Nurcan Gökdemir

nurcangokdemir@birgun.net

Anayasa tartışması “Erdoğan’ın sonsuz iktidara sahip olma arayışı mı?” Sorusunu akıllara getirdi. Mevcut muhalefet bunu engelleyecek durumda değil. Halkın kendi kaderine el koymaktan başka çaresi yok.

100. Yılda Anayasa arayışları: Taç kime isteniyor?
İktidar kutlamaları iptal etse de halk Cumhuriyet’e sahip çıktı. (Fotoğraf: Depo Photos)

“Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözleriyle çerçevesi çizilen Cumhuriyet, aradan geçen 100 yılın sonunda darbeler ile sağ iktidarların bilinçli politikaları ile başlangıç noktasının çok uzağına savruldu. 1980 faşist askeri darbesinin yol temizliğini yapmasından sonra yönetime gelen AKP iktidarı, bu içeriği Cumhuriyet tanımı ile taban tabana zıt politikaları ile daha da bozdu. Bunu çoğunlukla Anayasa değişiklikleri ile son yıllarda ise hukuku aşan yetki kullanımı ile yaptı. Milletin elinden alınan iktidar gücü, Meclis’teki çoğunluk eliyle halkın çıkarlarına aykırı bir şekilde kullanıldı.

ÖNCE ERDOĞAN’A SİYASET YOLU AÇILDI

Recep Tayyip Erdoğan’ın “12 Eylül yönetiminin ülkemizin kalbine sapladığı en büyük hançer” dediği 1982 Darbe Anayasası, AKP iktidarları döneminde 23 kez değiştirildi. AKP iktidarları öncesi beş kez değişikliğe uğrayan 1982 Anayasası AKP iktidara geldikten 1.5 ay sonra altıncı kez değiştirildi. AKP bugüne kadar, Anayasa’yı özüne dokunmadan iktidarını tahkim etme, politik çıkar sağlama amacıyla tam 23 kez değiştirdi. İlk adım Erdoğan’a siyaset yolunu açmak için atıldı, sonrakiler de yeniden seçilmesi, gücünü artırması, son olarak da tek adamlığını kurumsallaştırmak için hayata geçirildi.

Siyasi yasaklı olduğu için milletvekili seçilemeyen Erdoğan’a önce parlamento sonra da Başbakanlık yolunu açan ilk değişiklik, dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın desteği ile hayata geçti.

2007 yılında dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in vetosunun ardından halkoyuna sunulan ve yüzde 68.95 ile kabul edilen bir başka değişiklik daha yapıldı. Cumhurbaşkanının Meclis yerine halk tarafından seçilmesinin yolu açıldı, bir kişinin iki kez Cumhurbaşkanı seçilmesine olanak sağlandı. Böylelikle Erdoğan’ın bugüne kadar süren “tek adam” iktidarının temel taşları döşendi.

Anayasa değişiklikleri bundan sonra da iktidarın tahkimatına katkı verecek temel hareket noktası etrafında şekillendi. AKP tabanının yanı sıra “Demokrasiyi kurumlaştırma, darbe ile hesaplaşma”nın AKP tarafından yapılacağına inandıklarını söyleyen bazı liberal çevrelerin de desteğiyle halk egemenliğine dayalı Cumhuriyet rejiminin temel ilkelerine aykırı uygulamalar birbiri ardına hayata geçti.

RAKİPLER BİR BİR BERTARAF EDİLDİ

Rejim şekillenirken en üst hukuki metin olan Anayasa, iktidarın kendisine karşı olan siyasetçilerin cezalandırılmasının da aracı oldu. 2016’da  CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu kendi partisini de hedef alan değişikliklere yol verdi, milletvekili dokunulmazlığını kaldırılmasına ilişkin değişikliği onayladı. Erdoğan’ın kendisine en büyük engellerden biri olarak gördüğü başta Selahattin Demirtaş olmak üzere çok sayıda Kürt siyasetçi ile birlikte CHP milletvekili Enis Berberoğlu da cezaevine konuldu. Berberoğlu bir süre sonra cezaevinden çıktı ancak Erdoğan’a “Seni başkan yaptırmayacağım” diyen Demirtaş ve diğer Kürt siyasetçiler halen cezaevinde tutuluyor.

