Howard Schultz’un bir yorumu ile başlamak istiyorum: “Yıllarca beraber çalıştıktan sonra tespit ettiğim şey, Starbucks’ın onların sayesinde büyüyüp genişlediğidir. Egomun ve korkularımın, onların işlerine yapmasına engel olmasına izin verseydim, güçlü, insan odaklı değerlere sahip sürdürülebilir bir şirkete dönüşemezdik.”


Spor eğitimcisi olan antrenörler, kişinin yeteneklerini senkronize bir şekilde grup içinde uyumunu sağlayarak yetenekleri açığa çıkaran ve amaç doğrultusunda harekete geçiren lider kişidir.

Amaç olarak; ortaya konulan ortak hedefe yönelik olarak sporcunun fiziksel, zihinsel, sosyal tüm unsurlarını kullanmasını sağlayan kişidir. Total olarak sisteme dayalı performans gelişimini sağlayandır. Ayrıca, çalıştıracağı takımın kurumsal ‘kültür’ kodlarına da entegre olabilecek dinamiğe sahip olması gerekir. Eğitimci olan antrenör, aynı zamanda; bildiklerini doğru metotlarla anlatma becerisine sahip olma zorunluluğu vardır. Neyi, niçin yaptırdığının bir izahı ve öğretim şekli olmak zorundadır.

İkna etme zorunluluğu vardır. İletişim becerilerinde süreklilik sağlamak zorundadır, kesintiye uğramadan devam eden iletişim amaca yönelik davranış değişkenliklerini sağlamada en aktif anahtardır. Antrenör bir yönetici değil liderdir. Vizyon sağlamakta ve bu vizyona ulaşacak hedefleri saptayarak uygulamaya koymalıdır. Uygulamadaki değişkenlikleri doğru zamanda tespit ederek bunun sağlanması için gerekli iradeyi ortaya koyması gerekir.

***

Hedeflere ulaşmadaki en önemli hamleler, özellikle futbolda anlık ortaya çıkan sorunlara gösterilen müdahale ve çözüm iradesidir. Donanımları, söz konusu süreçlerin tamamına müdahale edecek düzeyde olmalıdır. Donanımları sağlayan eğitim süreci ise, var olan durum tespiti ile gelecek için açık bilgi vermektedir.

Bizde, bu süreci oluşturan iki önemli yol vardır. Birincisi; Üniversitelerin BESYO’larda (Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulu) ve Spor Bilimleri Fakültesi’nde dört yıl okuyup yaklaşık 2700 ile 2900 saat eğitim alınan Futbol İhtisas bölümünden mezun olan adaylardır.

İkincisi; TFF’nin kendi bünyesinde açmış iki veya üç dönemde 15’er günlük kurslar vasıtası eğitim alan adaylardır.

10 yıl futbol oynama şartı altında, eğitim seviyesine bakılmaksızın TFF’nin açmış olduğu kurslarda iki veya üç ayrı 15 günlük kurslar ile eğitim olarak algılamamız ciddi bir hata olur. Çünkü, eğitimi bitmeyen bir süreç olarak kabul ettiğimizde, hele hele futboldaki değişkenliklerin hızına ve çokluğuna baktığımızda entelektüel ve bilgi alt yapısında sorun yaşayan antrenörlerin bu değişkenliklere uyum sağlaması mümkün değildir.

Aynı zamanda, olması gereken rekabet ortamının ortadan kalktığı gibi, birçok genç aday antrenörlerin önünün de tıkanmasına neden olacak bir işleyiş mevcuttur.

Futbolu ‘endüstri’ olarak kabul ediyorsak ve bilimin tüm olanaklarını futbolun gelişiminde kullanıyorsak, bu eğitim metotlarından hangisinin geçerli olması üzerinde ciddi şekilde kafa yormak gerektiği gerçeği ile hesaplaşmak zorundayız.

