Türkiye bir başka ülkedeki vatandaşlarına propaganda yaparken aslında Nazilerin yaptığının aynını yapıyor. Naziler de Polonya, Çekoslovakya, Sovyetler Birliği ve Baltık ülkelerindeki Almanlara iç siyasal meselelerde propaganda yaparlardı

Almanya’yı Nazi dönemine benzettiniz ama unuttuğunuz ‘küçük’ bir şey var

Referandum konusunda yurtdışında yaşayan Türklere yönelik propaganda amaçlı ziyaretlere izin vermemesi üzerine, AKP iktidarı Almanya’ya çok kızdı, bilindiği gibi. İlişkilerin yine “bozulduğu” bir döneme girilmiş oldu.

Almanya’nın, Türk siyasetçilerin Almanya’daki “göçmen” Türklere propaganda yapmasına izin vermemesi birçok açıdan eleştirilebilir. En çok da “demokrasi” çerçevesinden. Memlekette “hayır” diyenlere her türlü zorluğu çıkaran iktidarın, Almanya’nın kendisine “evet” propagandası yapma yasağı koymasına bu kadar feveran etmesi, üstelik Almanya’nın bu tutumunu “demokrasi” karşıtı bir tutum sayması gerçekten trajikomik.

almanya-yi-nazi-donemine-benzettiniz-ama-unuttugunuz-kucuk-bir-sey-var-254207-1.

Diasporaya Türk iktidarlarının yaklaşımı
Almanya’da bir Türk Diasporası var. Güçlü mü, güçsüz mü, bugüne kadar ne işe yaradı gibi sorulara verilecek net bir yanıt yok. Ama bir diaspora var işte. Aslında Yahudilerin MÖ 586 yılından sonra dünyanın değişik bölgelerine dağılıp yaşamalarıyla birlikte kullanılmaya başlanan bir kavram olan diaspora “etnik veya dini anavatanın sınırları dışında yaşayan ortak kökene sahip topluluklar” olarak tanımlanıyor. Tanım doğrultusunda Almanya’da yaşayan Türkiyelilere de diaspora denebilir rahatlıkla.

Türkiye hükümetlerinin, özellikle sağcı iktidarların, Almanya’daki diasporayı kullanma tarzı bir hayli sorunlu. Başka büyük ya da etkili diasporaların anavatanları ile kurdukları ilişkilerinden çok farklı Türkiye’nin ilişkisi. Örneğin Ermenistan ile İsrail’in anavatan toprakları dışındaki diasporaları, anavatanlarının dış politikalarında destekçi unsurlar olageldi hep. Almanya’daki Türk diasporası ise Türk sağcı iktidarlarının iç politika malzemesi olarak değerlendirildi. Yurt dışındaki Türklere oy hakkının olmadığı zamanlarda bile özellikle Necmettin Erbakan’ın Milli Görüş partilerinin seçimlerde oy kullanmaları amacıyla Türkiye’ye uçaklar dolusu Türk seçmen getirdiği biliniyor. Oy hakkı verildikten sonra özellikle AKP için Almanya’daki Türkler sadece seçmen olarak görüldüler. Türkiye sağcı iktidarlarının Türk Diasporası’nı kullanma biçimi bu oldu.

almanya-yi-nazi-donemine-benzettiniz-ama-unuttugunuz-kucuk-bir-sey-var-254208-1.

Seçimlerde anımsanan Türkiyeliler
Anayasa değişikliği referandumu için de AKP iktidarının oylarına göz koyduğu bir kitle Almanya’daki Türk Diasporası. Erdoğan başta olmak üzere AKP sorumlularının, bakanların Almanya’ya gitmelerinin nedeni de aynı: Referandumda Türk Diasporası’nın “evet” demelerini sağlamak.

