Dün, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ydü.

Neden 10 Ocak?

Çünkü 10 Ocak 1961’de Türkiye’de ilk kez gazetecilerin haklarının yasal güvence altına alındığı ‘212 sayılı kanun’ çıkarıldı.

9 gazetenin patronu bu yasayı engellemek için 3 gün gazeteleri kapattı.

Gazeteciler direndi.

60 yıl geçti.

Türkiye 145 yıl geriye, İstibdat Dönemi’ne döndü.

Koronavirüs salgınında hasta ve ölüm sayıları gizlenirken gerçeğin peşinde koşan gazeteciler için “Medyadaki virüsleri de temizleyeceğiz” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 10 Ocak mesajı şöyleydi:

“Çok sesli, etkin, herhangi bir kısıtlamaya maruz kalmadan kamuoyunu bilgilendirme görevini yerine getirebilen medyanın varlığı, demokratik ve şeffaf toplumun olmazsa olmaz koşuludur.”

Kibar Feyzo’nun dediği gibi:

“Ağam bizimle eğleniy…”

Erdoğan’ın mesajındaki bir cümleye sığan yalanları sırasıyla kelime kelime inceleyelim.

1- “Çok sesli…”

Medyanın yüzde 95’inin iktidar borazanına dönüştürüldüğünü anlamak için televizyonda zap yapmak ve hepsinde Erdoğan’ı görmek yetmez mi…

Sadece bağımsız haberciliği hedeflediği için kapatılan Olay TV’nin ekranı soğumadı daha. RTÜK, Halk TV ve Tele-1’in ekranını 5 gün karanlığa gömdü. Sansüre boyun eğmeyen gazeteler Basın İlan Kurumu’nun ilan kesme cezalarıyla boğulmak isteniyor. Şişirme tirajlı, kimsenin okumadığı yandaşlar kamu ilanlarıyla besleniyor. Halkın parasıyla halktan gerçekleri gizlemenin karşılığını alıyorlar.

2- “… herhangi bir kısıtlamaya maruz kalmadan.”

Fatih Portakal’a “Haddini bilmezsen haddini, bu millet patlatır enseni” diyen, Sözcü Gazetesi’nin okunmaması çağrısı yapan Erdoğan’dan bu sözleri duymak var kaderde.

Sınır Tanımayan Gazeteciler’in raporuna göre; Türkiye’de 67 gazeteci hapiste. Van’daki kışlada biri linç edilen diğeri ağır yaralanan iki köylünün haberini yapan gazeteciler aylardır tutuklu. Basın mensupları yazdıkları nedeniyle işyerlerinden çok adliyelerde vakit geçiriyor. 179 gazeteci hapis istemiyle yargılanıyor.

Bu ülkede 90 bin mahkuma af çıkartılırken gazeteciler Barış Pehlivan, Murat Ağırel, Hülya Kılınç’ı hapiste bırakmak için sabaha karşı yasaya ekleme yapıldı.

Sansür ise haberden fazla geliyor medyaya. Saray’dan izin alınmadan gazeteler baskıya verilemiyor, televizyonlar gündemi konuşamıyor.

Yolsuzluk, skandal haberlerine erişim engeli günlük rutin. Hatta ‘Habere erişim engeli getirilmesine ilişkin habere erişim engeli getirilmesini konu alan habere erişim engeli getirildi’ tekerlemesi sonsuzluğa doğru uzayıp gidiyor Yeni Türkiye’de.

3- “… kamuoyunu bilgilendirme görevini yerine getirebilen medyanın varlığı…”

Erdoğan’ın bu sözleri, damadı Berat Albayrak’ın Hazine ve Maliye Bakanlığı’ndan istifasını 27 saat boyunca haber yapmayan medyayı hatırlatmıyor mu?

Ama ne gam…

Ne de olsa kamuoyunu bilgilendirmek için tehditlere, baskılara karşın gerçekleri yazan gazeteciler ‘hain ve terörist.’

Halktan yolsuzlukları, skandalları, zamları gizlemekle görevli iktidar kalemşörleri ise ‘yerli ve milli’ diye geziyor Cumhurbaşkanlığı uçaklarında, saraylarda. Çanak soru sormayanlar Cumhurbaşkanlığı’nın kara listesinde sıralı. Basın çalışanlarının yüzde 30’u işsiz.

4- “… demokratik ve şeffaf toplumun olmazsa olmaz koşuludur…”

Cumhurbaşkanı çok haklı. Basın özgürlüğü karnesi, elbette Türkiye’nin demokrasi ve şeffaflık konusundaki halini ortaya koyuyor. Türkiye basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 154. sırada. Kenya’dan 51, Zambiya’dan 34 sıra geride.

Ülke yönetimi o kadar şeffaf ki salgında 10 ay geçti halen ölüm ve hasta sayısını öğrenemedik. Her gün bir skandal ortaya çıkarken sorumlular açıklama yapma gereği bile duymuyor. Karpuz gibi ikiye böldükleri ülkede kendi mahallelerinin haberi olmuyor nasıl olsa. Hesap soracak yargı da yok.

Yaratılan karanlığı bunun için en çok hırsızlar, yolsuzluk yapanlar, ülkeyi çürütenler seviyor.

HHH

Üstelik 2. İstibdat Dönemi’nin başmemurları artık sansür ve baskıyla yetinmiyor. Devletin içinde bir ‘Yalan Gündem Örgütü’ var.

Vergilerimizden iki, üç ballı maaşı ceplerine indiren bir azınlık, kapalı kapılar ardında 83 milyonluk ülkenin sahte gündeminin ne olacağına karar veriyor.

Her gün iktidarın işine gelecek, muhalefete saldırılacak yapay gündem planları yapan memurları besliyoruz.

En sevdikleri malzeme:

‘Darbe iması.’

Darbenin ‘D’si geçmese onlar bir mağduriyet uyduruyor.

Medyanın yüzde 95’i oyuncakları olmuş.

Bir talimatları yetiyor toplumun algılarıyla oynamak için.

Kanallarında, internet sitelerinde aynı cümlelerle yalan haber bombardımanı başlıyor.

Alt yazılar geçiyor, son dakika ışıkları yanıp sönüyor.

Tartışma programında aynı yalana ortak onlarca yorumcu konuşuyor.

İşte…

Basın özgürlüğünün dibinde post truth (gerçek ötesi) çağın zirvesindeyiz.

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, yine 10 Ocak mesajıyla zirveye dikiyor gerçek ötesi bayrağı:

“Ülkemizde basın özgürlüğü 20 yıl öncesiyle kıyaslanmayacak ölçüde genişletilmiştir.”

Düşünün ülkede kimin basın kartı alacağına bu şahıs karar veriyor.

Ne kadar acı bir fıkra ne denli gerçekten kopmuş bir ülke.