BM, İsrail’den yasa dışı yerleşimlerin faaliyetlerini durdurmasını istedi. Kararda, ABD’nin ‘çekimser’ kalması Filistin’i sevdiğinden değil. Filistin’de geciken çözümün radikal İslamcıları geliştireceğini endişe etmesinden

ABD ne İsrail karşıtıdır ne de Filistin yanlısı

BM Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarında yasadışı olarak sürdürdüğü tüm yerleşim faaliyetlerini durdurması yönündeki kararını önemli kılan ABD’nin tutumu oldu. BMGK’nin İsrail karşıtı buna benzer çok kararı var bilindiği gibi. Bunlardan biri 1979’da İsrail’i işgalci kabul eden karardır. Bu kararların hemen hepsinde ABD’nin oyu “hayır” oldu. 2011’de benzer bir tasarıyı veto etmişti, bilindiği gibi. Bu kez İsrail karşıtı bir kararda çekimser oy kullanması şaşırtıcı bulundu bu nedenle. Bir de söz konusu karara “evet deseydi ne olacaktı kim bilir? Çünkü ABD’nin bu “çekimser” oyu sayesinde karar BMGK’dan geçebildi.

ABD bu kez neden Çekimser kaldı?

1 İsrail- Filistin anlaşmazlığı artık bıktırıcı bir hal aldı. Uluslararası kurumların mesailerinin büyük bir çoğunluğu bu soruna ayrıldı. Ciddi bir tutum alınmamasının İsrail’e rahat hareket olanağı sağladığının, bunun da sorunun çözümünü geciktirdiğinin farkında ABD yönetimi.

2 Çözümün uzaması ABD’nin Arap ülkeleriyle ilişkilerini de etkileyen bir sonuca yol açtı. Arap ülkeleri vatandaşlarının yöneticilerine yaptığı Filistin yanlısı baskılar ABD’nin işbirlikçi Arap yönetimlerine her dediğini eskisi kadar kolay yaptıramaması tehlikesi taşıyor. Bu nedenle ABD İsrail’e açık destek vermekten çekindi.

3 Çok etkili olmamakla beraber kararın çekimer çıkmasında Başkan Obama’nın, başından beri Binyamin Netanyahu’dan hoşlanmamasının nedeni de var. Obama, kişisel olarak da (daha önce defalarca yasadışı olduğunu belirttiği) yerleşimlerle ilgili kişisel ağırlığını koymuş olabilir.

4 En önemli neden İsrail’in tutumu nedeniyle iki devletli çözümün gecikmesi. Bu Filistin’de bölünmüşlüğe yol açan bir durum. Söz konusu bölünmüşlük radikal İslamı besliyor. Filistin’in bu haliyle radikallik ğrettiğine inanıyor ABD ile Batı. Yerleşim birimleri konusunda ABD’nin “artık” harekete geçmesinin nedenlerinden belki de en önemlisi bu.

Sorun siyonist İsrail’in eşkiyalığından kaynaklanıyor elbette. 1967’deki Altı Gün Savaşları’ndan sonra ele geçirdiği toprakları kendi mülkü sayıp, oraya elli yıldır Yahudi nüfus aktarıyor. Söz konusu bölgelerde İsrail 140’dan fazla yerleşim yeri kurdu. 500 bin kişi yaşıyor buralarda. En çok yerleşim de Golan Tepeleri’nde. Tabii aktarılan nüfusun büyük çoğunluğunun son derece dindar Yahudilerden oluşması da ciddi bir tehlike oluşturuyor. Bunlardan en bilineni ‘Guş Emunim’adlı oluşumdur, El Halil bölgesine yerleştirilmişti. 1968’de. Bu hareket daha sonra çok daha önem kazanacak, liderleri olan Haham Yahuda Kook taraftarlarına Tevrat’ta emredilen topraklara yerleşilmesi çağrılarında bulunacaktır.

Şaron’la sayı arttı

İşgal edilmiş topraklara yerleşim İsrail için dini motifli bir devlet politikası. İsrail’de sol kabul edilen İşçi Partisi de, sağcı Likud Partisi de bu politikaları sürdürdü iktidarları döneminde. Daha sonra başbakanlık da yapacak olan Ariel Şaron, 1978’de Tarım Bakanı iken yerleşimci sayısını iki katına çıkarttı. Yerleşim birimlerinden biri adını taşıyan Ariel’dir. Şaron 2002’de Başbakan iken Batı Şeria’da bölgeyi ikiye bölen bir Utanç Duvarı da kurmuştur.