Almanya’daki Türk diasporası oy alınacak bir kitle, dolayısıyla propaganda için mutlaka ulaşılması gerekiyor. Yani onca büyük nüfuslu bu kitle Türkiye’nin sağcı iktidarları için sadece seçimlerde anımsanıyor. Oysa diaspora, bulunduğu ülkede güç kazanmışsa, o ülkenin emek üretim sürecinde vazgeçilmez bir yer edinmişse, karar mekanizmalarında yer almışsa bu anavatanlarının dış politikasına da etki edecek olanaklara sahip olduğu anlamına gelir. Ermeni diasporası, Yahudi Diasporası bulundukları ülkelerde büyük lobi faaliyetlerini başarıyla yerine getiriyorlar örneğin.

Türk egemenlerinin oradaki “vatandaşları” nasıl değerlendireceği beni ilgilendiren bir konu değil elbette, sadece diaspora-anavatan ilişkisindeki geleneksel tarzın sağcı Türk iktidarlarının tutumuna uymadığını vurgulamak amacıyla belirtiyorum bunu.

Yabancılaştırmaya yarıyor
Türk iktidarlarının diasporaya bu tarz yaklaşımının en olumsuz sonucu, diaspora mensuplarının emek üretim sürecinde yer alan bireylerinin yaşadıkları ülkeye entegre olmasını zorlaştırmak. İktidarların Almanya’daki Türk Diasporası’na yaklaşımı onları gittikçe politikleştirdi, dini kimlikli cemaatlere bölünmelerine yol açtı. Bundan ötürü de Türk Diasporası Alman devlet mekanizması için her zaman kendi kamu düzeni için bir tehdit olarak görüldü.

Erdoğan ile AKP’li yetkililerin, Bakanların diasporaya yönelik faaliyetleri propaganda amaçlı kuşkusuz. Bulundukları ülkelere entegre olması için çaba gösterilen Türk topluluğunun Türkiye’nin iç sorunlarının taraflarından biri haline getirilmesi başlı başına bir sorun. Türk Diasporası anavatanlarının siyasal süreçlerine katılmaları istenen çıkar grubuna indirgenmiş durumda. Türk iktidar mensupları işte bu diaspora için, iç siyasal bir sorun adına siyasi propaganda yapacaklar, tek dertleri bu.
Siyasi propaganda kavramının ilk kullanıcılarının Mısırlı firavunlar olması da garip bir rastlantıdır. Gücü elinde toplayan egemenin, her yeri kendisine propaganda alanı olarak görmesinin tarihi bu kadar eski yani.

almanya-yi-nazi-donemine-benzettiniz-ama-unuttugunuz-kucuk-bir-sey-var-254210-1.Almanya’nın yaptığı nazilik mi?
Gidişine yasak konulması üzerine “Yaptığınız hâlâ Nazi döneminde kaldığınızı gösteriyor” gibi cümleler sarf etti Erdoğan Almanya için. Emekçilerin, halkların düşmanı büyük bir emperyal güç olarak Almanya’nın ne olduğunu biliyoruz, dolayısıyla sempatimiz falan da yok. Ama Erdoğan’ların, faşist Hitler döneminde yedikleri tüm haltı kabul edip tüm dünyadan “özür” dilemiş bir ülkeye “Nazi döneminde kaldı” suçlaması duygusal bir suçlama tabii ki. Nazi’ler ne yaparlardı, neler yapmışlardı biliyoruz, okuduk bir dolu şey, o nedenle Erdoğan’a da Nazilerin ne yaptığını anımsatayım izninizle. Böylelikle kimin Nazi döneminde kaldığını ya da kimin Nazi yöntemlerini kullandığını belki göstermiş olurum. İkinci Dünya Savaşı’na gidilmesine az kala Hitler, Polonya’da, Çekoslovakya’da, Sovyetler Birliği’nde, Baltık ülkelerinde yaşayan etnik Almanlara yönelik olarak propaganda faaliyeti sürdürdü yıllarca. Yani Hitler, Almanya dışında yaşayan Alman Diasporası’na yönelik olarak Almanya’nın siyasal meseleleri konusunda propaganda yaptı. Yani kim Nazileri anımsatıyor, iyi düşünmek lazım.