Yapılan incelmelerde lisans ve lisans üstü mezunu antrenörlerin çok büyük bir kısmı TFF Grassroots C, TFF-C, UEFA-B, UEFA-A lisanslarında %47’ik bir oranda yığılma göstermektedir. Bir şekilde önleri kapatılmaktadır. Pro-Lisan seviyesine baktığımızda üniversiteli oranı neredeyse %5’lik dilimin içerisindedir.
Buradaki esas faktör; alınan eğitim sayesinde oluşan mesleki bilgisi ile kişiliğinin bütünlüğünden ortaya çıkan antrenörün kişisel meslek prensipleridir. Her antrenör için farklılıklar gösterir ve geçerli olup olmaması bu bütünlüğün ortaya koyacağı sürdürülebilir başarıya bağlıdır. Mesleki bilginin tüm unsurlarını içeren teknik ve taktik faktörlerin hepsi, antrenörlük genel metodolojisinin bilgisiyle beraber, kendi ‘entelektüel’ yapısı çerçevesinde oluşturduğu prensiplerine uygun eğitim yöntemini bulmasıdır.

Teknik ve taktik ana menüdür, fiziksel, psikolojik ve sosyal unsurlar ise temel özelliklerin bilinmesi gereken faktörlerdir.

Futbol küresel bir oyundur. Antrenörlük mesleğini tamamlayan yan unsurların ne olduğu belirlenip teknik kadronun eksiklikleri sağlanmalıdır. Takım performansını ve bireysel performansı istenilen düzeye çıkaracak tüm grupların oluşumunu sağlayarak, ortak amaç çerçevesinde iş birliğinin bir temele oturtulması gerekir. İş bölümündeki görev tanımı ve destek ile sınırın bilinmesi en önemli grup çalışma dinamiğidir. Tüm değişkenliklere her birim kendi alanı çerçevesinde ve ortak paydada buluşarak uyum göstermesi gerekir.

***

Alınan iki farklı eğitimi karşılaştırdığımızda, Üniversite mezunlarını değil de eksik olarak aksettiğimiz eğitim sürecinden çıkan adayların çalışma imkanının daha geçerli olduğunu kabul edersek, herhangi bir becerinin benimsenmesinin uygulamak için kabul edilmesinin ve mesleki unsur olarak yansıtılmasının ne kadar zor olduğunu görmekteyiz. Bu çelişkilerdeki içerik, kendine bir ‘diyalektik’ süreç yaratan koşullarda olmayıp, sadece ‘kaos’ içinde kalınarak çözümsüzlük ve olması gerekenden çok uzakta, farklı bir anlayışın öne çıkmasına neden olmaktadır.

Bu ortaya konan unsurların hiçbiri ‘küresel’ olmayıp, ‘yöresel’ birtakım reflekslerini içinde barındırmaktadır. Sahip olduğu kültürün içeriği ‘yöresel’ unsurlar egemenliği altında olmakla beraber, genelde, bu tepkilerin tamamı kişisel olup, kendiliğinden ortaya çıkan bir figüre neden olmaktadır. Şu an liglerimizde çalışan antrenörlerimizi incelediğimizde ve farklılıklara baktığımızda, gelişmiş futbol anlayışının bir türlü kabul görmediği ve oynatılan futboldaki seviyenin geçerli olandan farklı olduğu bir gerçektir. Çünkü, antrenör için dünyada geçerli olan ‘küresel kültür’ tutum ve davranışlar devreye girmelidir ki; ‘bilgi’ ile kişiliğinin ortaya koyacağı prensipler geçerlilik kazanabilsin.

Bundaki ana etki, yöneticilerin anlık sonuç alma beklentilerinin antrenörler tarafından kabul görmesi ve mesleki unsurların ve becerilerin ikinci plana bırakılarak, tüm stratejilerin sonuç üzerine kurgulanması ile mesleki deformasyon ortamı yaratılmasıdır.

