Enkaz altında kalan kızının elini saatlerce bırakmayan bir baba…“Gelecektiniz. İmdat istedi, soğuktan donarak öldü yavrum benim. Niye gelmediniz hiç biriniz?” diyen annenin gözyaşları. “Antakya yok, Hatay yok, devlet yok, terk edildik” diyen haykırış…

20 yıllık rant düzeni memleketin üzerine çöktü.

“Deprem neden politiktir?” tartışmaları yapılıyor yine, yanıt çok açık. Politiktir, çünkü söz konusu olan yaşam hakkıdır. Sosyal devlet-eğer olsaydı-yaşama hakkından kasten kimsenin yoksun bırakılamayacağını, yasaların doğal olmayan ölümlere karşı ve hayatı tehlikede olduğunda insanların korunmasını, özetle yaşamın sürdürülmesini güvence altına alır. Bizim ülkemizde ise devletin varlığı yaşamlarımız için bir güvence değil, bir tehdidin vücut bulmuş hali. Bir sosyal devletin ne yapması gerektiğini söyleyenler, uyaranlar “Günü geldiğinde tuttuğumuz defterleri açacağız” diye tehdit ediliyor.

Çocuklarımızı, arkadaşlarımızı, dostlarımızı, binlerce canı kaybettik biz. Tuttuğunuz defterlerle mi korkutacaksınız bizi? Korkutarak mı engelleyeceksiniz bu dayanışmayı? Soruyor, sorguluyor, açıklıyor insanlar ısrarla, kararlılıkla. Sorumlu kim, katil kim?

Katil, deprem değil memleketi beşli, onlu çetelerin ellerine bırakan o binalara, rezidanslara izin veren, kentsel dönüşüm adı altında kentleri toplu mezarlığa dönüştüren, her binanın onayının altında imzası olanlardır. Katil, halk için değil rant için yapılan, depremde yıkılan o yollar, köprüler, havaalanları ile memleketi bir avuç sömürücünün ellerine teslim edenlerdir. Katil, bir afette ilk dakikalardan itibaren orada olması gereken tüm kamu kurumlarını kapatan, özelleştiren, tasfiye edenlerdir. Katil, Diyanet İşleri Başkanlık Müşaviri’ni AFAD Başkan Yardımcısı olarak atayanlar, kamu kurumlarını liyakati olmayan isimlerle dolduranlardır. Katil, sağlığı, hastaneleri satılığa çıkardıkları, özelleştirdikleri için yıkıntılardan çıkabilen insanlara tedavi olacak hastaneler bırakmayanlardır.

Bu nedenler yüzünden kaybedilen hangi hayat doğal ölüm olabilir?

Halk cesaretle, inatla soruyor. Deprem vergileri nerede?1999 depremlerinin ardından bir defaya mahsus olarak getirilen ancak tam yirmi üç yıldır ödenen deprem vergisi. Yıllardır yapılan aramalara, sorulara rağmen deprem vergisinin izine hala rastlanmadı. Almaya gelince en küçük tüketim ürününden elektriğe, suya, iletişime yurdun en ücra köşesine kadar bir avuç zengin dışında herkesi kapsayan vergiyi adaletsizce alanlar, halka vermeye gelince bir anda üç maymunu oynuyor.

Yaşanılan deprem, yarattığı yıkım açısından 1999 depremleriyle benzer kodlar taşısa da daha büyük bir yıkımla karşı karşıyayız. Gözlerimizin önünde kaldırılmayan enkazlardan yükselen yardım çığlıklarını canlı canlı izleyerek kahroluyoruz. İktidarı, sermayesi, yandaş medyasıyla yirmi yılda yaratılan enkazın bir memleketin üzerine çöküşüne tanıklık ediyoruz.

Siyasetten arındırılmış bir yardım müfrezesi değiliz. Bu yaşatılan acının nedenlerinin politik olduğunu biliyoruz. Şimdi susma değil haykırmanın zamanı. Susarsak hala yardım ulaşmayan yerler acılarıyla baş başa bırakılacak. Susarsak binlerce insanın “terk edildik” duygusu herkesi kuşatacak. Susarsak her depremde aynı acıları tekrar yaşayacağız. Susarsak yaşamımız boyunca çalışarak bin bir güçlükle aldığımız, kirasını ödediğimiz o evler mezarımız olacak.

Birbirimizi yaşatmak için mücadele edenlerin ülkesi bizim ülkemiz. Hem mücadele edecek, susmayacak hem de dayanışmayı memleketin her yerinde örmeye devam edeceğiz. Biz halkız. Birbirimizin çaresiyiz.