Daha 3 Kasım 2002 seçimlerinden on üç gün sonra, 16 Kasım günü, Recep Tayyip Erdoğan AKP hükümetinin bir yıllık “Acil Eylem Planı”nı açıklamıştı…

Planda sağlık konusunda yapılacakların çerçevesi de çizilmişti. Devlet hastanesi, sigorta hastanesi, kurum hastanesi ayırımını kaldırmaya dönük çalışmalar başlatılacak…

Genel Sağlık Sigortası Sistemi kurulacak… Hastanelerin idari ve mali yönden özerkliğinin sağlanması çalışmaları başlatılacak… Aile hekimliği uygulamasına geçilecek ve sağlam bir sevk zinciri oluşturulacak…Özel sektörün sağlık alanına yatırım yapması özendirilecekti. AKP’nin “Sağlık Reformu” olarak tanımladığı Sağlıkta Dönüşüm Programı ise ayrıntılı olarak 2003 Haziran’ında kamuoyuyla paylaşılmıştı.

***

Başlangıçta işler yolunda görünüyordu. Yılların ihmaliyle çökertilmiş SSK hastaneleri Sağlık Bakanlığı’na devredilmiş… Böylece hem hastane kuyruğu görüntüleri ortadan kaldırılmış, hem de SSK’liler ilaçlarını serbest eczanelerden almaya başlamıştı. Genel Sağlık Sigortası’yla kağıt üzerinde de olsa herkes sağlık güvencesine kavuşmuştu. Özel hastaneler sigortalılara açılmıştı, artık “beş yıldızlı hizmetlerden” yararlanıyorlardı. Muayene sayıları hızla artıyor, görünüşe göre Türkiye sağlık sisteminin kronik sorunu olan hizmete erişim engeli meselesi çözülüyordu. Artık her ailenin AKP’nin ifadesiyle “üstelik bir de aile hekimi” vardı. Ailenin bir bireyi olacak, aile fotoğrafında yer alacaktı.

***

Her şey o kadar başarılıydı ki dönemin Sağlık Bakanı Recep Akdağ her gece televizyonlarda gezip saatlerce anlatmaya doyamıyordu.

Sağlık ‘Reformu’nun onuncu yılında şöyle yazmıştı: “Göreve geldiğimiz 2002’den bu yana, ülke olarak sağlıkta büyük ilerlemeler kaydettik. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile büyük işler başardık, devasa bir dönüşüm gerçekleştirdik.”

Sonra da hızını alamayıp devam etmişti: “Dünya Sağlık Örgütü ve OECD gibi uluslararası kuruluşlar, Türkiye’deki sağlık reformlarından diğer ülkelerin öğreneceği birçok hususun olduğunu, dönüşümün diğer ülkeler için ‘ders kitabı’ vasfı taşıdığını söylüyor. Bugün dünya çapında özgün bir model olan ‘Sağlıkta Dönüşüm’ ile Türkiye, küresel sağlık gündemini oluşturan liderler arasında yer alıyor.”

***

Propaganda makinesi o kadar güçlü çalışıyordu ki en muhalif kesimler bile AKP’nin sağlık politikasının başarılı olduğunu düşünüyor…

Hatta AKP’nin seçim başarılarında sağlık politikasının büyük payı olduğuna inanıyorlardı. O günlerde AKP’nin sağlık politikasının esasının ticarileştirme, özelleştirme olduğunu, bu süreçten halkın, hastaların büyük zarar göreceğini söyleyen…

Meydanlarda “AKP sağlığa zararlıdır!” sloganları atan sağlıkçıların sesi ise duyulmuyordu.

Aradan yirmi yıl geçti, “sağlam bir sevk zinciri” dışında açıklanan programdaki bütün uygulamalar hayata geçirildi.

Peki bugün ne durumdayız, derseniz…

En son haber Diyarbakır Ergani Devlet Hastanesi’nden geldi. Bir aydır günde yüzün üzerinde hasta muayene eden göz hekimi Cansev Şekerler, aşırı yoğunluktan dolayı mahsur kaldığı poliklinik odasından özel güvenlik görevlilerinin açtığı “güvenlik koridoru” ile kurtarılmış.

***

Yılda kişi başı sağlık kurumuna müracaat sayısı OECD ortalamasının bir buçuk katı ama hastalar randevu bulamıyor.

Günlerce, haftalarca telefon başında uğraşıp randevu düşürebilenler de beş dakikada doğru düzgün muayene olamıyor.

Özel hastaneler sigortalılara açıldı ama bugünlerde kapısından içeri girmek bile el yakıyor.

Hastalar ilaçlarını serbest eczanelerden alabiliyor ama hele ilaca gelen son zamlardan sonra reçetede yazan ilaçların yarısını bırakıyor, yarısını alabiliyor.

AKP sağlıkta dünyaya örnek olmakla övünüyor ama dünyada acil servise başvuran hasta sayısının toplam nüfusu aştığı başka bir ülke yok.

Kısacası… AKP’nin sağlık “reformu” tel tel dökülüyor. “Kim başkan olmak ister?” yarışmasından kafasını kaldırabilen muhaliflere önemle duyurulur.