“Efendiler, size ede’biatçı değil, edebiyatçı olamazsınız dedim!” diyen biri yoksa da, kültürel iktidar oluşturamamaktan pek mustarip bazı yeni seçkinlere lisan-ı münasiple biri söylemeli bunu. Gerçi kim anlar kim dinler denilecek zamanlardayız, muhterem zevat yerin kulağıyla gönül kulağını da karıştırmış durumda. Ee bu kadar tarikata, gruba ayrı ayrı dert anlatmak kolay değil! Ne dediniz hocam duyamadım! […]

100 Elitist: 3 Ede’biat değil edebiyat!

“Efendiler, size ede’biatçı değil, edebiyatçı olamazsınız dedim!” diyen biri yoksa da, kültürel iktidar oluşturamamaktan pek mustarip bazı yeni seçkinlere lisan-ı münasiple biri söylemeli bunu. Gerçi kim anlar kim dinler denilecek zamanlardayız, muhterem zevat yerin kulağıyla gönül kulağını da karıştırmış durumda. Ee bu kadar tarikata, gruba ayrı ayrı dert anlatmak kolay değil! Ne dediniz hocam duyamadım! Yok muhterem size değil sözüm!

Bu elit mevzuu beni pek sardı sarmasına da umarım sizi sıkmıyordur! Zira kimselerin adlarını hatırlamadığı edebiyatçılara kadar uzanmak, geçen defa da dediğim gibi 100’ün 200’ün hesabını yapmadan yazmak istiyorum, ki bu biraz da kazmak, yani kazı çalışması yapmak sayılır. Eh borç da 1000’i aşmış olduğuna göre, pilavdan dönenin de kaşığı kırılsın diyerek, gerçi pilavla eliti aynı yazıda anmak biraz köylülük oluyor, öte yandan atasözü de yerini bulmuyor ama, açalım elit borsasını.

Çok yazan çok unutur. Bu kez de öyle oldu, bir dahakine de öyle olacak. Biz unuttuk ama belli ki elitler unutulmayacak!

Ahmet Rasim: İstanbul deyince ilk akla gelen yazar. Anektodları, fıkraları, mizahıyla tatlı dilli bir eski İstanbul eliti.

Abdülhak Hamit Tarhan: Hakkaten elit kavramının hakkını veren bir tek şair varsa o da ‘şair-i azam’ Abdülhak Hamit olmalı. Tepeden tırnağa elit!

Ahmet Haşim: O olmasa şiirimizde gün batmaz, gece olmazdı! Yahya Kemal’in ‘Arap’ diye aşağıladığı, tam bir ‘aura’ şairi. Bağdat eliti.

Ali Yüce: Hatay doğumlu öğretmen şair. Güçlü yergi şiirleri yazdı: “Ekmek her şeyden uludur” dedi. Kadri bilinmemiş elitlerden.

Ali Püsküllüoğlu: İkinci Yeni’yle başlayıp, “Uzun Atlar Denizi”, toplumcu yalın bir şiirle sürdüren şair, sözlükçü, eski TDK elitlerinden.

Ahmet Necdet: Yergici şiirlerin yer aldığı Uzuneşek, daha sonra da Ne Çok Enkaz kitapları ve çevirileriyle hatırlanacak. Papyonlu profesör elit.

Abbas Sayar: Galiba hep Yılkı Atı romanıyla akla geldiği için hayli üzülürmüş, Şükrü Erbaş’ın ‘Abbas Emmi’si, çok anısı var, Yozgatlı elit.
…Şimdi tekrar yazının başına, hatta başlığına dönersek, karşılaştığımız sorun daha iyi anlaşılır. Belki de fazlasıyla açık yazdım: Ede’biat değil edebiyat! Muhteremler her alanda olduğu gibi kültür, sanat, edebiyat alanında da ‘biat’ istiyor! Devletin radyo televizyonu TRT’yi, özel televizyonların hemen hepsini, gazetelerin de nerdeyse hepsini sayılır, evet parayla, güçle, iktidar olma, hatta artık hükümet de değil devletin kendisi olma hüneriyle ele geçirdiler. Bırakın solu, sosyalistleri, Atatürkçüleri, Kemalistleri, ‘aslan sosyal demokratlar’ı, hatta, hala kaldı mı bilmiyorum, liberalleri bile düşman görmeyi, kendi içlerindeki hafif eleştirel takılanları bile, muhalif görüp cezalandırıyorlar. “Karar” gazetesinin ilan alamama isyanını hatırlayın! Farklılığa tahammülleri olmadığı için, ne gerek var zaten, biz kırk kişiyiz birbirimizi biliriz, kültür edebiyat da öyle olsun istiyorlar. Herkes birbirine benzeyince ellerine ne geçecekse? Çatlak ses çıkmayacak zahir, kafalar karışmayacak, cumhur yedi uyurlar gibi 100 yıl daha uyuyacak, kimse karşı çıkmayacak, tartışma, eleştiri hak getire, zaten sanatın da gayesi belli, birlik beraberlik içinde her şey yerli ve milli, sonra da gelsin niye bizden dünya çapında…filan filan!

