Değişik zamanlarda yaygın medyada patronların 50 işçilik işyeri açılışlarını haber yaparlar:

-Türkiye’de güzel şeyler de oluyor!

Neresi güzel bilemeyiz. Asgari ücretin altında işçileri köle gibi çalıştırmaları mı? Gizli saklı bırakılan iş cinayetlerinde garibanların sessizce ölüp gitmeleri mi? Ortada “güzel” olan tek şey, patronun yüksek kârlılık oranıdır. Ve bu haber nedeniyle o yayın organına vereceği reklamların bütçesi!..

Ama o cümlenin yerli yerine oturduğu etkinlikler de var. Onun için esas sahipleri için o cümleyi yaygın medyadan rica edelim:

-Türkiye’de güzel şeyler de oluyor!

Bu yıl 10 yaşına basan Uluslararası İşçi Filmleri Festivali mesela… Sponsorsuz, yarışmasız, ödülsüz ve ücretsiz bir etkinlik yapılıyor. Hem de her adımı parayla atılan bir dünyada… 2000’lerin Türkiye’sinde…

Önceki akşam Şişli Kent Kültür Merkezi’nde festivalin açılışı yapıldı. Ama öncesinde Taksim’den Şişli’ye kadar “Sansür’e Hayır” yürüyüşü yapıldıktan sonra…

Funda  Eryiğit’in sunumuyla açılan gecede sahneye müthiş performansıyla Hakan Vreskala çıktı… Ön sıralarda Türkiye’de insan hakları denildiğinde akla öncelikle onun adı gelen Akın Birdal, eşi Gülşen Ülker, sanatçı Şevval Sam, İstanbul Üniversitesi’nin gerçek Rektörü Prof. Dr. Raşit Tükel, gerektiğinde alanlarda militan bir eylemci olabilen DİSK Genel Sekreteri Arzu Çerkezoğlu, İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Dr. Selçuk Erez yer alıyorlardı.

Açılış filmi ise tam günümüze denk düşen, sinema emekçilerinin 1977’deki Ankara Yürüyüşü belgeseliydi. Genç sinemacı Deniz Yeşil o çok hareketli yıllarda yapılan ama çok kimse tarafından bilinmeyen, satır aralarında geçen çok önemli bir direnişin belgeseli:

“Yollara Düştük!”

Yeşilçam’da var olan ne kadar ünlü aktör, aktris, yönetmen, senarist, set işçisi, figüran hatta patron varsa hepsinin bir araya geldiği görkemli bir kortej dört gün süreyle Ankara’ya yaptıkları o eylemi yeniden Deniz’in kamerasına anlatıyorlar. Çok değerli bir çalışma. Özellikle “birlik olabilme” bakımından… Yürüyüşün tek amacı var:

“Sansürün Kaldırılması!”

Festival sırasında pek çok tekrarı olacak. Kaçırılmaması gereken bir belgesel…

Benim de kendi açımdan işaretlediğim belgeseller var.

Cebimde Kan Var: Kongo’da 5 milyon insanın ölümüne neden olan iç savaşı körükleyen cep telefonları için gerekli mineralleri çıkartan madenlerin denetimi hakkında belgesel…

Utanç İmparatorluğu: Kore’de Samsung yarı iletken fabrikasında kansere neden olan çalışma koşullarını anlatan belgesel.

Sınırların Ötesine Geçmek: Apple’ın taşeronu olan Foxconn’da herkesi şok eden 13 kişinin çatıdan atlayarak intihar etmesi olayının tek sağ kalanı Tian Yu’nun konuşmaya karar vermesi ve bilinmeyenleri anlatmasının belgeseli.     

Apple’ın Tutulmayan Sözleri: BBC Belgesel ekibi Çin’de iPhone 6’nın üretimi sırasında işçilerin hangi koşullar altında çalıştırıldığını gizli kamera ile çekiyor. Endüstrinin ihtiyacı olan kalayı çıkartmak için çalıştırılan çocuklar ve yasa dışı üretimi belgelemek için İkmal treniyle Endonezya’ya yapılan seyahat…

Festival aynı anda dört şehirde birden Diyarbakır, İzmir, Ankara ve İstanbul’da yapılıyor. Sonra da diğer şehirleri gezecek.

***

Milan Kundera’dan Diktatörler sıyrık olur!

Praglı yazar Milan Kundera’nın Can yayınlarından çıkan yeni kitabı “Kayıtsızlık Şenliği” neşeli cümlelerle akıp gidiyor. Düşük bel ve kısa tişört modasıyla birlikte ortaya çıkan “göbek deliği” üzerine analizlerle başlayan roman, doğal(!) olarak siyasetin abide isimlerine varıyor.

Kitabın “Stalin’in değeri bilinmemiş şefkati” bölümündeki şu satırların altı kendiliğinden çiziliverdi:

“Stalin, dünyanın en güçlü devlet adamıydı ve bunu biliyordu. Bütün krallar ve başkanlar arasında, küstahça hesaplanmış büyük siyasi hareketlerin ciddiyetini iplemeyecek tek kişi olduğunu, tamamen kişisel, keyfi, mantıksız, fevkalade acayip, harikulade saçma bir karar almaya cüret edecek tek kişi olduğunu bilmekten muzipçe bir zevk alıyordu.”