100 yıl önce 100 yıl sonra
Cumhuriyetimizin kurucu lideri Mustafa Kemal, daha gençlik yıllarında ülkesini çağdaş uygarlık düzeyine kavuşturma hedefini benimsemişti.
29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet’in ilanını coşkuyla kutlayan toplumumuz, 100 yıl sonra bugün aynı coşkuyu duyamıyor ne yazık ki. Devlet aygıtını eline geçiren gerici zihniyetin ayrıştırdığı toplumun bir bölümü Cumhuriyet’in getirdiği değerlerden hızla uzaklaşıp, dini kuralların egemen olacağı bir devlet özlemi içinde yaşarken, büyük bir bölümü Cumhuriyet’e sahip çıkmak için sokaklarda olacak bugün. AKP hükümeti, Filistin halkı üzerindeki zulmü gerekçe göstererek, 100. Yıl kutlamalarını geçiştirmeye çalışadursun, CHP’li başkanların yönettiği yerel yönetimler yoğun programlarla kutluyor bu önemli günü. Sanatçılar da bu kutlamalarda etkin bir rol üstleniyor. Kitaplarıyla, filmleriyle, oyunlarıyla şarkılarıyla… Geçen akşam Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde gerçekleşen Alexey Botvinov - Burhan Öcal ikilisinin konseri, bu akşamki “100. Yılında Cumhuriyet Bayramı Konseri”, Salı akşamı “100 Yılın Türküleri” bunlardan bir kaçı. Yerel yönetimler etkin bir rol üstleniyor 100. Yıl kutlamalarında. Bu etkinliklerden söz etmek istiyorum bugün. Ama, önce 100 yıl öncesine gidelim…
Cumhuriyetimizin kurucu lideri Mustafa Kemal, daha gençlik yıllarında ülkesini çağdaş uygarlık düzeyine kavuşturma hedefini benimsemişti. Cumhuriyet’in kuruluşu ile birlikte, geleneksel kültür değerlerimizi yadsımayan ama Batı’nın değerlerini ülkemize kazandırma gayreti ile yola çıktı. Cumhuriyet kadroları içinde sanata değer veren aydınlar çoğunluktaydı. Hasan Ali Yücel ve Tonguç gibi eğitimciler Köy Enstitüleri gibi dünyaya örnek olan bir projeyi hayata geçirdiler. Sanat bu projenin temel taşlarından biriydi. Halkevleri, her ne kadar resmi ideolojinin kitlelere benimsetilmesi için kurulmuş bir parti aygıtı olarak çalışsa da, orada da sanat başroldeydi. Yıllar içinde nice sanatçı yetişti Halkevlerinden.
Yeri gelmişken, önemli bir kitabı okurlarımıza tanıtayım. Cumhuriyet Yayınları’ndan çıkan “100. Yılında Cumhuriyetin Sanatı” adlı kitapta Cumhuriyet’in Tiyatrosunu yazan Ayşegül Yüksel, Halkevleri’ne ilişkin şunları söylüyor: “1932-1951 yılları arasında yaklaşık 60 Halkevi’nde 1220’ye yakın tiyatro yapımı sergilenmiş ve Anadolu’nun pek çok yöresindeki Türk seyircisi, yerli ve yabancı 350 yazarın oyunuyla tanışmıştı. Özlenen, Anadolu’nun kendi sanatçısını ve kendi seyircisini kendi öz kaynaklarından beslenerek yetiştirmesiydi (Nurhan Karadağ, 1998). Halkevleri, bu bağlamda amatör tiyatroculuğun ve tiyatronun ülke düzeyinde yaygınlaşmasında önemli rol oynamıştır. Köy seyirlik oyunlarının derlenmesi, kukla, Karagöz ve ortaoyunu çalışmaları da bu dönemin Halkevleri etkinlikleri arasında yer alır”.
Sanat kurumlarına ve sanatçıya destek
Cumhuriyet’in temelinin kültür olduğuna inanan Atatürk, Avrupa ülkelerinde ve Rusya’da sanatın ulaştığı düzeyin farkındaydı ve kısa süre içinde toplumumuzun çağdaş sanat kurumları ile buluşmasını sağladı. Cumhuriyet öncesi sanat kurumlarının, örneğin Darülbedayi’nin çağdaş bir anlayışla yönetilmesi için Muhsin Ertuğrul’u bu kurumun başına getirdi. Nazi Almanya’sını terk eden değerli bilim ve sanat insanlarını ülkemize davet ederek, Devlet Konservatuvarı, Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi gibi kurumların sağlam temeller üzerinde kurulmasını sağladı.
