Geçim sıkıntısı, yaşam maliyeti ve zamlarla orantılı biçimde yeterli gıdaya erişim sorunu, gıda güvensizliği de artıyor şüphesiz. Tüketiciler için bu sorunun birçok boyutu sıkça ele alınıyor. Mevcut gıda sisteminin belirleyicisi olan şirketlerin artan maliyetleri bahane ederek sürekli zam yaptığı döngüde market zincirleri, ithalatçı ve ihracatçı şirketler zenginliğine zenginlik katarken toplumun geniş kesimlerine taneyle meyve sebze almak ve birçok besine hiç ulaşamamak düşüyor.Küresel pazarları, uzun tedarik zincirlerini, dışa bağımlı girdileri ve şirket bağımlılığını ayrıcalıklı kılan bir dizi politikanın yeterli beslenmeye dair daha az konuşulan veya daha az görünür olan bir yanı da üreticilerin ve köylülerin de bu sorunu paylaştıkları gerçeği.

Son senelerde artan girdi ve üretim maliyetleri, yetersiz destekler, kuraklık veya aşırı yağışlar kaynaklı verim kayıpları, artan borçlar gibi konuları sıkça ele aldık. Buna karşı şirketlerin kar oranlarına göre belirlenen taban fiyatlar, alım fiyatları gibi uygulamaların üreticinin insanca yaşam hakkını gasp ettiğine de dikkat çekiyoruz. Büyük oranda önceki senenin üretim maliyeti için alınan borçları ancak kapatan ve böylece üreticileri şirketlerin boyunduruğu altında kalmaya mahkum eden gıda ve tarım politikalarına karşı mücadelenin önemi de artıyor.

***

Bu çerçevede maliyetine alım fiyatlarına insanca yaşam payı eklenmesi gerektiği artık üreticilerin de ana gündemlerinden biri haline geleceğe benziyor. Zira gün geçmiyor ki üreticiler üretim maliyeti ile yaşam maliyeti arasındaki açığa karşı isyan etmesin. Geçtiğimiz günlerde bir üretici, bu kez iktidardan ve bakanlıklarından da umudu kesmiş, sözününü doğrudan tüketiciye yöneltiyor. Elazığ’da tarladan ortalama 4 liraya çıkan domatesin, pazarda 15 ve markette 30 liraya çıkmasından yakınıyor; aracıların karına dikkat çekerek halka:

“İsterim ki halk gelsin 4 ile 5 TL’ye buradan alsın. Organik ve temiz. Pazara ve marketlere, Adana, Mersin ve Gaziantep’ten geliyor. Bizim halkımız burada olduğumuz bilmiyor. Halkın 25 liraya domates yemesini istemiyoruz. Şehre 15 kilometre gelsinler buradan alsınlar. Şu Anda 3 bin dönüm ekili biber ve domatesimiz var. Her türlü domatesimiz var, halı buraya bekleriz. Aracı çok. Halci ve pazarcı kazanıyor. Sırayla kazana kazan gidiyor. Vatandaş mağdur oluyor. 25 TL’ye niye domates alıyorsunuz. Gelin buradan 4 ve 5 TL’ye domates alın. Bizde aç gözlü değiliz. İsteriz ki halk yesin” diyor[1].

Tüketiciden yana çözümü üretiyor üretmesine ancak dikkat çektiği yarasına bir derman yok: “Biz tarladan 4 ile 4,5 arası satıyoruz, çarşıya gidiyoruz 20 liraya geri alıyoruz. Aralardaki komisyoncular ve mazot derken yapacak birşey yok. Tarladan markete giden kadar 20 lirayı geçiyor. Bizden 4 liraya alıyorlar. Biz zar zor işçi, ilaç, gübre parasını çıkartıyoruz. Bize kilo başı 20 kuruş kalmıyor bile”.

Gıda sisteminin üreticiyi nasıl da emeğinin karşılığını alamaz kıldığını, ürettiğini dahi alamayacak noktaya getirdiğini özetliyor. Geçtiğimiz hafta bir kilo peynir, zeytin alamayan fındık üreticisi gibi domates üreticisi de bir kilo mahsule karşılık bir adet ekmek alamıyor.

***

Bu isyanlar seçimin hemen ardından kırsaldaki oy oranları üzerinden yapılan aceleci ve indirgemeci analizlerin birçoğunun aksine üreticilerin, köylülerin önemli bir üretim ve yaşam maliyeti kriziyle karşı karşıya olduklarının pekala farkında olduklarını da niteliyor. Tüm bu düzeneğe rağmen artan üretim ve yaşam maliyetleri altında küçük üreticiler, köylüler emeğine, gıdasına, toprağına yabancılaşmaya direniyor; karar vericileri hedef alıyor, halka sesleniyor. Geçtiğimiz günlerde Sol Parti’nin Şavşat’ta düzenlediği miting kürsüsünün ana gündemlerinden birinin bu olması da bu gerçeği yansıtıyor. Tam da buna sahip çıkmanın üreticilerle tüketiciler, kentle kır arasındaki mesafenin kapatılması gerektiğini hatırlatıyor.

[1] https://www.cumhuriyet.com.tr/ekonomi/tarla-sahibi-isyan-etti-yurttasa-seslendi-gelin-tarladan-4-liraya-alin-2110612?fbclid=IwAR3vwce8IXBwYkmaaS6tAF8dv8x_mIOFcLjFw0Wio13e8ra13dPpjx20qwI