Başaran: Soyadıyla tanınan Köy Enstitülü şair Mehmet Başaran. Trakya ovasının güneşi gibi aydınlık, çakır bir şiir yazdı. Trakyalı elit.

Burhan Arpad: Alman edebiyatından yaptığı çevirilerle unutulmaz bir ad. Günlükleri, romanları, oyunları da var. Babıali eliti.

Bahattin Özkişi: 47 yaşında dünyadan ayrılmış, Göç Zamanı adlı öykü kitabıyla tanınan, Tanpınar’ın da çok desteklediği yazar. Unutulmuş elit.

Bahattin Karakoç: Abdurrahim Karakoç’un ağabeyi. “Edebiyatın beyaz kartalı” olarak da ünlenen popüler şair. Muhafazakar elitlerden.

Berin Taşan: Çocukken okuduğum şiirlerini çok sevmiştim. Cemal Süreya da ‘taptaze’ bulur şiirlerini. Hukukçu elitlerimizdendi.

Bülent Ecevit: Memleketin sol diye gördüğü tek başbakan. Çeviriler de yaptı, şiirler de yazdı. Şiir anlayışı modern. Demokratik sol elit.

Burhan Günel: Ankaralı romancı, dergici. 12 Eylül öncesi askerdi, yüzbaşı diye hatırlıyorum. Kemalist elitlerden.

Bilgin Adalı: Şiirler yazdı, daha çok çocuk edebiyatı alanındaki verimleriyle tanındı, uyarlamalar yaptı. Reklam yazarı elitlerden.
…Elit ya da Türkçesiyle seçkin diye yazarlara, kültür insanlarına çatmak, onları ayıplamak, bundan da Cumhuriyeti sorumlu tutmak, bunların dile, kültüre, ülkeye zarar verdiklerini iddia etmek, ve sanki çok berbat edebiyat ürünleri, feci şiirler varmış gibi suçlamak, hiç kuşkusuz kültür edebiyatla ilgili olmaktan çok ideolojik bir durumdur. Onları Batılı ya da Batıcı olarak görmek de zaten bir tür suçlu olduklarını söylemektir. Neredeyse onları sömürgecilerle eş tutmaktır. Oysa Cumhuriyet elitleri diye, en tepeden başlayarak topyekün bir saldırıya maruz bırakılan kültür insanları, romancılar, öykücüler, şairler, sömürgeciliğe de, bağımlılığa da, emperyalizme, faşizme, kapitalizme de en çok karşı çıkan ve çok büyük bölümü solda yer alan değerlerdir. Yani yazmayı ede’biat olarak değil edebiyat olarak gören, okuyan, yazan kişilerdir. Onların ortak bir şiarı varsa, o da biat etmemektir. Biat etmedikleri için bugün edebiyatçı olarak anılmakta, değerlendirilmekte, gündeme gelmekte ve okunmaktadırlar.

Biat edene de edebiyatçı denmez zaten! Mürit denir en fazla! Bugün var yarın yoklardan yani! Haksızlık etmeyelim, belki de derdimiz ortak değildir, onlar edebiyatı biat olarak görmektedirler. Öyleyse sanki edebiyatın onurunu kurtarmak bize kalmış gibi onlara da fazla yüklenmeyelim. En çok direnenler elbette her zaman edebiyatçılar, şairler olacaktır. Sinemacıların, tiyatrocuların, müzik insanlarının işi daha zor. Tamam ‘kurtuluş yok tek başına’ ama, yazı ve şiir, nihayetinde kişisel eylemlerdir ve insan sözünü ulaştırmanın bir yolunu her zaman bulur. Sinema, tiyatro için aynı şeyi söylemek zordur. O nedenle Tanrı onlara binkaplan gücü gibi binşair direnci versin!