Cumhuriyet’in ilanından bir yıl sonra, Osmanlı’nın kurduğu ‘Sanayi-i Nefise Mekteb-i Ali’ ‘Güzel Sanatlar Akademisi’ne dönüştürülür. A. Cellal Binzet, aynı yıl içinde ‘Yeni Resim Cemiyeti’nin kurularak, 115 resimden oluşan ilk sergisini açtığını, tabloların çoğunun Maarif Vekaleti tarafından satın alındığını yazıyor ‘Cumhuriyet’in 100. Yılında Resim ve Heykel’ başlıklı yazısında. Dönemin ekonomik koşulları göz önüne alınırsa, azımsanmayacak bir destek. 1926 yılında açılan Gazi Eğitim Enstitüsü’nde yetişen resim ve müzik öğretmenleri ülkenin dört bir yanındaki okullarda görev alır. Avrupa’dan davet edilen sanatçıların bir kısmı Güzel Sanatlar Akademisi’nde ve Devlet Konservatuvarı’nda görevlendirilirken, bir kısmına heykeller ısmarlanır. Sanatımızı dünyaya tanıtmak adına da önemli bir adım atılır. Cumhuriyet henüz üç yaşındayken, Cumhuriyet’in başardıklarını ve hedeflerini dünyaya tanıtmak üzere yola çıkarak Avrupa limanlarını dolaşan Karadeniz gemisinde yazarlar, çevirmenler, öğretmenler, gazeteciler, iş insanları ile birlikte ressamlar da vardır. Gemide, onların yapıtlarını dünyaya tanıtan bir sergi de yer almıştır. Sanatçılar yurt dışına gönderilerek, eğitimlerini geliştirmeleri sağlanır.
Müzik alanında da benzer atılımlar yapılır. Yerel türkülerin derlenmesinden ilk Türk opera eserinin ısmarlanmasına, çağdaş besteciler yetiştirilmesine uzanan heyecan verici bir süreç… Evin İlyasoğlu, 1934 yılında dönemin Milli Eğitim Bakanının çağrısıyla dönemin tüm müzik yetkilileri ile bir çalışma gerçekleştirildiğini anlatıyor: “Bütün okullarda evrensel müzik uygulanmasını, yorumcu ve bestecilerin yetiştirilmesini ve sanatçıların devlet tarafından korunmasını içeren kararlar alınır”. O dönem çıkartılan ‘Harika Çocuklar Yasası’ ile yetenekli çocukların yurt dışında eğitim almaları sağlanır. Suna Kan’ların, İdil Biret’lerin yetişmesi Cumhuriyet’in öngörülü sanat politikasının sonucu değil de nedir?
Sinema alanı, Atatürk’ün çok önem verdiği bir alan olmasına karşın, görece az destek görmüştür. Belki de bunda Muhsin Ertuğrul’un payı olabilir. Darülbedayi’de yaptığı oyunları sinemaya taşımakla işe başlayan Ertuğrul, sinema dünyasındaki gelişmelerin uzağında kalır. Tiyatroda olduğu gibi sinemada Türk kadınının sahnede ve perdede rol alabilmesi dönemin en önemli atılımı olur. Burçak Evren, Cumhuriyet’in kitabında şöyle anlatıyor:
Geldik bugüne
Cumhuriyet’in ilk dönemindeki sanat politikası ‘tek parti’ yönetiminin propagandist beklentileri açısından eleştirilebilir elbette, ama bu beklentilerin o günlerde dünyada egemen olan faşist politikalarla kıyaslandığında oldukça demokrat olduğunu söylemek yanlış olmaz. Hele bugünle kıyaslandığında… 100. Yılında devletin sanata yaklaşımının örneklerine bir bakalım: Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’nca İstanbul’da Taksim Meydanı’nda açılan “Mazi’den Ati’ye Türkiye Yüzyılı”nda sergisi hangi amaca hizmet ediyor diye merak etmiyorsunuz herhalde. Bir de “Erdoğan’ın hayalleri ve bu hayallerin gerçekleşme biçimini canlandıran” bir sergi açılmış Üsküdar Meydanı’nda (görmedim, Ahmet Hakan’ın yalancısıyım). Bu arada Gezi Parkı da unutulmamış. “Türkiye Yüzyılı”nın mesajlarını içeriyormuş bu sergi de!
