Bu yaşlar o yaşlar işte.

Bu yaşlar o yaşlar işte. Etrafımızdakileri birer ikişer toprağa verdiğimiz ve ölüme 20-30 yıl öncesine kıyasla çok daha sık tanıklık ettiğimiz yaşlar.

Hafta başında can dostum Ersin Erdoğan’ın babası Şükrü Amca’yı verdik toprağa, Ordu’da. Hafta sonunda da amcamı,  Adana’da. İki 80’lik çınardı devrilen. Azrail ne çok dolaşıyor etrafta bu aralar. Ama, hayat varsa ölüm de var işte; ve ne güzel demiş diyenler “Allah sıralı ölüm versin” diye.

Amcam 1923 doğumluydu; cumhuriyet çocuğu. O, elinden her iş gelen öğretmenlerinden cumhuriyetin. Ailede ilk yurtdışı gören, ilk yabancı dil bilenimiz. Şahsen tanıdığım ilk romancı, ilk şair.

Nikahta Keramet Var romanının el yazması halini sandıkta bulduğumda ya son yılıydı lisenin ya da ilk yılı üniversitenin. Büyük bir aşkın hikayesini el yazması kitabın sayfalarına gözyaşlarımı damlatarak okumuştum. Su gibi içerek her satırı ve her satırın amcamın yaşamından bir parça olduğunu hissederek.

Basılı halini yıllar sonra sevgili Esra Kahraman okudu ve üzerine de bir şeyler yazdı BirGün’de: “Y. İzzettin Tılıç'ın yazdığı kitabın adı Nikahta Keramet Var. Yazar, ‘romantik roman’ diye tanımlıyor kitabını. Satmak, para kazanmak, ünlü olmak amacıyla değil, yazmayı sevdiği; içinden geçenleri, yaşadıklarını dostları ve sevenleri ile paylaşmak istediği için kaleme almış kitabını. Elime aldığım gün, nice zamandır okumadığım, çocukluk yıllarımın romanları geldi aklıma. Gazeteye gidiş güzergâhımda bindiğim otobüs ve vapurda yarenlik etti bana okuduğum süre boyunca… Sevgiliye ‘siz’ denilen zamanlar konu ediliyor romanda. İtiraf edilemeyen duyguların, anı defterine yazılışı, bu defterin bir punduna getirilip ‘asıl oğlana’ verilişi, kitap arası mektuplar, kaçamaklar, utanmalar, özlemler, hayal kırıklıkları, severek evlenmenin şahaneliği, sözün namus olduğu o muhteşem zamanların, tükenmeye yüz tutan duyguların harmanıydı akıp gelen.”

Kitabı üzerine bu satırları yazdığı için Esra’yı pek sevmişti amcam.

Resim öğretmeni, el işi öğretmeni, fotoğraf sanatçısıydı. Hiç boş durmazdı. Son yıllarına birkaç şiir kitabı sığdırdı. Artık evden çıkamadığı son günlerini atık kağıtlardan kalem kutuları yaparak geçiriyordu.

80’li yaşlarına birkaç şiir kitabı sığdırdı. İlk şiirleri memleketin emeklediği yılların, depremlerin, sefaletin, öğretmenlik yaptığı Kürt köylerinin resmi gibiydi. 2001 yılında kaybettiği yengem Remziye Hanım’a olan tutkusunu da son şiirlerinde gördük. Toprağa verirken geçen gün, baktım kendisinden önce gidenlerin mezar taşlarında onun dörtlükleri var. Kendi mezar taşı için de yazmış bir şeyler, ama henüz dosyaları arasından bulup çıkaramadık.

Evet, hayat varsa ölüm de var. Ve bazı ölümler sizi çekip alıyor hayatın rutininden. Bu yüzden, köşemi yazamadım bugün.

Tüm okurlarıma sağlıklı, mutlu, uzun ömürler diliyorum.