ERDOĞAN TİPİ CUMHURBAŞKANLIĞI

Erdoğan, bir tür saltanata dönüşen Başkanlık rejiminin önünde en büyük engel olarak gördüğü siyasetçileri bertaraf ettikten sonra istediği rejimi hukukilik makyajı ile örtecek en büyük adımını attı. 

2017’de yüzde 51.41 oyla kıl payı kabul edilen Anayasa değişikliği ile parlamenter sistemden Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçildi. Başbakanlık lağvedildi, yürütme yetkisi tek kişiye, Erdoğan’a verildi. Neredeyse sınırsız yetkilerle donatılan Erdoğan’ın görevdeyken işlediği suçlardan dolayı yargılanması da güçleştirildi. Tam yetkili ve sorumsuz bir makam oluştu.

 Olağanüstü hal ilan etme yetkisi ile donatıldı, kanun yerine geçen kararnamelerle ülkeyi yönetmesinin önü açıldı.

Ancak tüm bunlar Erdoğan’a yetmedi, cılız seslerle de olsa bulunduğu konumun demokrasiye, hukuka aykırılığı ile ilgili görüşler dillendirildi. Kararname yetkisi sorgulandı, gücü tek başına kullanması eleştirildi.

Buna dahi tahammülü olmayan Erdoğan, iktidarının 21’inci, 12 Eylül askeri darbesinin 43’üncü yılında bir kez daha “Sivil Anayasa” çağrısı yaptı.

Yeni rejimin eksik olan ayaklarını kurumsallaştırma arayışı içerdiği kuşkusuz olan bu değişiklik hazırlıkları için görevlendirilen Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum “Bu kez olsun tam olsun” diyerek niyetlerini ifade etti.

“Tam olacak olan ne?” sorusunun yanıtını bulmak için geçmiş deneyimler yol gösterici. Erdoğan ve AKP sayısız kez elinde fırsat bulunmasına karşın dillerinden düşürmedikleri “Sivil Anayasa” için adım atmadı. Değişiklikler, bir kez daha altını çizmekte yarar var, Erdoğan tipi rejimin tahkimi, kurumsallaşması ve yoluna devamını sağlamak için yapıldı.

Erdoğan da TBMM’nin yeni yasama yılını açarken yaptığı konuşmada, hedefi gösterdi:  “Türkiye Yüzyılı’nı sivil anayasa ile taçlandırmak”, “Yönetim sistemi tartışmalarını ilanihaye sona erdirmek”…

Bu sözlerden sonra “Taç aslında kime isteniyor?”, “İlanihaye sona erecek sistem tartışmaları,  Erdoğan’ın tüm demokratik kurallara aykırı kesin bir dokunulmazlığa ve sonsuz iktidara sahip olma arayışının mı ifadesi?” soruları akla geliyor. İktidar yerel seçimlerde istediği sonuca ulaşırsa “Tam olsun” dedikleri yeni rejimin gerektirdiği değişikliği de içeren Anayasa teklifi ülke gündemine gelebilir, şimdilik hazırlıklar ağır aksak ilerliyor.

Arayış buysa bunu engelleyecek olanın mevcut sistem içi muhalefet olmadığı ortada. İktidarın tüm engellemelerine karşın Cumhuriyet’in ilanının 100’üncü yılını sivil inisiyatifle şölene dönüştüren, tüm sorgulamalarını bir yana bırakarak sokaklara dökülenler, ancak buna “Dur” diyebilir. Bu iradenin, bu gücün olduğu daha önce de test edildi, bugün de görülüyor. Geniş halk kesimlerinin kendi kaderine el koymak dışında bir seçeneği olmadığı tartışılmaz…