Filistin davasını dini kodlar üzerinden okuyan, meseleyi inanç meselesine indirgeyen siyasal İslamcılar, İsrail’in Gazze saldırısı sonrası bir kez daha kılıçları kuşandı, hamasi nutuklar atmaya başladı.

Hızını alamayıp Gazze’ye “Mehmetçik” göndermekten dem vuranlardan tutun da “İslam ordusu” kurulmasını isteyenlere kadar bilumum akla hayale gelmeyecek söylem havada uçuyor. Öyle ki kimileri, "24 saat içinde ateşkes sağlanmazsa Türkiye devreye girmeli" diyecek kadar eli yükseltti. 

Siyasal İslamcı rejimin bu "inşa edilmiş" duygu selinin üzerinde sörf yapmaması beklenemezdi. Onca söze rağmen on yıllardır Gazze’ye ayak basamayan AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan, Grup Toplantısı'nda “Filistin davasına sahip çıkacağız” diyerek “İsrail’e gitme projesi”ni iptal etti.

Yandaşlar anında Erdoğan’dan “kahraman” yaratma yarışına girdi, “reis”lerini “İsrail’e, Batı emperyalizmine kafa tutan lider” olarak sunmaya başladılar. Yine, yeniden sahnelenmeye çalışılan sonu belli bu oyunda, roller, pozisyonlar dağıtılmış gibi. 

ERDOĞAN FİLİSTİN DAVASINA SAHİP ÇIKABİLİR Mİ?

Peki, Erdoğan dediği gibi Filistin davasına sahip çıkabilir mi? Soruyu farklı şekilde bir kez daha soralım: Filistin’e yaklaşımları “Osmanlı mirası”, “Ümmet kardeşliği” olan, ABD emperyalizmiyle, işgalci İsrail ile iş tutanların Filistin davasına çıkmaları mümkün mü? Ya da ne kadar münkün?

Hemen her meseleyi “Haçlı-Hilal” karşıtlığı üzerinden yorumlayan siyasal İslamcıların Filistin davasına sahip çıkışları da sadece söylem düzeyinde. Filistin meselesi tıpkı pek çok sorunda olduğu gibi bu cenah için kullanışlı bir araç.

İslamcıların, muhafazakârların “dava” üzerinden yaptıkları “siyasi sömürü”nün mazisi eskiye dayanır. ABD ile birlikte Filistin solunun, seküler damarın bastırılması için işbirliği yapmış aktörlerin “dava”nın bu hale gelmesinde katkıları büyük.

İSLAMCI REJİMİN POZİSYON ALMA ARAYIŞI

ABD’nin güdümünde gelişip serpilen siyasal İslamcı rejim, Ortadoğu’daki dengelerin değişmesi ve İsrail-Filistin savaşının patlak vermesiyle birlikte pozisyon alma arayışında. Günlerdir süren çatışmalarda “garantörlük” talepleri kabul edilmeyen AKP iktidarının, İsrail ile ipleri koparma noktasına gelmesinin arka planında pek çok neden yatıyor.

Bunlardan birincisi Filistin meselesindeki hamlelerin küresel ve bölgesel aktörler tarafından dikkate alınmaması var. İkincisi ülke içinde oluşan ve gün geçtikçe yükselen tepki var.

NATO’NUN GENİŞLEMESİNİ SAVUNANLAR SAMİMİ DEĞİL

İsveç’in NATO üyeliğini Meclis’e gönderen siyasal İslamcıların, Batı emperyalizminin desteğiyle Filistin’e ölüm yağdıran İsrail’e yönelik bu çıkışı neresinden bakılırsa bakılsın samimi değil.

Tel Aviv ile ekonomik, askeri her türlü ilişkiyi sürdüren, “sıcak para” arayışı nedeniyle bu savaş atmosferinde “savaş örgütü” NATO’nun genişlemesine vize veren Saray rejiminin her hamlesi Filistin davası için değil, kendi kişisel ikbali için.

TÜRKİYE’DE İSLAMCILIK VE SAĞCILIK AMERİKANCILIKTIR

SSCB’ye karşı ABD’nin “yeşil kuşak” projesinin meyveleri olan siyasal İslamcıların, Filistin davasına sahip çıkması söz konusu olamaz. SOL Parti Başkanlar Kurulu Üyesi Önder İşleyen’in 26 Kasım 2017 tarihli “Siyasal İslam’ın cici Amerikan karşıtlığı ve anti-emperyalizm” başlıklı yazısında vurguladığı gibi, “Yeşil Kuşak’la başlayıp 12 Eylül’den geçerek BOP stratejisinde tarlası çoktan sürülmüş olanların” samimiyetinden her türlü sual olunur.

Halkların kardeşliğini savunmayan, dinsel-etnik karşıtlık üzerinden beslenen bir zihniyetin ne Filistinlilere ne de dünyanın herhangi bir yerindeki mazlum halklara bir yararı olmaz. Amerikancılıkta birbirleriyle yarışanların, NATO’cuların, emperyalistlerle iş tutanların her hamlesi kendi ikballeri için. Siyasal İslamcılar ne antiemperyalisttir, ne de anti Amerikancı. Filistin davasına yaklaşımları da samimi değil.