Attila Aşut

yazievi@yahoo.com

Karanlık bir dönemden geçerken, acılar da birbirini kovalıyor…
Bazen bir devrimcinin apansız gidişiyle sarsılıyoruz. Bazen bir dostumuzun ölüm acısı çöküyor içimize...
Ölüm karşısında elimiz kolumuz bağlı. Gidenlerin ardından bakakalıyoruz umarsız…
Geride bıraktığımız günlerde üç değerli insanı daha toprağa verdik: Vecihi Timuroğlu, Selçuk Altan ve Nasuh Mitap…
Üçünün ortak yanı, yaşanası bir dünya için savaşım vermeleriydi…
• • •
Vecihi Timuroğlu, devrimci bir eğitimci, birikimli bir yazardı. Şiir, öykü, deneme ve inceleme türlerinde 30’u aşkın kitabı yayımlandı. Yıllarca tek başına çalışarak İnsan Hakları Sözlüğü’nü hazırladı.
Ailesi, Tunceli’nin Ovacık ilçesinden, Munzuroğulları aşiretindendi. Ama o bir sosyalist olarak, etnik ve dinsel prangalarından kurtulmayı başarmıştı. Sınıfsız bir toplum düşlüyordu. “Dersim Ağıtı”nda şöyle demişti:

“Bütün acılarımızı Munzur’da yıkadık / Sınıfsız bir barışı birlikte bulacağız.”

Yaşamında trajik olaylar vardı. Kardeşini bir kazada yitirmiş; oğlu Kürşat’ın Almanya’da vurularak öldürülmesi ise dünyasını karartmıştı. “Kardaşım Oğul” (1988) ve “Merhaba Oğlum” (1993) adlı şiir kitaplarında ağıtlara dökmüştü onulmaz acısını...
Uzun zamandır sayrıydı ve Kazan’da gözden ırak yaşamayı seçmişti. 87 yaşındaydı. 23 Ekim günü sayrılarevinde kalp yetersizliği sonucu aramızdan ayrıldı.
1980 yılında Mamak Askeri Cezaevi’nde dövülerek öldürülen yayıncı İlhan Erdost için her yıl Karşıyaka’da düzenlenen anma törenlerinin değişmez yöneticisiydi. Bu yıl 7 Kasım’daki törene ilk kez katılamadı. O da artık İlhan’ın Karşıyaka Gömütlüğü’ndeki komşularından biriydi…
• • •
Selçuk Altan’la tanışıklığımız çok eskilere dayanır. 1960’larda aynı gazetede çalıştık.
O, Dünya gazetesinin Ankara bürosunda görev yaparken, ben de gazetenin Trabzon muhabiriydim.
Bugünün “ekonomi gazetesi” Dünya’dan değil, Falih Rıfkı Atay ve Bedii Faik Akın ikilisinin sahibi olduğu gazeteden söz ediyorum…
Demokrat Parti’ye karşıydı Dünya’nın sahipleri. Daha sonra muhaliflikten vazgeçip Süleyman Demirel yandaşlığına soyununca, çiçeği burnunda bir sosyalist olarak, Falih Rıfkı’ya çok ağır bir mektup yazarak ayrıldım gazeteden.
Ben o tarihte Trabzon’da Türkiye İşçi Partisi’ni kurmuş, yanı sıra “Sömürücülüğe Karşı SAVAŞ” adıyla bir de sosyalist gazete çıkarmaya başlamıştım. Oysa Falih Rıfkı Atay, “Komünistleri yeniden Karadeniz’e dökmek”ten söz eden başyazılar yazmaya başlamıştı…
Selçuk Altan, Kıyı dergisindeki “Tarihe Tanıklık” başlıklı yazısında (Mart-Nisan 2010), o günlere ilişkin anılarını anlatırken, bizim gazeteden şöyle söz etmişti:
“Kars’ta askerlik görevimi yaptığım 60’lı yıllarda, her hafta Trabzon’dan postayla gelen tek yapraklı bir gazeteyi merakla beklerdim. Aydınlık yüzlü, cesur bir gazeteydi bu. Adı ‘Sömürücülüğe Karşı SAVAŞ’tı. Gazeteyi genç bir gazeteci, neredeyse tek başına çıkarıyordu. Kâğıdını bulmak, haber ve makaleleri tek tek yayına hazırlamak, sonra dizgi yanlışlarını denetleyip düzeltmek, gazeteyi basarak abonelere postalamak, hep onun işiydi. O kişi, TİP Trabzon İl Başkanı Attila Aşut’tu…”
Selçuk Altan’la yıllar sonra Çağdaş Gazeteciler Derneği’nde buluştuk. Usta bir gazeteciydi. Ama daha da önemlisi, işçiden, emekçiden yana bir kardeşimizdi. Uzunca bir süredir kanserle boğuşuyordu. Tek kusuru, sigara bağımlısı olmasıydı. Kemoterapi görürken bile bu tutkusundan vazgeçmedi.
Selçuk Altan, mesleğimizin evrensel ilkelerine her zaman bağlı kaldı ve namuslu bir basın emekçisi olarak aramızdan ayrıldı. Sevenlerine ve sevgili eşi Feride’ye başsağlığı diliyorum.
• • •
Alime Mitap’ı tanıdım ama Nasuh Mitap’la tanışmak kısmet olmadı. Aynı dönemde Mamak Askeri Cezaevi’nde tutukluyduk. Alime de eşimle Kadınlar Koğuşu’ndaydı. Nasuh Mitap, savunduğu görüşlere yaşamı boyunca bağlı kalmış, eylemlerinden pişmanlık duymamış bir devrimciydi. Sıkıyönetim Mahkemesi’ndeki savunması, tarihin not defterine altın harflerle yazılmıştır. Görkemli bir törenle yıldızlara uğurlandı…
Gidenlere selam olsun! Adları unutulmayacak…