Mısır ile İsrail arasında ABD’nin katkılarıyla imzalanan Camp David Anlaşması uyarınca İsrail Sina Yarımadası’ndaki yerleşim alanlarını boşaltarak yönetimini Mısır’a devretti ama bu sorunun küçük bir kısmının “halliydi”. İşgal edilen Filistin topraklarında yerleşimler devam etti. Camp David Anlaşması’nı imzalayan (suikast sonucu öldürülmesinin nedenlerinden biri de budur) Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat sadece Mısır’a ait yerleri İsrail’in elinde almış ama anlaşmada Filistin’e ait topraklar söz konusu bile edilmemiştir.

İsrail’in hukuk tanımazlığının zirve yaptığı yıl Kudüs’ü başkent ilan ettiği yıl olan 1980’di. BMGK İsrail’in bu kararını da geçersiz ilan etmesine ragmen Kudüs’ün İsrail’in başkenti olması ciddi bir itirazla karşılaşmamıştır. İsrail kendi imzaladığı anlaşmalara bile uymadı. 1993’de Filistin’le imzaladığı, (Filistin’e kısmi özerklik tanıyan) anlaşmaya rağmen işgal edilmiş bölgelere yerleşim politikasından vaz geçmedi. Hatta 2001’de Filistin’e bıraktığı toprakları yeniden işgal etti. Aralarında Gazze Şeridi’nin de olduğu toprakları yani.

Filistin’le bir kez daha yapılmak üzere olan, İsrail’in de Batı Şeria’dan çekilmesini öngören anlaşma yerleşim poitikasının sürmesi nedeniyle gerçekleşmedi.

2003’de İsrail ile Filistin arasında barışın sağlanmasına yönelik bir anlaşma yapıldı. İsrail, Filistinlilerin şiddetti reddetmeleri karşılığında yerleşim politikasını durduracağını vaadetti. Ertesi yıl İsrail parlamentosu bu konudaki anlaşmayı onaylamasına ragmen, bazı İsrail devlet kurumlarının (iddiaya göre hükümetin onayı olmamasına rağmen) yasadışı yerleşimi sürdürdüğü ortaya çıktı.

İsrail’in yerleşim faalyetlerindeki tutarsızlıklarına en iyi örnek Gazze Şeridi’ndeki bazı yerleşim birimlerinden çekilirken Ma’ale Adumim bölgesinde 4 bine yakın konut inşa etmesi oldu.

Obama’nın tutumu

ABD Devlet Başkanı Barack Obama, İsrail’in yasadışı yerleşim faaliyetlerine ilişkin karşıtlığını, ülkesi adına bu konuda yapılan BMGK toplantılarında İsrail’e destek vermesine ragmen, her fırsatta dile getirdi. 2009’daki Mısır ziyaretinde bu konuda çok açık konuşmuş, İsrail’in yerleşim faaliyetlerini “meşru” görmediğini belirtmişti. Ama İsrail buna ragmen Batı Şeria’da yeni yerleşim yerleri oluturulmasına karar verdiğini duyurdu. İsrail’in yeni yerleşim planlarını açıklamak için seçtiği zamanlama da dikkat çekici oldu. Örneğin 2010’da Doğu Kudüs’te yeni konutlar inşa edeceğini ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden İsrail’i ziyaret ederken duyurdu.

ABD yönetimi İsrail’in uygulamalarını yasadışı olarak değerlendirmesine ragmen BMGK’da 2011’de aynı yönde alınan kararı veto etti. Bu ABD’deki Yahudi lobisinin Başkan ile yakın çalışma arkadaşlarını nasıl durdurabilecek güçte olduğunun onlarca kanıtından biri sayılmalı. İsrail, kendi aleyhine uluslararası alınan her karardan sonra gerginliği arttıracak adımlar atmaktan çekinmedi. UNESCO Filistin’i tam üye yaptıktan hemen sonra İsrail Doğu Kudüs’teki konut inşaatlarını hızlandırma kararı aldı örneğin.

Şimdi ne olacak?

İsrail elbette öfkeli. İlk adım olarak BM’ye verdiği paraları kesecek. BM’nin beş kuruluşuna 7.8 milyon dollar veriyordu İsrail. Bunu vermeyecek öncelikle. BM ile ilişkilerini keseceği yönünde açıklaması da oldu Binyamin Netanyahu’nun ama işi oraya kadar götürmesi pek olası görünmüyor.

BMGK kararlarının bağlayıcılığı yok ama buna ragmen İsrail bu karardan olumsuz etkilenebilir. Filistin’in Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde açtığı davalarda bu karar etkileyici olabilir. ABD’nin de ilk kez çekimser kalması nedeniyle bir çok BM üyesi ülke İsrail’e yaptırımlar uygulamada daha rahat hareket edebilirler. Örneğin İsrail mallarını, ürünlerini boykot daha da genişleyebilir. Her zaman destek duyduğu ABD ile Batı desteği daha da zorlaşabilir bu karar yüzünden. Ama sonuçta İsrail faaliyetlerini sürdürür, bu kararlarla ne işgali ne de yasadışı yerleşim politikasını durduracak değil. Çok önem vermis olmasına ragmen imajının da ne olacağına aldıracağı yok.

