10 yaşında, 1974 Dünya Kupası Finali seyrettiğimde Hollanda’nın 1-0 öne geçmesiyle başlayan sevincim, Almanya’nın 2-1 skoru yakalamasıyla kabusa dönüştü. Kendimi sokaklara atıp, maçın bitimiyle Hollanda’nın maçı kazanması için taleplerim tanrı katında bir karşılık bulamadı ve Almanya maçı 2-1 kazandı. Cruyff’a olan hayranlığım, onu bir ‘idol’ olarak seçmemin yanında oynadığı takımların başarılı olması üzerine bende ciddi […]

10 yaşında, 1974 Dünya Kupası Finali seyrettiğimde Hollanda’nın 1-0 öne geçmesiyle başlayan sevincim, Almanya’nın 2-1 skoru yakalamasıyla kabusa dönüştü. Kendimi sokaklara atıp, maçın bitimiyle Hollanda’nın maçı kazanması için taleplerim tanrı katında bir karşılık bulamadı ve Almanya maçı 2-1 kazandı.

Cruyff’a olan hayranlığım, onu bir ‘idol’ olarak seçmemin yanında oynadığı takımların başarılı olması üzerine bende ciddi bir beklenti oluşturmaya başladı.

Hollanda Milli Takımı ve Ajax’da oynadığı futbol, saha içindeki liderlik vasıfları ve sahip olduğu yetenekleri kullanmadaki cesareti ve özgüveni beni başka bir dünyaya taşıdı.

O yaş içinde hayranlığımı böyle anlatabilmem mümkün olmasa bile, şu an o an’a gittiğimde yaptığım tasvir böyle kelimelerden oluşuyor. Doğru kelime kullanma hassasiyetim konunun yanlış yola sapmaması açısından da önemli.

Cruyff, benim futboldan taleplerimin oluşmasının başlangıç noktasıydı. Johan Cruyff üzerinden kendime yüklemeye çalıştığım anlam ayrıca annem ile Cruyff arasındaki rekabetin de başlangıç noktasıydı.

Evet ilginç bir çekişme ama maalesef öyle oldu.

Tuncelili annem ile Amsterdamlı Cruyff birbirlerini hiçbir şekilde tanımamalarına rağmen benim üzerimden bir rekabet ortamının baş aktörleri oldular.

Cruyff’un bende oluşturduğu idealle, annemim bende beklediği ideal arasındaki çekişme ve çelişki ikisini de memnun edecek bir yola girdi.

Çelişkinin ise iki ana unsuru vardı.

Birincisi: Annemin beni futboldan uzak tutmaya çalışarak eğitim hayatıma devam ettirme hırsı.

İkincisi: Cruyff’un kendimi bilinçli olarak futbolun içinde bulma sürecimde bir ‘rol model’ olarak karşıma çıkması.

Annem ile Cruyff çelişkisi; içinden çıkılmaz farklı kültür kodları olarak görünse de aksine, bendeki düşüncelerin asıl birleştirici unsurları oldular.

Annemin talebindeki haklılık payı beni futboldan uzaklaştırmaya yetmedi, ama benim futbol içindeki bilgi ve kuşku talebimin artmasından dolayı eğitim almama sebep oldu. Bu doğru bir talepti.

Annem öyle kuşkularla doluydu ki; 16 yaşında Çeliktepe Tunaspor’un verdiği transfer parasını eve büyük bir gururla götürdüğümde, bana ciddi tepki de bulunarak “Bu parayı nereden çaldın…” diyerek, beni karakola götürmeye kalkmıştı.

Ama, yaşam bana sunulan bir armağandı. Başarılı olsam da olmasam da kendi ideallerimi ve beklentilerimi karşılamak kendime ait bir saygı unsurudur. Böyle başladı ve böyle devam edecekti.

Annemin bunu kabul etmesi zaman aldı almasına da ama, içeriğindeki gerçeklerle yüzleşince bana hak verdi.

Cryuff’un ise bir futbol devrimcisi olarak, değişim ve gelişim sürecinde hem futbolcu olarak hem de antrenör olarak futbola büyük katkısı oldu.

Hollanda Milli Takımı’na, Ajax’a ve Barcelona’ya olan katkıları sadece o takımları ve onların bileşenlerini kapsamıyor. Onun oluşturduğu futbol kültürü, bir ‘ekol’ olarak futbol kamuoyunda yerini aldı.

Annemin tek başına dört çocuğu yetiştirmesi de… Bunlar ciddi saygı uyandıran sorumluluklardır.

Liderlik ancak büyük değişimlere öncülük ederek kendini var eder.

Hem annemdeki liderlik vasıfları hem de Cryuff’un liderlik vasıfları etkili örnek değerleri içeriyor.

Her ikisini anmadan geçmem onlara, bana ve sizlere haksızlık olurdu.

Ama bir tercih yapmam gerekirse, Hatice Sultan’dan yana hakkımı kullanmam duygusal bir tepki de olsa gerçek yüzleşmenin karşılığıdır.

İlkokul bitirmemiş bir kadının, çocuklarına eğitimin dışında her şeyin hurafe ve değersiz olduğunu öğretmesindeki erdemin derinliğini anlamak sanırım bir ahlaki sorumluluktur.

Cryuff da annemi tanısaydı, aynı şekilde bu öncülüğü ona vermek için talepte bulunurdu. Geldiğim nokta ise:

Sporun küresel bir değer olarak kimliksiz yapıya sahip olması, futbolun sınırsız oyun olma gerekçesidir. Ama bu ülkede, yöresel figür olarak sıkışmışlığın dışına çıkılmaması bir ‘rant’ kurgusu ortamı dışında bir sonuç yaratamıyor. Benim bu sürecin dışına çıkmamın da gerekçesi bu oldu.