Yaz boyunca konserleri ve gençlik festivallerini yasaklayan AKP hükümeti, ‘Komünistlik yapılacaksa biz yaparız’ söylencesini anımsatan bir festivaller zinciri düzenledi; “Kültür Yolu Festivalleri” başlığı altında. Dokuz ilin ardından bugün İzmir’de 10’uncusu, “Efes Kültür Yolu Festivali” başlıyor. Adından yola çıkarak Anadolu’nun kültürel zenginliğini, çeşitliliğini yansıtan bir festival zannediyorsanız, yanılırsınız… 1920’lerden Günümüze Kadın Kıyafetleri sergisi, Ali Congun, Okan Cabalar ve Large L stand up gösterileri, ‘Saraylar’dan İzmir’e bir Tatlı Şerbet Sunumu’ndan ‘Yeme de Geç’e gastronomi alanında çeşitli etkinliklerin (Hakkını yemeyelim: ‘Latife Hanım’ın Mutfağı’ndan Gazi Mustafa Kemal’in Damağına İzmir Sofrası’ da var) yanı sıra, ‘Bir Hayalin İnşası’ dijital sergisi, Ebru mapping performansı, Aşık Veysel temalı Güncel Sanat Proje Yarışması ve “Uzak Yakın” adlı bir çağdaş sanat sergisi de var. Tabi, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Devlet Tiyatroları, İzmir Devlet Senfoni Orkestrası, Devlet Opera ve Balesi etkinlikleri de yer alıyor programda. Cumhuriyetimizin 100. Yılında devletin gerçekleştirdiği etkinlik böyle mi olmalıydı? Cumhuriyet’in yetiştirdiği büyük sanatçıların yer almadığı bu festival yasak savmadan başka bir şey değil…
Cumhuriyetimizin 100. Yılında yerel yönetimlerimizin düzenlediği konserlerin gençleri meydanlara çekeceğinden kuşku yok, ama bunların yanı sıra sanat alanında kalıcı şeyler de bekliyor insan. Yeni mekânları mesela... İstanbul, İzmir, Eskişehir Büyükşehir Belediyeleri dışında, kentlerine yeni sanat mekânları kazandıran başka belediyeler var mıdır, bilemiyorum. Yayın alanında da bu belediyeler başı çekiyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları “Bu Memleket Bizim” adıyla görkemli bir sahne gösterisi düzenledi. İzmir Şehir Tiyatroları “Benim Naçiz Vücudum”la Atatürk’ü anmayı ihmal etmedi. Nâzım Hikmet’in “Yolcu”su ise yolda…
Nâzım’dan söz açmışken, bugün İstanbul’da açılan ‘Yaşasın Cumhuriyet’ temalı TÜYAP 40. Kitap Fuarı’nı ve İzmir’de Büyükşehir’in düzenlediği 2. Kitap Fuarını anımsatmak isterim. Yalnızca edebiyat değil, diğer sanat alanlarında da 100. Yıl’a yakışan çok sayıda etkinlik gerçekleşiyor. İstanbul’da bugün açılacak olan Türkiye İş Bankası Resim ve Heykel Müzesi, Ankara’da devam eden ‘Engelsiz Film Festivali’, İstanbul’da devam eden ‘Uluslararası Tiyatro Festivali’ ve ‘Uluslararası Kukla Festivali’, önümüzdeki hafta başlayacak olan ‘Bodrum Uluslararası Tiyatro Festivali’ ve ‘Ankara Uluslararası Film Festivali’ hemen akla gelenler. Sahne ve gösteri sanatları alanında büyük bütçeli işlere imza atan özel sektör kuruluşlarını da kutlamak isterim. Çolpan İlhan & Sadri Alışık Tiyatrosu, Piu Entertainment, Zorlu PSM işbirliği ile sahnelenen “1923 Müzikali”ni ilk fırsatta izlemek istiyorum. Sinema alanı da kayıtsız kalmadı ‘100. Yıl’a. “Zübeyde, Analar ve Oğullar”ın ardından şimdi de ”Son Akşam Yemeği” gösterime girdi. Disney yapımı “Atatürk”ü ise bu akşam Fox’da izleyeceğiz. Varsın devlet 100. Yılı sessizce geçirmeye çalışsın, biz Cumhuriyet’in 100. Yılını en coşkulu biçimde kutlayacağız… Sanatın ışığını rehber edinerek.