Tüm donanım başlıklarına baktığımızda; liderlik vasıflarının yanında, bir takımı yönetmenin sadece sahada oyunu oynatmayı başarmaktan ibaret olmadığı daha net anlaşılmaktadır. Bir takımın oyundaki başarısı 90 dakika içindeki topun oyunda kaldığı 54 dakikadan ibaret değildir. Yıllarca ortaya konması gereken bir emeğin yansıması olmalıdır. Olması gereken vasıfları elde etmek antrenörlük kimliğinin oluşmasını sağlar.

Ama, o kimliğin içeriği ve ne sıfatla verildiği tamamen elde edilen kültürün oluşturduğu saha kenarındaki motifin içerik açıklamasıdır. Peki, hangi ‘kültür’ geçerlidir? Asıl tartışılması gereken konu budur. Kendi direnç ve ‘feodal’ saplantılarını kıramayarak oluşturduğu ‘yöresel’ motif mi? Yoksa ‘küresel’ bir oyunun gerekçelerinin farkına varılmasını sağlayan ‘entelektüel’ bir içerik mi? Tüm zaman diliminde elde edilen vasıflar bu çelişkilerin bir diyalektik analizi ile oluşur.

***

Bazı mesleklerin kendi iç dinamikleri bunu daha belirgin kılar. İşte, antrenörlük mesleği bunun en etkili uygulama alanına sahip bir iş alanıdır. Kamuya mal olmuş bir kulübü veya Milli takımı çalıştırmak, sadece kendini ifade etmek ile sınırlı olana bir iş alanı değildir. Aksine, çoklu beklentilere bir kişi tarafından liderlik etme becerisidir. Bu çoklu beklenti içinde, maddi ile manevi beklentileri olan gruplarda barınır. Her birinin isteklerinin karşılanması aynı zamanda onların da bu sorumluluk içinde rol almasına neden olmaktadır. Antrenör, tüm bunları yönetmedeki senkronize tutumu sağlayacak ve bütünün parçalanmasına izin vermeden süreci yönlendirebilecek donanıma sahip olmalıdır.

Bunun için koşullardaki değişkenliklere çabuk adapte olacak ve her türlü krizi yönetebilecek iradenin olmasını sağlayan birikimlerin oluşması kaçınılmazdır. Bunların hepsi antrenörün dünyayı algılama kodları ile buradan kendi payına çıkardığı yaşam ideolojisini de belli eder. Antrenman sahası, soyunma odası ve kulübe antrenörün uygulama alanlarıdır. Buralar aynı zamanda mesleki donanımlarının ve bu donanımları destekleyecek olan entelektüel birikimlerini kullanma alanlarıdır. Kendini ifade etme şekli ile, grubun dinamiğini sağlaması bir liderlik kimliğinin tutarlılığının karşılık bulma yeridir. 90 dakikalık süreç, antrenörün yönetme mekanizmalarının geçerli olup olmadığının test edildiği yerdir. Bu mekanizmalar antrenörün felsefesinin ve prensiplerinin toplamıdır.
Oyun süresi içerisindeki gelgitler ve krizleri yönetme becerisi antrenörün toplu ve topsuz oyundaki birikimleri ile doğru orantılıdır. Yetersizlik, sadece antrenörü krizin parçası yapar ve başarısızlık kaçınılmaz olur. Antrenman sahasında başlayan mekanizma, soyunma odasında ve kulübede devam eder. Bu sürecin kendine ait bir diyalektik yapısı vardır. Her üç alanda kurulan ilişkilerin geçerliliği, antrenörün kurduğu diyalog zemini ve bunun kültürel içeriği ile mesleki donanımlarının sahada uygulaması ve başarıya olan etkisi kadardır. Çünkü, her iki unsurun da ikna edici bir geçerliliği olması gerekir. Bu ikna etmenin sonucu güvene dayanır ki; istikrar ve sürdürülebilir başarının en temel öğesi de budur.