Kaçıncı yıldönümünü icra ettiğimizi aritmetik olarak hesaplayabiliyoruz. İki bin sekizden, bin dokuz yüz sekseni çıkartınca ne kalıyor?...

Kaçıncı yıldönümünü icra ettiğimizi aritmetik olarak hesaplayabiliyoruz. İki bin sekizden, bin dokuz yüz sekseni çıkartınca ne kalıyor?

Yirmi sekiz!

12 Eylül askeri darbesinin 28. yılını yaşıyoruz.

Darbenin lideri Kenan Evren, (artık biraz isteksizce de olsa) hâlâ 12 Eylül’ün gerekçelerini anlatıyor.

Bartın’a bağlı Kurucaşile’de 12 Eylül 2008 Cuma günü lise son sınıf öğrencisi Eda Aytan ve lise 3  öğrencisi kardeşi Aytek’e “bugün de 12 Eylül” dedim, hayretle yüzüme baktılar:

-11 Eylül günü ikiz kulelere terör saldırısı yapıldı da, 12 Eylül’de n’oldu ki?

-Yavrum 12 Eylül’de Türkiye’de demokrasiye hafif bir saldırı olmuştu, TBMM dağıtıldı, siyasi partiler kapatıldı.

-Valla onu bilmiyoruz.

•••

Söz 12 Eylül’e ve askeri darbelere gelince eleştirilerin sivri ucu askerlere dönüyor. Bunların en başında da doğal olarak darbe uygulaması sırasında genelkurmay başkanı makamında bulunan Kenan Evren geliyor.

Her konuşan bir “sır” açıklayınca okkanın altına doğrudan Kenan Paşa gidiyor.

O yılların 2. Ordu Komutanı Orgeneral Bedrettin Demirel 1988’de Milliyet’ten Yener Süsoy’a “12 Eylül’ü aslında bir yıl önce yapacaktık” demişti:

-Ama olgunlaşmasını bekledik!

Bu “darbe olgunlaşma süreci” üzerine sayısız yazı kaleme alındı. Darbecilerin pusuda beklemeleri eleştirildi. Çünkü son bir yılda Nihat Erim, Gün Sazak ve Kemal Türkler gibi toplumun önde gelen isimleri vurularak öldürülmüşlerdi.

Geçtiğimiz mayıs ayında 12 Eylül’ün lideri Kenan Evren ile İzmir’deki evinde İZTV için uzunca bir söyleşi yaptım. Çekim bittikten sonra çay içerken Bedrettin Demirel’in yukarıdaki sözlerini hatırlatıp, “olgunlaşmanın” kendileri için ne ifade ettiğini sordum. Evren, “hah” dedi:

-Bedrettin Paşa bir an önce yapalım diyordu da ben engelliyordum! Onu söylemiş, kendisi öyle istiyordu!

•••

 Tabii bir de 12 Eylül dönemi gazeteciliğine bakmamız gerekiyor.

Darbe döneminde nasıl bir çizgi izledik?

Yakında İZTV ekranında izleyeceğimiz Zülfü Livaneli belgeselinin çekimleri sırasında kendisi o yılları şöyle hatırlıyordu:

-O dönemde Türk basını ve bazı yazarlar iğrenç işler yaptılar. Her sabah Avrupa baskılarını alıp anlı şanlı yazarların köşelerinde kendi isimlerimizi arıyorduk. O köşeler sıkıyönetim ihbar bülteni gibi çalışıyordu. Bu adamların kalemine düşmek insana yurdunu, ailesini, yaşamını kaybettirebiliyordu.

Livaneli böylesi bir çabaya örnek olarak da Melike Demirağ’ın Şanar Yurdatapan’ın, Selda’nın ve Cem Karaca’nın yaşadıklarını anlatıyordu.

Zülfü Livaneli’nin bir de önerisi vardı:

-Türkiye’de geriye dönük bir tartışma başlatılmalı, o dönemdeki köşe yazarından ve gazetelerinden bir antoloji yayınlanmalı. Darbeye karşı çıkan bilim insanlarını, sanatçıları, aydınları ihbar eden, iftirayı seçen yazarları ve yayın organları teşhir edilmeli.

Livaneli’nin fikrini benimseyen üniversite öğrencileri olduğunu ve yakın dönemde böylesi bir master tezi hazırlanacağının müjdesini verip yazıyı noktalayayım:

-12 Eylül’e selam olsun!