Bu tür propagandayı herkes yapıyor. Erdoğan da yapınca özel olarak kızan, köpüren yok. Latince bir kavram bu propaganda dedikleri, ”yayılacak şeyler” anlamına geliyor. “Yayılacak şeyi” hem de “çok şeyi” olan da malum din kurumları. Bunların yoksul imanlının tepesine yıllarca en acımasız olarak bineni de kiliseler. 1622’de dönemin XV. Gregory adlı Papa’sı İnancı Yayma Meclisi diye bir birim oluşturmuş. Protestan Reform Hareketinin de geliştiği bir dönemdir, bu hareketi engellemeye de yönelik bir niyet vardır bu birimin kurulmasında. Günümüzdekine en yakın anlamda propaganda yapardı bu birim.

Öncesi de var elbette. Roma İmparatorluğu’na kadar gider soyu sopu. Roma yanlısı propaganda deyince akla Livy yazıları geliyor. Roma dışında yaşayan Romalılara olduğu kadar, başka topluluklara yönelik olarak da kullanılırdı propaganda içerikli yazılar. Livy bunların en bilineni.

Kamu Diplomasisi: Bildiğin propaganda
Tabii buna şimdi propaganda denmiyor, daha iyi bir kavram uydurdular çünkü: Kamu diplomasisi. Propagandadan daha fiyakalı bir kavram olduğu kesin. Bir devletin başka ülkenin yurttaşlarını kendi siyasal düşüncesine çekme ya da en azından o düşünceye yönelik olarak etkilemeye Kamu Diplomasisi dediler. Geleneksel diplomasinin dışında bir diplomasidir bu. Kavramı ilk kullanan da Edmund Gullion adlı siyasal bilimci.

Türkiye’nin de herhalde bir Kamu Diplomasisi vardır. Ama bu diplomasi öyle kolay bir şey değil sanki. Çünkü bir ülke bu diplomasiye başvuracaksa hedeflediği ülkenin her şeyini, kültürünü, geleneğini, yaşam biçimini bilmek, dilini de öğrenmek zorunda. Türkiye, eğer yapmaya niyetlendiyse Almanya’ya yönelik Kamu Diplomasisi’nde ne durumda peki? Bir cevabı vardır herhalde, öğreniriz zamanla. Ama anlaşılan sağcı iktidarlar Almanya’daki Türk Diasporası’na iç siyasal meselelerde kaba propaganda yapmaktan başka bir “diplomasi” geliştirememiş.

Bu birim, kuruluşuna da uygun olarak Papalık sınırları dışında yaşayan bağlılarına yönelik propagandalar da yapmıştır herhalde. Bugün Türkiye’nin Almanya’da, başka ülkelerin de diğer başka ülkelerde yapmak istediği/yaptığı budur.

Papa’nın propaganda çalışmalarına itiraz eden, başka Hıristiyan mezheplerine mensup krallıklar, kendi vatandaşı olan ama Papalık’a inanç açısından bağlı olan vatandaşlarına yönelik bu faaliyetlere sıcak da bakmamıştır. Almanya’nın bugün Türkiye’nin faaliyetlerine sıcak bakmayışı gibi.

İngilizlerin bir Wellington House’u vardır. Çok akıllı tipler vardı(r) burada. Memleketin en iyileri yani. Şu meşhur tarihçi Arnold Toynbee de buradaydı örneğin. Propaganda amacıyla oluşturulmuş bir kurumdu bu. 1915’te ilk raporunu yayımladığında görüldü ki bu birim tam 17 dilde yaklaşık 2.5 milyon kitap/broşür yayımlamış. Bu rakam bir sonraki yıl 7 milyondur. Birleşik Krallık dışındaki İngilizlere yönelik de çalıştığını söylerler bu kurumun.

Yani kolay değil bu işler. Bilmem kaç milyon Türk’ün bulunduğu Almanya’ya gidip bir spor salonuna toplanmış Türklere, Türkiye’deki iç siyasal meselelerin anlatılması Kamu Diplomasisi olmadığı gibi, diasporayı değerlendirmeyi de bilmemektedir.

Niye bozuluyorsunuz Almanlara?