Trump gelince değişir mi?

Donadl Trump göreve başladığında BMGK kararına uygun davranmak zorunda değil. Dolayısıyla değişebilir ama ortada “değişecek” bir şey yok. Çünkü BMGK kararının ABD için bağlayıcılı yok. Trump ne derse desin İsrail söz konusu politikasını sürdürmeye devam edecek ayrıca.

Bu kararı tanımadığını eğer söylerse Trump, bu İsrail’e önem verdiğini gösterme fırsatı sağlayacak ona. Seçim propagandası sırasında sergilediği İslamofobik tutumundan sonradan vazgeçmek zorunda kalmasının (öyle olacak, evet), İsrail üzerindeki olumsuz etkisini giderme fırsatı da olacak bu kararı tanımaması. “20 Ocak’tan sonra her şey değişecek” demiş olması sadece bu açıdan bir önem arz eder. İsrail’le diğer ABD başkanlarından daha fazla dost olacak değil Trump.

Trump'ın İsrail Büyükelçisi adayının David Friedman olması da bu açıdan çok fazla önemli sayılmaz. Bu zatın İsrail’deki aşırı sağla bağlantıları olduğu biliniyor. İsrail’in yerleşim birimleri kurmasının hakkı olduğunu söylemişliği de vardır. Ama bunlar genel ABD politikasının dışına çıkacağının göstergesi olamaz.

Sonuçta yine dünyayı İsrail’in korsanlığı meşgul ediyor. Bu kez, kısa vadede değil ama uzun vadede bu karardan etkilenmesi bekleniyor İsrail’in. Göreceğiz. Bu arada BM’ye ağzına geleni söyleyen Recep Tayyip Erdoğan ABD’nin bu kararından memnun kalırsa Mavi Marmara konusunda “anlaştığı” İsrail’i pek üzmüş olacak.

***

İsrail, karara rağmen onaylayacak

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) İsrail'in işgali altındaki Filistin topraklarında yasadışı tüm yerleşim faaliyetlerini 'derhal ve tamamen' durdurmasını talep eden kararına rağmen İsrail, Kudüs'ün doğusunda yüzlerce yeni yerleşime yeşil ışık yakmaya hazırlanıyor. Haaretz gazetesinin haberine göre, Kudüs Planlama ve İnşaat Komitesi'nin yapacağı toplantıda Pisgat Zeev, Ramat Sholomo ve Ramot'ta 618 yeni yerleşimin inşasına onay verilecek. Öte yandan İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, çekimser kalarak karar tasarısının kabul edilmesini sağlayan ABD'nin ülkesindeki büyükelçisi Dan Shapiro'yu başbakanlığa çağırdı. Netanyahu-Shapiro görüşmesi ile ilgili olarak taraflardan herhangi bir açıklama yapılmadı.

***

Halep'te toplu mezar

Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov, Halep'te militanlar tarafından işkence ve şiddete maruz kalan sivillerin gömülü olduğu toplu mezarlar bulunduğunu açıkladı. Konaşenkov, "Vahşice işkenceye ve şiddete maruz kalmış onlarca Suriyelinin bulunduğu toplu mezarlar ortaya çıkarıldı. Bazı cesetler parçalanmış durumda ve sivillerin birçoğu başlarından vurularak öldürülmüş. Görünen o ki, bu daha başlangıç" dedi.

***

Meksika’da cesetler bulundu

Meksika’nın güneybatısında bulunan Michoacan eyaletinde Noel gecesi kafaları vücudundan ayrılmış altı kişinin cesedi bulundu. Cinayetlerin işlendiği Jiquilpan bölgesi, uyuşturucu çetelerinin yoğun faaliyet gösterdiği ve sıkça çatışmaların yaşandığı bir bölge olarak biliniyor. Michoacan Eyalet Savcısı, hayatını kaybedenlerin kimliklerinin henüz belirlenemediğini söyledi.

***

Obama’dan Trudeau’ya ‘bıktıran’ espri

Kanada Başbakanı Justin Trudeau, ABD Başkanı Barack Obama’nın kendisine hep aynı şakayı yapmasından yakındı. Kanada’da CTV NEWS radyosuna konuşan Trudeau, Obama’nın kendisine Beyaz Saray’da yaptığı ‘rutin’ şakayı şu sözlerle anlattı: “Beyaz Saray’da birkaç kez akşam yemeğine davet edildim. Obama beni her gördüğünde aynı şakayı yaptı ve çok komikti. ‘Afiyet olsun, tüm gün yemek pişirdim’ dedi.“ Trudeau, Obama’nın esprisini “baba şakası” olarak nitelendirdi.