebilirler. Bu bilgiler sistemli gözlemlerden değil anekdotlardan geldiği için tutarlı bir resim yok elimizde. Top yıldırımların nasıl oluştuğunu şu anda bilmediğimiz gibi, bu isimle anılan fenomenlerin hepsinin aynı sebeplerden kaynaklanıp kaynaklanmadığını da bilemiyoruz. Belki de hiç bilemeyeceğiz.

BİLMİYORUZ AMA MADDİ SEBEPLERDEN KAYNAKLI

En başta sorduğum soruya cevap vermediğimin farkındayım; “uğultu”nun ne olduğunu bilmiyorum. Gerçek olup olmadığını bile bilmiyorum. Sadece, bu vesileyle bazen bir şeyleri bilemeyeceğimizi ve bunun da tamamen bilimsel olduğunu söylemeye çalıştım. Bazen bir fenomen çok nadir durumlarda görülür, hakkında güvenilir kanıt toplamak çok zordur. Laboratuvarda tekrarlamak ve incelemek de mümkün olmaz. O zaman en uygun cevap “bilmiyoruz, ama belki ileride öğrenebiliriz” demek olur.

Ama bilimsel cevabın “bilmiyoruz” olması, başka cevapların doğru olduğu anlamına gelmez. “Bilim insanları açıklayamıyor, demek ki ilahi”, veya “demek ki uzaylılar”, veya “demek ki bir komplo” sonucu çıkarmak geçersiz olur. Bunlar “Yanlış İkilem Safsatası” örnekleridir. Bir açıklama hipotezinin (ilahi/uzaylılar/komplo vs.) kabul edilmesi için onun alternatifi olan fiziksel açıklamanın eksik olması yetmez; hipotezin doğrudan sınanması gerekir. Mesela, sesin kaynağı uzaylılar ise gemileri nerede?

Bir olayın nedenini şu anda bilmemek, ne asla bilinemeyeceği anlamına gelir, ne de doğaüstü bir sebebe dayandığı anlamına. Tarih boyunca incelenen bütün olguların fiziksel ve maddi sebeplerden kaynaklandığını gördük. Büyük olasılıkla, bugün açıklayamadıklarımızın da öyle olduğu ortaya çıkacak.