İran’ın İsrail’e misillemesinin anlattıkları
İran'ın İsrail'e saldırı başlattığını duyurmasının ardından Tel Aviv semalarında yer yer patlamalar görüldü.

Beklenen oldu, İran günler öncesinden duyurduğu “misilleme” saldırısını gerçekleştirdi.

300’ün üzerinde İHA, seyir füzesi ve balistik füzeyle gerçekleştirilen saldırı 1 Nisan’da İsrail’in Suriye’deki İran konsolosluğunu vurmasına bir yanıttı.

Ortadoğu’da savaş çanlarının çalmasına neden olan saldırıyı pek çok açıdan okumak mümkün.

>> Bu bir “kontrollü” saldırı mıydı?

Evet, saldırı kontrollüydü, haberliydi ancak bu misillemenin kendisine gölge düşürmez. Saldırı muthevası itibariyle 8 Ocak 2020’de Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’nin intikamını almak için Irak’taki Amerikan üslerine yönelik “haberli” saldırının benzeri. İran, o tarihte ABD’ye dolaylı şekilde Erbil ve Anbar’daki üslerini vuracağını bildirmiş ve saldırı sınırlı kalmıştı. Benzer şekilde 13 Nisan gecesi pek çok noktadan havalanan Şahid drone'ları da adrese teslim şekilde İsrail’deki noktaları hedef aldı. Askeri hedefler dışında bir yeri vurmayacağını açıklayan Tahran’ın 48 saat içerisinde İsrail’i hedef alacağını Amerikan kaynakları günler öncesinden duyurmuştu. Tarafların tümü neredeyse saldırının kapsamı, hacmi ve planı konusunda bilgi sahibiydi. İran Genelkurmay Başkanı Bakıri de sivil yerleşim yerleri ile ekonomik bölgelerin vurulmadığını kaydederek, çok daha fazla füze atabilme kabiliyetine sahip olmalarına rağmen İsrail'e saldırının uyarı seviyesinde kalmasına çaba gösterdiklerini kaydetti. İran Dışişleri Bakanı Hüseyin Emir Abdullahiyan da ABD ve bölge ülkelerini saldırıdan 72 saat önce misillemenin mahiyeti konusunda bilgilendirdiklerini açıkladı.

>> Misilleme amacına ulaştı mı?

İsrail ile ticareti sürdüren siyasal İslamcılar misillemeyi yetersiz görse de, İran kamikaze İHA’ları ve balistik füzeleri İsrail “demir kubbesi” ve Amerikan uçakları tarafından büyük oranda imha edilse de "misilleme" tartışma götürmez bir biçimde amacına ulaştı. İran'ın niyeti Şam'daki diplomatik elçiliğine yapılan saldırıya yanıt vermekti. Bu yanıt da tüm dünyanın gözleri önünde net bir şekilde verilmiş oldu. Tahran cephesi de "Gerçek vaat" adı verilen harekattan istenilen sonucun elde edildiği kanaatinde. Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri ve İran’ın BM temsilciliği askeri operasyonun başarıyla sonuçlandığını, devamını amaçlamadıklarını açıklayarak hem kontrollü müdahaleyi teyit ettiler hem de operasyonun hedefine ulaştığını belirttiler. Buna karşılık İsrail de savunma sisteminin başarılı olduğunu duyurdu. Kamikaze İHA’lar ve füzeler ABD desteğiyle büyük oranda imha edilmiş olsa da misillemenin amacına ulaştığı söylenebilir. Bu bir askeri gözdağıydı ve sonuçlarından bağımsız olarak mesaj yerine ulaşmış oldu.

>> Netanyahu’nun planı işledi mi?

7 Ekim’den bu yana Gazze’ye ölüm yağdıran Netanyahu yönetimi her geçen gün uluslararası destek ve “meşruiyeti”ni yitiriyordu. Birçok Batılı ülke İsrail’le ilişkisini sorgulamaya başladı. İspanya, Norveç gibi ülkeler bağımsız bir Filistin devletinin kurulması için seslerini yükseltiyor. Belçika, Hollanda, İtalya, Kanada ve İspanya, İsrail’le silah anlaşmalarını askıya almış durumda. İçeride ise Netanyahu’ya karşı öfke seli büyüyor. Ülke ikiye bölünmüş durumda, “Bibi”nin ülkeyi uçuruma sürüklediğini söyleyenlerin sesi çoğalıyor. Netanyahu’nun bu sıkışmışlığı aşmak için çatışmaları yayma planı içe yaramış gibi. Tel Aviv'in asıl niyeti İran'ı kışkırtmak ve savaş tuzağına düşürmek. Kışkırtma konusunda kısmen de olsa başarılı olduğu söylenebilir. Saldırının ardından Batı dünyasının İsrail etrafında yeniden kümelenmesi de Netanyahu'nun taktiğinin, "büyük imaj kaybı pahasına" da olsa işe yaradığını gösterdi.

