Müthiş rahatladım yalan yok. Recep Tayyip Erdoğan’ın idam savunuculuğundaki ısrarını “Bununla ilgili kararı Batı veremez. George şöyle demiş, Hans böyle demiş. Onlar bizi ilgilendirmiyor” cümleleriyle sürdürmesi bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak göğsümü kabarttı.

Okuduğu bir şiir yüzünden atıldığı hapishaneden çıkar çıkmaz, (ne çileli günlerdi eminim) hiçbir resmi sıfatı da yokken (çünkü ne belediye başkanı, ne milletvekili, ne parti lideriydi) dönemin ABD Başkanı George Bush tarafından Beyaz Saray’da ağırlandığında “ABD’den icazet aldı” diye düşünenlerden biri de bendim. Cumhurbaşkanı olduktan sonra Barack Obama’yla görüşmek için istediği randevulara bile yanıt alamadığını düşününce, o gün Başkan katında kabul görmesini kötüye yorabiliyor insan haliyle.

Anlaşılan o ki durum böyle değilmiş. Vladimir Putin’in “Çok mert birisin” dediği (Recep Bey açıklamıştı bunu da. George’un, Hans’ın ne dediğine aldırmayan ama Putin’in övgüsünü unutmadığı anlaşılan) Erdoğan’ın George Bush ile görüşmesinde “George ne demiş beni, ilgilendirmez” tutumuna uygun davrandığına inanıyorum artık. Eminim “George”a “seçimlerde bana sizin desteğiniz değil, milletimin desteği lazım” demiştir mutlaka.

Öncesi de var. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı iken geldiği Londra’da, temsilcisi olduğum gazete adına izlemiştim Recep Bey’i. İngiliz devletinin üst düzey yetkilileriyle, Türkiye Büyükelçisi’nin bile yer almadığı çok özel bir görüşme yaptığını, görüşme bittikten çok sonra öğrenmiştik. Öyle denmişti. Eğer doğruysa orada da bu kez “John’a ya da David”e de “sizin ne dediğiniz beni ilgilendirmiyor” demiştir herhalde. Tabii bu her iki görüşmeyi de neden gizli tutmuştur ya da gizli tutulmasına izin vermiştir bilemem.

Recep Bey, anlayabildiğim kadarıyla birtakım açıklamalar yapmak için zamanı, zemini kolluyor. Geçenlerde “Şu an bildiklerini söyleyemeyecek durumdayım günü geldiğinde inşallah onlar da kaleme dökülecektir” deyişinden bunu çıkarttım ben. İnanıyorum ki “günü geldiğinde” ABD Başkanı “George”la ne konuştuğunu, İngiliz “Tony”e ne dediğini de açıklayacaktır. “George ne demiş, Hans ne demiş beni ilgilendirmez” cümlesinin altını doldurmak zorunda.

Ben, dediğim gibi, gerçekten elin George’una, Hans’ına eyvallah dememesini çok önemsiyorum reisicumhurumun. Gerçi, “kardeşim” dediği Esad’a düşman kesilmesinin, tam da ABD ile Batı’nın “Esad gitmeli” dediği zamana denk gelmesi izaha muhtaç bir durum gibi görünüyor ama bunun da rastlantı olduğunu düşünüyorum. Çünkü başkalarının ağzına bakacak biri değil Recep Bey. “Günü geldiğinde inşallah” o ya da birileri “kaleme döker” bunu. Kâğıda değil de kaleme dökülecek oluşuna takılmayın. Kalem İslam dünyasında çok önemsenir. İlk kullanan İdris peygamberdir, bildiğiniz gibi. Dolayısıyla kalemin kutsiyetine uygun bir doğruluk göreceğimizi umuyorum “dökülecek” olanlar her neyse.

Çok paylaşımcı biri değil, kendisine saklar bu yüzden tanık olduklarını ama keşke üzerinde etkili olanlar (mutlaka vardır ulemadan ciddiye aldıkları) onu hatıralarını yazmaya özendirseler. Çünkü zaman zaman anlamakta zorlandığım tutumlarının bir izahı vardır. Hatıralarında okuruz, ne güzel. Kendisine benzeyenlerin yaptığı gibi hatıra niyetine yazdıklarının aslında bir savunma olduğunu düşünerek okuduğumda reisicumhuruma haksızlık yaptığımı belki daha iyi anlarım.

Mavi Marmara’yla Gazze ablukasını yarmaya gidenlere “bana mı sordunuz giderken” çıkışı cesaret isteyen bir çıkıştı. Herkes yapamaz bunu. Bu çıkış “Hamza ne demiş, Merve ne demiş, beni ilgilendirmez” demekti. Kişilerin öfkelerine de, hassasiyetlerine de aldırmayışının bir örneğidir bu. Ama devlet adamı dediğin de böyle olmalı. “Günü gelince”, kaleme değilse de “dile düşenler”, birbirini reddeden kelamlar olabilir.

Bunları çok ama çok iyi anlatmalı bize hatıralarında. Her ne kadar “beni ilgilendirmez” demiş olsa da, dürüstçe, Putin’in kendisinde gördüğü “mert”liğine uygun bir doğrulukla yazmalı her ne yazacaksa. Tersi olursa o kadar laf ettiği tiplerin hedefi olur hafazanallah.

İstediği kadar “umursamasın” ama yine de dikkate almalı bunu.

“George ile Hans” ne der sonra?