İnsan olduğu yerden ne kadar memnunsa, ne kadar huzurluysa bulunduğu noktada o kadar az dönüp bakar geriye. Lakin, bir hayalet

İnsan olduğu yerden ne kadar memnunsa, ne kadar huzurluysa bulunduğu noktada o kadar az dönüp bakar geriye. Lakin, bir hayalet rahatsız edip durmasın sizi, geçmişten kalan bazı şeylerin şimdi olduğunuz yerle uyumsuzluğu şizofrenik bir hal yaratmasın, bulunduğunuz yerle kavgaya cesaretiniz olmadığından, her fırsatta geriye dönüp geçmişten kalanı, geçmişin hayaletini öldürmeye çalışırsınız o zaman.

Düşeni dile dolamak hoş değil ama, düştüğü yer memleketin en çok satan gazetelerinden birinin kocaman bir köşesi olunca ve o köşede eski tas eski hamam her şey aynen devam edince, Ertuğrul Özkök’e bir düzeltme göndermek şart oluyor. Geçen gün “Şahsi Facebook’umdan Portreler” başlığıyla, “Yanılmıyorsam” diye başlayarak kaleme aldığı köşe yazısında, güya AKP’nin tek parti diktatörlüğü kurmaya yöneldiğini ileri süren Nuray Mert’e saldıranları eleştirirken, devrimcileri “demokrasiden, hoşgörüden nasibini zerre kadar almamış insanlar” olarak ilan etti.

Nuray Mert’i hedef tahtasına oturtanlar sanki sosyalistler, devrimcilermiş gibi, hani ortada bir fırsat falan da yokken, çaktı yine devrimcilere. Memleketin ıskaladığı bütün baharlar için bir kez daha devrimcileri sorumlu ilan etti. Sosyalist ve devrimci cenahta kendisini ciddiye alan olmadığından, “varsın etsin” demek mümkün tabii, ancak Özkök’ün ikide bir geçmişine devrimci bir not düşme çabasını psikiyatrlara havale etmek de şart.

Yıllardır köşesinde, satır aralarında, kendi için bir tarih yaratmaya çalışıyor Özkök; gençliğinde devrimcilerle iç içe, Fransa’da Türkiyeli öğrenci örgütlenmesinin öncülerinden olduğunu ima ederek. Yalan ve sahte bir tarih.

O sahte tarihe yaslanmak, oradan sola ateş etmeyi daha kolay kılıyor. Ya da girişte söylediğim gibi, şimdi olduğu yerde huzur bulabilmek için, devrimcilerin yakınında bulunduğu yıllardan kalan hayaleti öldürmesi gerekiyor. Nasıl becerdiyse, şimdi Nuray Mert’e “karşı başlatılan akıl almaz maço saldırı” nedeniyle, 1968 yılının Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yaşanan öğrenci birliği seçimlerini anımsamış. Dönemin devrimci hareketinin ön saflarındaki bazı kişilerin “kim kimdir”ini çıkarmış ve “çok ilginç bir ‘Facebook’ çıkmış önüne”.

Facebook göndermesi bile, “devrimci hareketin ön saflarındakiler”le bir tanışlık, dostluk, arkadaşlık iması içeriyor. O tanışlarının “kim kimdir”ini çıkarırken, “Kim beyaz Aydınlıkçı, kim Dev-Yol’cu, kim Foko’cu” hepsi tek tek gözünün önüne gelmiş. Kimi Aydınlıkçılara “beyaz” sıfatını bugün iş güç çevreleri ve liberal ideoloji ile hemhal olmalarından mı yakıştırdı, bilemiyorum. Ama biliyorum ki, 78’lerin en kitlesel devrimci hareketi Dev-Yol 1968’de yoktu henüz. Öncülleri olsa da, kendisi yoktu. Özgür Ansiklopedi Vikipedi, pek çok yararı yanında, alim geçinen cahillerin cehaletlerini gizlemelerine de olanak sağlıyor. Baksaydı, orada Dev-Yol maddesinin ilk iki cümlesinin şu olduğunu okuyacaktı Özkök: “Devrimci Yol, Türkiye’nin 12 Eylül darbesi öncesi en militan ve kitlesel sosyalist hareketidir.

İlk sayısı 1 Mayıs 1977 yılında yayınlanan Devrimci Yol Dergisi aynı zamanda hareketin çıkış bildirgesidir.” Kendine sahte tarih yazma çabaları insana böyle maddi hatalar yaptırır, tabii umursarsanız! Dün türbanlı bir kadın, TEKEL işçisi eşine destek olmak için çocuklarıyla birlikte Ankara’ya geldiğini anlatıyordu televizyonda. “Okuldan aldım geldim. Çocuklar karne almayacak. Burada kalacağız” diyordu.

Çocuklarımızın geleceğinin şimdi Ankara’da şekillenmekte olduğunu anımsatarak hepimize. İki kez seslenme onuruna eriştim TEKEL işçilerine. İkisinde de “Biz buraya size güç vermeye değil, sizden güç almaya geldik” dedim. Ankara’ya akıyor şimdi işçiler. Yeni bir işçi baharını müjdelercesine… Bize güç vermekle kalmayacaklar, “işçi sınıfı bitti, ideolojiler öldü, tarihin sonu geldi” diyen sahte tarih yazıcılarını da utandıracaklar. Utanırlarsa belki cambazlar, uysa da uymasa da, sahte tarihlerine göndermelerle, her fırsatı devrimcilere saldırmak için kullanmayacaklar!