>> Türkiye’nin sessizliğinin nedeni?

AKP iktidarı neredeyse gün boyu sessizliğe büründü. İsrail ile ticaretin köşeye sıkıştırdığı iktidarın bu edilgen tutumunun pek çok nedeni var. Bir NATO ülkesi olarak İsrail ve İran arasında sıkışan AKP, bekle gör politikası izliyor. Para arayışındaki Saray rejimi yüzünü Batı'ya dönmüş durumda ve 9 Mayıs’ta ABD’ye gidecek olan Erdoğan, İsrail’e yüksek perdeden söz söyleyebilecek durumda değil.

>> İsrail’in İran'a karşı psikolojik üstünlüğü aşındı mı?

Bu saldırının en büyük sonucu şu oldu: İsrail, yıllardır İran'a karşı psikolojik bir üstünlüğe sahipti. Gerek İran içlerinde gerekse de Suriye, Irak, Lübnan gibi bölge ülkelerinde sık sık İran hedeflerini dilediği gibi vurabiliyordu. Ancak tıpkı 7 Ekim’deki Hamas saldırısında olduğu gibi İran'ın 13 Nisan misillemesi de bir eşik oldu, o psikolojik üstünlük yerle bir oldu. Tahran, Tel Aviv'i bölgede değil, kendi evinde vurdu. 

>> ‘Dokunulamaz’ İsrail efsanesi yıkıldı mı?

Bir diğer önemli sonuç ise; “dokunulamaz” denilen İsrail efsanesine darbe vurulmuş olması. 1973’teki Arap-İsrail savaşından bu yana ilk kez bir ülke İsrail’i resmen hedef aldı. Bu saldırıyla İran prestijini artırdı, Filistin’in “gerçek” hamisinin kendisinin olduğunu Arap ülkelerine de gösterdi. 

Tahran’daki Filistin Meydanı'nda bulunan duvar afişi, İran’ın İsrail’e İHA ve füzelerle yaptığı saldırının ardından değiştirilerek “bir sonraki tokat daha sert olacak” başlığıyla yeniden asıldı.

>> Tahran’ın Ortadoğu’daki pozisyonu nasıl etkilenir?

İran bu saldırı ile Ortadoğu’daki pozisyonunu güçlendirdi. Aynı zamanda “İran, intikam alacağız diyor ama yaptığı bir şey de yok" söylemlerine de son vermiş oldu. İçeride ekonomik kriz, toplumsal huzursuzluklar gibi nedenlerle zorlu bir dönemden geçen Molla rejimi intikam isteyen kendi kamuoyunun gazını aldı. Toplumsal sorunları bir süreliğine de olsa “güvenlik” şemsiyesi altında görünmez kılmayı başardı. Benzer şekilde Hizbullah’tan Husiler’e, Haşdi Şabi’den Filistin’deki İslamcı örgütlere “vekil aktörler”i de cesaretlendirdi.

>> Ne İsrail Siyonizmi ne Molla despotizmi mi?

Ne kendi halklarına kan kusturan İran’daki Molla rejiminin ne de İsrail’deki aşırı sağcı faşist Netanyahu yönetiminin savunulacak yanları var. Bu iki gerici despotik rejimin kapışmasından da insanlık yararına bir şey çıkmaz. Ancak İran veya farklı bir aktörün sırtını ABD emperyalizmine dayamış İsrail gibi devletlere yanıt vermesi önemli. Gerek Amerikan emperyalizmine gerekse de bu gücün desteğini arkasına alarak Filistin’e kan kusturan Siyonist İsrail yönetimine –İsraillilere değil- vurulan her darbe önemli. Amerikan emperyalizmine de, İsrail siyonizmine de, İran dinci despotizmine de hayır. Her türden gericiliğe karşı mücadeleyi yükseltmekten başka çare yok.

>> Bu saldırı topyekûn bir savaşa dönüşür mü?

Karşılıklı çatışmaların topyekûn bir savaşa dönüşmesi mevcut jeopolitik denklemde zor. Böylesi bir savaşın her iki ülke ve tüm küresel sistem açısından faturası oldukça ağır olur. Ukrayna savaşı ile cebelleşen, enerjisini Hint-Pasifik’e ayıran ABD de Ortadoğu’da bölgesel bir savaştan şimdilik yana değil. Son söz; Ortadoğu’daki iki gerici yönetimin karşı karşıya geldiği bu çatışmanın kazananı küresel güçler, emperyalistler, bölgesel despotlar, kaybedenleri ise yine her zamanki gibi halklar olur.