Çocuk aklıyla hareket etme, çocuk gibi davranma gibi birçok ifade hepimizin belleğinde yer alır. Sosyoloji, psikoloji alanında çalışmalar yapmış çok sayıda bilim insanı bu ifadeleri duyduğumuzda görünen değil görünmeyene odaklanmamız gerektiğini söyler.

Akıllı çocuklar kurallara uyar, çocuk aklıyla hareket etmez denilerek yetişkinlerin, iktidarın, rejimin, yaptırım gücünü elinde bulunduranların kurallarına uymamız gerektiği dikte edilir. Aklımıza şekil vermemiz öğütlenir. Düşüncelerimizin onaylanması, eylemlerimizin ölçütleri, etik ve siyasetin ilkelerinin ne olması gerektiği, sistemin belirlediği sınırlara bağlı hale getirilir.

Çocuk aklıyla hareket etmemek inatçı olmamak, hayallerimizin peşine düşmemek, evrensel değerler için, haklarımız için mücadele etmemek, gücü elinde bulunduranlara boyun eğmek, itaat etmektir.

∗∗∗

Derin Mina o çocuk aklıyla 23 Nisan’da çok kısa bir an için İstanbul Valimiz oldu ve Taksim Meydanı’nda 1 Mayıs sorusuna “İzin veririm tabii ki” dedi.

Soruyu o çocuk aklıyla işçilerin, emekçilerin 1 Mayıs’ı Taksim’de kutlamasından daha doğal ne olabilir ki vurgusuyla, soruyu şaşkınlıkla ve o çocuk doğallığıyla cevapladı. O çocuk aklın karşısında, karşımızda ise iktidar aklı, patron aklı, sermayenin sözcülerinin aklı var.

∗∗∗

1921 yılında ilk Meclis çocuk işçiliğe karşı önemli bir adım atmıştı. Bölgesel İş Kanunu olan 151 Sayılı Ereğli Kanunu mecliste kabul edildi ve 18 yaşından küçük çocukların maden ocaklarında çalıştırılması yasaklandı.

Ancak mecliste bugün de olduğu gibi çocukların çalıştırılmasının yasaklanmasına karşı çıkan patron milletvekilleri de vardı. Bolu Milletvekili Şükrü Bey çocukların madenlerde çalıştırılmasını şu cümlelerle savunmuştu:

“Maden amelesi 12 yaşındaki evlatlarını beraber ocağa götürür ve küçükken öğretir. Çünkü maden ocaklarının içinde birtakım yerler vardır ki, oralara ancak bu çocuklar girebilir ve kazma ile düşürebilir. Bundan dolayı ocak sahipleri bu çocukları istihdam etmek mecburiyetindedir.”

O patron ve sermaye sözcüsü iktidarın aklında bugün hâlâ "İşçilerin, emekçilerin ve çocuklarının 'kaderi' nesilden nesile değişmez, değişmemelidir" düşüncesi var. Madende, tersanede, inşaatta yaşamları pahasına çocuk yaşlarından itibaren düşük ücretlerde, uzun saatler esnek çalışma koşullarında çalıştırılmak, iş cinayetlerinde yaşamını kaybetmek işin “fıtratında” vardır. O fıtrata milyonlar “rıza göstermeli, biat etmelidir.”

∗∗∗

O çocuk aklın karşısında müfredata ilişkin oluşturulan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” diyerek ortaya çıkan sermaye gruplarını, sivil toplum kuruluşu adı altında tarikat yapılarını, isimlerini bir araya getiren Maarif Platformu bileşenlerinin siyasal İslam aklıyla kurduğu cümleler ve açık niyetleri var.

Bu platform; yerli ve milli kendi modelimize uygun bir müfredat hazırlanırsa okulların birer ideoloji hapishanesi, öğretmenlerin batılı değerlerin gardiyanı, müfredatın sekülerizmin kutsal kitapları olmaktan kurtulacağını söylüyor.

Müfredatın referansını da tüm dünyayı işçiler, emekçiler için bir cehenneme çeviren ABD’nin 21. yüzyıl tasavvuru olan k12 yeterlikler/beceriler çerçevesinden aldıklarını açıklıyor. Müfredat değişimi ile birlikte karma eğitimin kaldırılmasının da gerektiğini, ancak bu adımın da yetmeyeceğini bir sonraki adımda da zorunlu eğitimin kaldırılmasının gerektiği piyasanın “çocuk işçilere” ihtiyacı olduğunu söylüyor.

O çocuk aklın karşısındaki sermaye, tarikat aklı, siyasal İslam rejimi aklı bize bir kez daha 1 Mayıs’ta Taksim’ i yasaklıyor.

O rejim aklının karşısında ise biz, Derin Mina’nın aklını, kalbini taşıyanlar 1 Mayıs’ta Taksim’deyiz.