Referandumdan daha önemli meselemiz yok haklı olarak. Sonucunun yaşamımızı olumlu ya da olumsuz, ama derinden etkileyeceği kesin bir tercih yapacağız ülke olarak. Elbette “hayır”lısı olacak.

Ancak bu kaotik ortamda dış politikada olanı biteni kaçırıyor gibiyiz. Oysa Türkiye her zamankinden daha da derin bir krize giriyor. ABD ile Rusya arasında Ortadoğu’ya yönelik planlar/hedefler çerçevesinde baş gösteren sorunlar Türkiye’yi bir tercih yapmaya zorlayacak çünkü, bu kesin. Gelişmeler Ortadoğu’ya ilişkin son “round” olarak da değerlendirilmeli. Çünkü Rusya ile ABD’nin bazı konularda gerçekleştirdikleri ortaklığın sonuna gelindi artık. Bölge gittikçe “sıcak” bir hale bürünüyor.

Suriye krizinde, krizi daha da derinleştiren bir “taraf” olmakta hiç zorlanmamıştı Türkiye. Ne de olsa, hep Suriye’nin yanında olmakla beraber önceleri “fiilen” devreye girmemiş bir Rusya’ya karşın, batılı tüm emperyal güçlerin Suriye karşıtlığında saf tutmanın zor bir tarafı yoktu Türkiye açısından. AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın hem Şii hem Esad nefretinin, gerici Arap rejimlerince de, emperyal güçlerce de destek bulması bu taraf tutmayı kolaylaştırmıştı elbette.

Meselenin sadece Suriye’nin yanında olmak ya da olmamaktan çıktığı, ABD ile ABD karşıtı eksenin kalıcı olarak karşılıklı konumlandıkları bir döneme giriliyor. Bölgede kesin hakimiyet için son zarlar da atılıyor. Erdoğan ile hükümetinin aynı anda hem ABD hem Rusya tarafında yer almasının mümkün olmadığını söylemeye gerek yok. Bunu bildiği için Recep Tayyip Erdoğan kesin tercihini yaptı bile. Suriye’nin Donald Trump’ın emriyle vurulmasından duyduğu memnuniyeti, İsrail’le aynı anda hem de, dile getirdiği an tercihinin ne olduğu belli olmuştu. Şimdi tersi tutum almasına olanak yok.

Alırsa, doğal gazını Türkiye üzerinden geçirerek gazın nakli için düşünülen diğer güzergah Güney Kıbrıs’ı devreden çıkarma adına (da) ilişkilerini düzelttiği İsrail’i karşısına almış olacak. Tersi tutum alırsa ilişkilerini bir dolu taviz vererek düzelttiği Rusya’yı tamamen kaybedecek. Ne tarafa yönelse, Fırat Kalkanı’na göz yuman ABD ile Rusya’dan birinin karşısında olacak. Ülkeyi getirip bıraktıkları nokta işte bu. Mısır’ın “darbeci” lideri Abdülfettah Sisi, yalpalamayan politikası sayesinde Erdoğan’dan daha güvenilir, ne yapabileceği kestirilebilen biri olduysa bu her yöne hem karşı hem taraf olmadığı içindir.

Taraftarlarının “dünya lideri” sandığı AKP lideri Erdoğan, “15 Temmuz Darbe Girişimi”nde kendisini yalnız bırakan (hatta içinde olduğunu söylediği) ABD’ye karşı sitem edip, Rusya’ya yine 15 Temmuz’da verdiği destek için teşekkürlerini sunduktan iki ay sonra, Trump’ın başkan seçilmesinin ardından yeniden ABD yanlısı oluverdi. ABD ile birlikte Şam’ı vurmaktan, güvenli bölge oluşturmaktan söz edeli şunun şurasında ne kadar zaman oldu?

AKP liderinin zikzak yapma şansı yok artık. Tercihini ABD-İsrail’den yana yapmış bir “lider” olarak, “Kuzey Kore belasını arıyor” diyen Trump’ın Kore’ye yapacağı saldırının da destekçisi demektir. Çünkü artık kesin tercihlerin yapıldığı bir döneme giriliyor.

G7 Toplantısı’na Suriye karşıtı kararın eyleme dökülmesi için Rusya faktörünün aşılması gerektiğinde bunun “yardımcı aktörlerinden” biri Türkiye olacak haliyle. Topraklarını ABD - Batı emperyal güçlerine kapatması mümkün müdür Türkiye’nin sizce? Kapatmaması halinde Rusya için Türkiye hedef ülke olmayacak mıdır? Tersi söz konusu olduğunda da ABD/AB’nin hedefi olacağı şaşırtıcı mıdır?

Katar’ın, Suudi Arabistan’ın gazına gelip Suriye’ye sefere çıkan son derece yeteneksiz Ahmet Davutoğlu’nun hezeyanlarının dış politika sanılmasının bedelini ülke olarak biz ödeyeceğiz. Rusya, Türkiye tarafından verilmiş sözleri, uçak krizinden bu yana aslında inandırıcı bulmadığını hep belli etti. Şimdi, şu sıralar Türkiye’ye charter uçuşlarına yasak getirebileceği söylentilerinin gerçekleşebilme ihtimali var. Ucundan görünmeye başladı bile yaptırımlar. Camdan sarayında otururken başkasının evine taş atmanın bedeli çok ağır olacak.

Referandum bizim beka meselemiz elbette. Ama sonuç ne çıkarsa çıksın, dış politikada atılmış bu kadar yanlış adımın sonucu da beka meselemiz. Ülkeyi açık hedef haline getiren Erdoğan mezhepçi, sürekli düşman yaratan üslubunun Trump’ınkine benzemesinden ötürü kendisini güvende hissediyorsa ciddi olarak yanılıyor.

Ortak dili kullanıyor ama onunla “ortak sofra”ya oturmayacak Trump(giller). Sofraya nasıl geleceği belli olmaz.

Dua etsin de o sofrada aş olmasın Erdoğan.